Bize Film Önersene!

Bize Film Önersene!

O kadar çok platforma ve filme boğulduğumuz bir dönemdeyiz ki, iyi bir film bulmak samanlıkta iğne aramaya benzedi. Netflix’i tarıyoruz, İmdb puanına bakıyoruz, festivalleri kovalıyoruz, blogları takip ediyoruz… Derken yine de tatmin olmadığımız onlarca film izliyoruz.

Evet zevkler biraz kişisel bir konu ama yine de sinemanın ortak paydası olan hikaye, oyunculuk, merak yaratma, görsel tat v.s gibi konularda “baya iyi” diyebileceğim bazı filmleri listelemek istedim.

İyi olduğu halde sıradan bulduğum için listeye almadığım bir çok film de var ama sanırım en en tavsiye edebileceklerim bunlar. Dilerim sizler de beğenirsiniz. 

İyi seyirler,

 

Mutlaka İzleyin!

Belgica // The Broken Circle Breakdown filminin yönetmeninden kulaklarınızın pasını silecek bir müzik şöleni ve derin bir aile-kardeşlik hikayesi… Senenin izlenmesi gereken filmlerinden…

Dheepan // İnsan olmak, vatan/sızlık, güven, sevgi ihtiyacı, yaşama bağlılık, hayaller… İzlerken sağlı sollu bin tane yumruk attı film bana…

Anomalisa // Başyapıt. Bu senenin Her’ü. Aşkı anlatış şekli “sinema bu” dedirtiyor. Kalabalıklardaki yalnızlık, hayatın tekdüzeliği, aile kurma ve başarının mutlu olmaya yetmemesi… Bu kadar çok şeyi kuklalarla bu kadar gerçek ve damardan anlatmak… İzleyin! (bitince kafamda “sen de artık herkes gibisin” çaldı…) 

El Clan, Çete // Böyle bir final yok! Bütün salon çığlıklarımızı yuttuk, şok şok! Şahsen senenin en beğendiğim filmlerinden biri oldu Çete. Gerçek bir hikaye olması da cabası… Olaylardaki bazı açıklar bende de soru işareti oldu ama çok takılmayın. Dram,gerilim dolu etkileyici bir hikayeye tanık olun.

7 Casaj, 7 Kasa // Çok beğendiği kameralı cep telefonunu alabilmek için tesadüf üzerine bulduğu, yüklü miktarda para kazanacağı bir taşıma işi alan 17 yaşındaki Victor’un yaşadıkları ana hikaye gibi görünse de, film ana-yan-dış/ tüm karakterlerin hikayesini, ana hikaye için ne kadar gerekliyse o kadar anlatıyor ve  tüm bu karakterler hikayenin akışı içinde öyle güzel kesişiyor ki…

Baskın, The Raid // Özel bir operasyon timi, şehir dışındaki mahallelerden birinde aranan bir uyuşturucu tücarın gizlendiği istihbaratını alır ve adamı yakalamak için oturduğunu binaya baskın düzenlerler. 100dk boyunca nefes almadan ve gerim gerim gerilerek izlemeye hazır olun.!

 

Pişman Olmazsınız!

Captain Fantastic, Kaptan Fantastik // Özellikle anne babaların kesinlikle izlemesi gereken ebeveynlik, eğitim sistemi, şehir-medeni hayat konularında çok çok güzel bir film. Tüm oyunculara ayrı ayrı bayıldım. Bir de sonunda bir cenaze uğurlaması var ki ağlar mısın güler misin, çok acayip.

The Revenant, Diriliş // Inarritu’nun önünde saygıyla eğiliyorum. Böyle bir atmosfer, böyle bir gerçekçilik, böyle bir her şey! DiCaprio’nun içi rahat olsun, heykelcik bu sene onun elinde olacak…

Le Tout Nouveau Testament, Yeni Ahit // “Tanrı, karısı ve kızıyla normal bir hayat süren sıradan bir Belçika vatandaşıdır ve bir apartman dairesinde yaşamaktadırlar.” Şu cümle bile film hakkında çok önemli bilgi veriyor ve mükemmel bir absürd komedi. Din, tanrı, tanrının adaleti gibi çok derin konuları mizahi bakış açısıyla sorgulatan filmi izlemenizi tavsiye ederim.

April and the Extraordinary World // Son dönemde gözümü kırpmadan izlediğim en sürükleyici, duygusal ve macera dolu animasyonlardan biriydi. Hikayeye de April a da bayıldım.

Deux jours, Une nuit, İki Gün, Bir Gece // Son dönemde izlediğim en başarılı kapitalist eleştirisini, izlerken gırtlağınızın sıkıştığını hissedecek kadar gerçekçi bir hikayeyle seyirciye aktarırken, insana dair çok şey anlatmışlar.

Çok Kafamı Açmasın ama Boş da Yapmasın! 

Grand Budapest Hotel, Büyük Budapeşte Oteli // Absürd bir kara komedi olmasına karşın, komedi dozu yüksek ve kurgusuyla her dakika izleyicinin dikkatini üst düzeyde tutmayı başaran film, masalsı anlatımın en başarılı örneklerinden birini ortaya koyarken, sinemanın enleri arasında kendine şimdiden önemli bir yer edindi.

The Hateful Eight // Rahat ve uzunca bir vaktinizde sinema budur, hikaye anlatımı budur diyeceğiniz bir şölen izleyemeye hazır olun! Aslında sadece “bir Tarantino filmi” demek bile yeterli…

Yüce Sezar!, Hail, Ceaser! // Coen Kardeşlerin son filmi her zamanki gibi müthiş bir kara komedi. Clooney hayatının en komik karakterini mükemmel başarmış. Alden Ehrenreich ise müthiş keşif! İzlenmeli!

Hunt For The Wilderpeople, Vahşiler Firarda // Dram, macera, komedi ögelerini müthiş bir şekilde harmanlayan ve Yeni Zelanda’da gişe rekorları kıran film, bizi geleceğin önemli aktörlerinden biri olmaya aday Jullian Dennison ile tanıştırıyor. Çok keyifli ve sıcak bir film, senenin “en”lerinden… 

Made in Dagenham, Kadının Fendi //  Her şeyden önce müthiş bir görsellik vaad ediyor. Dönemin kıyafetleri, saçları, arabaları herşey süperdi. (O kadar ki annem “neden eski bir filme bilet aldın” dedi!) 

Sound Of Noise, Yaşamın Ritmi // 5 müzisyen adamdan oluşan bir ekibin, şehir içinde bir dizi “müzik eylemi” yapmasını konu alıyor. Fantastik, eleştirel ama eğlenceli bir İsveç yapımı.

Dramı Bol Biraz da Gerilim Bir Arada Alırım Bir Dal Diyenler!

Moonlight, Ayışığı // Little, Chiron ve Black. Bir adamın 3 farklı yaşından kesitler izlediğimiz film, insanın doğduğu andan itibaren yaşadıklarının onu nasıl bir insana dönüştürdüğünü az diyalog, çokça hisle anlatıyor. Ekrana girip o çocuğa, gence, adama sarılmak hissiyle ağlamaktan, iç çekmekten helak olarak izledim. Bir çocuk özelinde o kadar genel sıkıntılar ki…. Çocukları üzmeyin yaa. Çünkü o üzüntüler hep içlerinde kalıyor, ve onları taşıyarak büyüyorlar.

Manchester By The Sea, Yaşamın Kıyısında // Kendini suçlayarak ve sevdiklerini kaybederek ruhunu öldürebilir misin? Sadece bedenen yaşıyor ama ruhen ölmüş olabilir misin? Peki tekrar yaşamaya başlamak mümkün mü? Bu filmi izlerken empatinin dibine vurup vurup çıktım. Casey Affleck’in başlarda donuk bulduğum ama ilerleyen dakikalarda mükemmel olduğunu keşfettiğim oyunculuğu (unless his brother Ben!) için bile izlenir.

Nocturnal Animals, Gece Hayvanları // Bu senenin “ya çok sevilen, ya çok nefret edilen” Tom Ford filmi karşınızda! Ben beğenenlerdenim ve uzun zaman sonra bir filmle ilgili uzun uzun yazasım var. Bir kere, bence oyunculuklar efsane! Özellikle afişteki Aaron Taylor-Johnson! Adamı şu an görsem oyuncu filan demem iki tokat patlatırım, öyle bir nefretim var. Filmin kurgusu… İç içe geçmiş gerçeklik ve roman… Sonra o otoyol sahnesi. Böyle bir gerilim yok. Ve pişmanlıklar, ve final ve bir sürü şey. İzleyin. Mümkünse yalnız.

Beasts of No Nation // küçük bir çocukken intikamla dolu bir askere dönüştürülmek… izlerken içiniz acıyacak… 

District9 // Distopya, belgesel çekimi gerçekçilik… Bilim kurgu sevmeyenleri bile hayran bıraktıran bir hikaye.

Beasts of the Southern Wild, Düşler Diyarı // Küçük bir kızın dünyasından yola çıkaran evreni, aileyi, kıyameti, ölümü izleyeceksiniz. Çok ama çok etkileyici.

Her, Aşk // İzledikten günler sonra bile kafamı meşgul etmeye devam eden, büyük bir boşluğa düşüren bu filmi mutlaka izleyin. Senesinin ve belki uzun yılların başyapıtlarından olduğunu düşünüyorum.

Yozgat Blues //  Yönetmenin dediği gibi melankolik bir komedi. İnsan hikayeleri, taşra, gün gün kaybolan ve gerçekleşen hayaller… Hepsi çok güzel bir seyirlik yaratmış.

Gerçek Bir Hikayedir!

Lion // İlk yarısı son zamanlarda izlediğim en iyi çocuk oyuncu (Sunny Pawar) performanslarından birini içeren bu gerçek hayata dayalı hikayenin ikinci yarısı bir o kadar uzun ve yorucuydu. Yoğun enerji göndere göndere vardığımız finalde ise, göz yaşları sel oldu. Ah Guddu ah!

Zenne // Bir klişe olacak biliyorum ama yine de yazmak istiyorum. Günümüzde homofobinin her geçen gün biraz daha azaldığını umut etsem de, bitmeden bu acı hikayeler de bitmeyecek. O yüzden izlemeli, izletmeli.

 

Sanat Kimin İçindir!

Listen To Me Marlon // Marlon Brandon’un oyunculuk serüvenini kendi ağzından dinlemek… Oyunculuk tutkusu, yöntemleri, ünlülükle başa çıkması/çıkamaması, çapkınlıkları… (ikinci kez izledim, bi üst kategoriye aldım.!)

Mr.Turner, Bay Turner // Kusursuz görselliği, ışık kullanımı ve deneyimli oyuncu kadrosunun toplu başarısı filmin en büyük artıları. Konu sanatçılar olduğunda biyografik yapımları ve belgeselleri izlemeye doyamadığımdan ben pek fazla sıkmamış olsa da süresinin bir miktar uzun olduğu söylenebilir fakat buna rağmen, özellikle ilgililerine, senenin izlenmesi gereken yapımlarından olduğunu belirtmek isterim.

Tim’s Vermeer, Tim’in Vermeer’i // Özellikle resim sanatına ilgili olanların kaçırmaması gereken çok acayip bir araştırma-belgesel. Sanat sadece yetenek işi midir? Yoksa alet icat edip müthiş sanat eserleri yaratmak da mümkün müdür?

Over Your Cities Grass Will Grow,  Çimler Örtsün Üzerinizi // Modern sanatın en önemli sanatçılarından Anselm Kiefer‘in 1993 yılından 2009 yılına kadar çalıştığı 35 hektarlık atölyesinde, beton, cam, demir, moloz ve bir sürü başka inşaat malzemelerini kullanarak yarattığı paralel bir evrene dalış yapacağınız bir belgesel. İzlemesi zor ama keyifli.

Marina Abramoviç:  The Artist is Present, Sanatçı Aramızda // İnanılmaz bir kadın, inanılmaz bir beden, inanılmaz bir oto kontrol, inanılmaz bir iş aşkı, inanılmaz bir sanat anlayışı… Bu kadınla ilgili her şey inanılmaz!

Belgesel Sevenler!

İnsan, Human // 190 dakikada Dünya’nın binbir yerinden hikayeler ve görüntülerle “insan olmak” nediri sorgulatan müthiş bir belgesel.

Citizenfour // Dijital çağda hayatlarımız ne kadar gizli? Hayata bakışınızı değiştirecek bir belgesel…

Amy // Ah Amy… Filmi izlerken her olayda yanında olmak istedim. Seni bir türlü toparlayamayan o annenden babandan nefret ettim. Daha çok şarkı söyleyecektin be kızım!

He Named Me Malala // Aslında sinematografik özellikleri bakımından sıkıntısı bol bir belgesel ama bazen hikaye her şeyin önüne geçiyor. Malala’nın cesareti ve gözündeki o ateş mutlaka görülmeli.

Where to Invade Next?, Şimdi Nereyi İşgal Edelim? // Michael Moore’un önceki belgesel/filmlerini izlediyseniz, tarzını bilirsiniz. Amerikayı gömerken bu sefer aşırı güldürüyor. Üstüne işçi çalışma saatlerinden, eğitim yöntemlerine bir sürü ülkenin, bir sürü güzel uygulamasını keşfetmenizi sağlıyor.

The Square, Meydan // Hala izlemeyen kaldı mı bilmiyorum ama dünya tarihinin en yakın olaylarından birine, Mısır Devrimi’ne, olayların içindeki göz olarak bakmalı ve izlemelisiniz.

Inside Out: People’s Art Project, Ters Yüz: İnsanların Sanat Projesi // JR sevgim bir yana yaptığı her işi ağzım açık izliyorum. Müthiş bir çağdaş sanatçı. Bu projesi de izlenmeye değer.

Pina // 3Dli bir TV bulsanız da benim sinemada aldığım tadı alabilseniz keşke! Hayatımda izlediğim en etkili 3D çalışma. Pina Baush ile tanışmalısınız.

Wasteland, Çöplük // Vik Muniz’in Rio’daki dünyanın en büyük çöplüğüne ziyaretini ve orada yaşadıklarını, çöp toplayan catadorların hayat hikayeleriyle bezeyerek anlatıyor. 

Ekümenopolis // Duymayanlar için belgeselin anlatmaya çalıştığı şey şu: İstanbul’daki ekolojik eşikleri aştınız, nüfus eşiklerini aştınız, ekonomik eşikleri aştınız. Nereye gidecek bunun sonu derseniz, Doğan Kuban’ın söylediği şeyi söyleyeceğim size: kaos”

Gerilim ve Korku Filmi Sevenler!

Korkunun Gölgesi, Under The Shadow // Ben korku filmlerini aşırı saçma bulduğumdan pek sevmem ve izlemem. Ama iyi gerilim filmlerini severim. Bu film İran-Irak savaşı sırasında Tahran’da bir apartmanda geçiyor. O savaş psikolojisi, yalnızlık, sanrılar, kurmacalar, ay valla yazarken bile filmi hatırladım içim sıkıştı. Gerilim-korku severler kaçırmamalı.

De Behandeling, The Treatment // Belçikalı sinemacıların karanlık filmler çekmek konusunda tıpkı İslandinav ülkeleri gibi bir yeteneği var sanıyorum. Film bitsin de bu işkenceden kurtulayım diye dua ettim. Gerilmekten mideme ağrılar filan girdi. Kaldırabilecekseniz izleyin derim.

Cube, Küp // Oldukça klasik bir tavsiye olacak ama hala bilmeyen çok kişi olduğunu duyuyorum. Düşük bütçe, tek mekan, ortalama oyunculuklar. Fakat tüm bunları gölgede bırakıp Küp serisinin kült filmler olmasını sağlayan nedir ?

Sakin Sanat Filmlerini Sevenler!

Rams, İnatçılar // Kardeşlik ve adı üstünde inat üzerine… İrlanda’nın müthiş coğrafyasında…

Çoğunluk, Majority // Çoğunluk izlemesi zor ama klişe deyimle toplumun aynası bir film. Bartu Küçükçağlayan’ın müthiş oyunculuğu ile başlarda çokça içsel muhasebe yapan fakat sonlara doğru azalan acılarıyla çoğunluğa uyum sağlayan Mertcan karakteri izlenmeye değer.i 

The American, Centilmen // Tamamen bir karakterin yaşadıkları üzerinden dramatik duygu durumunu derinlemesine inceleyen, diyalogu az, etkisi bol bir film. Başrolde George Clooney.

Bir Zamanlar Anadolu’da // Nuri Bilge Ceylan’ın “yalnız ve güzel ülkesi”ne inanılmaz bir bakış attığı film

Sivas // Sakin bir film mi bilmiyorum ama Türkiye bağımsız sinemasının gerçekten iyilerinden. Final sahnesindeki diyalogdan sonra vicdansızlığın öğretilen bir şey olduğunu, saf çocuk hislerimizin büyürken içinde bulunduğumuz toplum tarafından nasıl yok edildiğini ve düzenin olduğumuz kişi olmamızda nasıl da etkili olduğunu günlerce düşündüm. 

Nomadland // Milyonlarca kişi tarafından senenin en iyi filmi seçildikten ve onlarca ödül aldıktan sonra ben de nihayet izleyebildim. Herkes beğenmekte çok haklıymış. Filmin ana karakterinin neredeyse bedeninin içine bize sokarak hayatın acısını, sıradanlığını, değişkenliğini, zorluğunu deneyimlemekten insanın içine içine işleyen bir film. İnsan sahip olduklarının ne kadarını kaybetmeye dayanabilir, her şeyinizi kaybetseniz bile elinizde kalana ne kadar tutunabilirsiniz, ne zaman çaresiz hissederiz, ne kadar çaresizliğe dayanabiliriz, hayat her zaman, ne olursa olsun devam eder mi?? Böyle onlarca soru yumruk gibi içimde kaldı izlediğimden beri, düşünüyorum… Tavsiye ederim.

 

Televizyonda Ne İzlesek? #6

Televizyonda Ne İzlesek? #6

tvYeni TV rehberimden selam ve sevgilerimle… Yine bu yazımda yerli ve yabancı takip ettiğim, severek izlediğim dizileri ve tv şovlarını paylaşıyor olacağım.

Türkiye’yle başlayayım. Ülkemiz her geçen gün “izleyecek hiçbişii yokk yeaa” durumunu ilerletiyor. Artık ilaç niyetine olsun izlenecek bir şey kalmadı. Televizyon kanallarına günün her saati göz gezdiriyorum. İzlemese bile ses olsun diye televizyon açanlardanım zira. Gündüz kuşağında gerçekten izlenebilecek doğru düzgün hiçbir şey yok. Sırf eğlencesine Kısmetse Olur‘a baktım geçen kış. Get back over here Cansel!  Acun’un tek tabanca olduğu Survivor, O Ses Türkiye, Rising Star gibi yapımları ise bu sene sadece annemle birlikte oturduğum akşamlarda denk gelince izledim. TV sektörünün bu süründüğü yılların tek kazananı TV8 oldu sanırım. Onun dışında Digiturk’te olan (başka nerede var bilmiyorum) Home & Entertaintment ve TLC kanallarındaki programları izledim ara ara. Dizilerde ise takip ettiğin 2-3 tane oldu;

  • Poyraz Karayel: Dizinin ilk sezonunu izlememiştim. Bu sene ikinci sezonu izleyerek başlamış oldum haliyle. Öncelikle oyuncuların her biri gerçekten çok iyiler, o yüzden izlettiriyor. İkincisi bana çok dağınık gelmiş olsa da en azından 8 saat bakışmıyorlar ve bir atraksiyon var. Üçüncüsü de sağlam dokunduruyorlar. Bu üç nedenden diziyi keyifle takip ettim bu sezon.
  • Aşk Yeniden: Fox’da yayınlanan diziyi de ikinci sezonunda izlemeye başladım. Buğra Gülsoy ve Lale Başar başta olmak üzere ekibin absürt oyunculuğunu çok sevdim. Keyifli ve sıcak bir diziydi, denk geldikçe takip ettim. Fakat maşallah dediğim 3 gün yaşadığından bu sezon final yaptılar.
  • Hayat Şarkısı: İlk bölümlerini yoğun reklamları yüzünden izlemeye başlamış olsam da Ahmet Mümtaz Taylan ve Olgun Toker’in inanılmaz performansları yanında geçmişe gidip gelen derinlikli o senaryo hatırına keyifle izlemeye başladım. Fakat ellerindeki bütün malzemeyi ilk bölümlerde tüketen senaryo ekibinden yeni sezon için pek umutlu değilim açıkçası…  Bakalım neler olacak?

Bu diziler dışında eğlenceli, düşündüren, genç, yenilikçi kafalarda bir iş izleyemedik maalesef. Zaten Leyla ile Mecnun ekibi ile İşler Güçler ekibi dışında o kafalarda kimse kalamadı. Oysa ki nüfusu genç ülkenin böyle işlere ve artık internet televizyonculuğuna çok ihtiyacı var. Umarım yeni sezonda bunu başarabilenler olur.

Gelelim Dünya televizyonlarına ve tabi ki Netflix’e. Daha önce de paylaşmıştım ama Episoder adında bir app/uygulama var. Takip ettiğiniz dizileri işaretleyerek bir liste oluşturuyorsunuz ve hangi bölümü izledim, yeni bölüm ne zaman gibi sorularınızın cevaplarını kolaylıkla öğreniyorsunuz. Bir hayli fazla (kimine göre az) dizi takip ediyorum, o yüzden Episoder yardımıyla anlatacağım.(alfabetik olarak)

  • Unbreakable Kimmy Schmidt: Son olarak Emmy adaylıklarının açıklanmasıyla da bu senenin en trend dizilerinden biri oldu. İki sezonunu da çok kısa zamanda izleyip bitirdim. 90lardan fırlamış Kimmy ve tabi ki müthiş Titus. Kahkalardan ölmediğiniz ama sempatik bir gülümseme yaratan tatlış bir dizi. Üçüncü sezon onayını alan diziyi, Ocak 2017’de izlemeye devam edeceğiz.
  • UnREAL: Bizdeki Kısmetse Olur? Benimle Evlenir Misin? yok efendim Gelinim Olur Musun?… Amerika’da ise The Barchelor tarzı evlendirme programlarının arka planında olanları göz önüne seren dizinin ilk sezonunu çok beğenmiştim. İkinci sezonu ise nefesimi tutarak izledim. Shiri Appleby bir boş bakışıyla bile bin şey anlatan inanılmaz bir oyuncu ve ikinci sezonu acayip bir seviyeye taşıdı. Üçüncü sezon onayı alan diziyi büyük bir merakla bekliyorum.
  • The Leftlovers: Dünya nüfusunun yüzde ikisinin aniden kaybolduğu bir günden sonra yaşanan olayları anlatan HBO’nun ağır draması her bölümüyle merakı ve gizemi arttırdı. İki sezonu devirdiğimiz dizide hala anlamadığımız bir sürü şey var ve sonu Lost’a bağlanacak diye aşırı korkuyorum.Üçüncü sezonu 2017’de izleyeceğimiz dizide yine aşırı karanlık, gizemli, tedirgin edici olaylar bizi bekliyor olacak.
  • The Big Bang Theory: 9.sezonu devirdiğimiz dizi 19 Eylül’de 10.sezonuyla karşımızda olacak ve 12.sezona kadar onayını aldı. Hala sıkılmadan, severek ve gülerek izlediğim karakterleriyle sabah kahvaltılarıma eşlik eden diziyi, büyük bir zevkle takibe devam edeceğim.
  • Switched at Birth: 4 sezondur izlediğim gençlik dizisi, doğumunda karışmış iki kızın gerçek ailelerini bulmasından sonraki süreci konu alıyor. Aslında ana konuyu aşıp ve bir hayli uzaklaşıp artık karakterlerin detayına girmiş olsa da takip etmeyi sevdiğim bir dizi. Özellikle sağır insanları konusunun başına oturtmasını çok değerli buluyorum ve resmen sayelerinde ingilizce olarak işaret dilinde teşekkür etmeyi, tamam demeyi filan öğrendim. Böyle örnek projeleri ülkemiz televizyonlarında da görmek umuduyla…
  • Roadies: Bu sene başlayan dizilerden olan Roadies, bir rock grubunun turne ekibinde yaşananları anlatıyor. İlk 4 bölümünü severek izledim ve ilk sezonun tamamını (10 bölüm) izlemeyi planlıyorum. Henüz 2.sezonu olur mu bilmiyorum ama senaryo bir noktada tıkanacak gibi gözüküyor şimdilik. Bakalım…
  • Pretty Little Liars: Aslında artık ilk sezonlar kadar zevk vermiyor ama bir şekilde alışkanlık oldu, izlemeye devam ediyorum. Dizi şu an 7.sezonda ve 8.sezonun olup olmayacağı belli değil. Finali bir sinema filmi ile yapmak gibi bir düşünceleri var deniyor. Neyse ne, artık bitirin şu diziyi de ben de bir rahata ereyim!
  • New Girl: Senelerdir ara ara bölümlerini izlediğim dizinin tüm olaylarına hakim değilim ama karakterlere hakim sayılırım. 5.sezonun hemen hemen tamamını izledim ve o düğün telaşları filan gayet keyifli bölümlerdi. Eylülde 6.sezon başlayacakmış, denk gelirsem yine izlerim sanırım. Sonuçta Jess’le Nick’in vuslatını görmeyi bekliyoruz…
  • Mozart in the Jungle: Gael Garcia Bernal! Ay adam aşırı tatlı değil mi? New York’ta yaşayan profesyonel bir obuacının yaşadığı çılgın hayatı ve müzik dünyasının perde arkasını anlatan dizi 2 sezonuyla da büyük bir fan kitlesi oluşturdu. Aralık ayında 3.sezonun başlamasını iple çekerken, dizinin Golden Globe’dan iki ödülle döndüğünü hatırlatmakta fayda var.
  • Modern Family: Her Amerikan komedisini sevemiyorum ama Modern Family bir başka! 21 Eylül’de 8.sezonuyla izleyeceğimiz dizi, sonsuza kadar çekilebilir ve sonsuza kadar izlenebilir yapımlardan. Her sene aldığı adaylıklar bu başarısının göstergesi!
  • Master of None: İlk sezonuyla büyük ses getiren, 30 yaşında piyasa tutunmaya çalışan bir aktörün günlük hayatına odaklanan dizi, ikinci sezona 2017 de başlayacak. Bir çırpıda izlenen 10 bölümlük ilk sezon büyük bir fan kitlesi yaratmayı başarıp bir çok adaylık ve ödülü de beraberinde getirdi.
  • Humans: Geçen gün robot teknolojisinde gelinen son noktayı gösteren bir video izledim. Bir tek ben ürkmüyorumdur değil mi bu yapay beyinlerin Dünya’yı ele geçirmesinden? Humans, ev ihtiyaçlarını gidermek üzere tasarlanmış robot-insanların hayatın bir parçası haline gelmesini anlatıyor ve bu yeni dünyayı bize robotların gözünden anlatıyor. 8 bölümlük ses getiren ilk sezonundan sonra 2017’de başlayak ikinci sezonu merakla bekliyorum.
  • Heroes Reborn: Gençlik yıllarında Heroes izlemiş biri olarak, tabi ki Heroes Reborn’u kaçıramazdım. 13 bölümlük mini dizide Hiro Nakamura’yı yeniden görmek bile ayrı bir mutluluktu.
  • Girls: Lena Dunham’ın bir kafası var. Ve kadın reyting uğruna numaralara sığınıp o kafasını asla bozmuyor. 5 sezonu geride bırakan dizide orta sınıf Amerikan gençliğini ve özellikle 20lerindeki bir grup kadını müthiş diyaloglarla ve olabildiğince gerçek izlemeye devam ediyoruz. 6.sezondan sonra son bulacak dizide olayın nereye varacağından ziyade neler yaşayıp neler düşüneceklerini ve hissedeceklerini bekliyor olmak sanırım bu dizinin gerçeklik başarısının sonucu.
  • Game of Thrones: (aklımın arka planında çalan şarkısı eşliğinde: dıııı nıııın dınını nııın dınınıınnnn) Valla bana kalsa ben böyle dizileri sevmem. Gerçeküstü varlıklar, ölüp dirilmeler filan… Ama Game of Thrones’un bir olayı var. Her bölüm bir tokat atıyor ve onun etkisiyle bir bölüm daha izliyorsunuz. Böyle böyle 6 sezonu devirdik, kısmetse 2 sezon daha deviririz. Sonuçta War is Coming! (Ayrıca o efsanevi savaş sahnesini de unutmayayım: prodüksiyonuna şapka çıkarıyorum!)
  • Extant: Ya bana kalsa böyle dizileri de sevmem! (ay bu da!) Yani bir heves izleyip sonra bırakamıyorum bazı dizileri. Tek başına uzayda kaldığı ve birçok deneyim yaşadığı 13 ayın ardından dünyaya dönen astronot Molly Woods’un, akıl almaz bir şekilde hamile kalmasından sonra yaşananları konu alan uzaylılar vs. insanlar dizisi, ikinci sezondan sonra son buldu. Devam etseydi (muhtemelen izlerdim ama) artık bir şeye benzemezdi zira konu çok dallanıp budaklanmıştı. Ama ne yalan söyliyim ilk sezonu fena değildi. Bir de Halle Berry’i izlemesi çok zevkliydi!
  • Brooklyn Nine-Nine: New York City’de bir grup dedektifin çevresinde geçen dizi tıpkı Arka Sokaklar gibi aktüel kamerayla çekiliyor. Bir Rıza Baba’nın eksikliği hissedilse de, bu polisler de hiç fena değiller. Şaka bir yana son dönemde izlediğim en iyi komedilerden olan dizi 4.sezonuna Eylül ayında devam edecek. İzlemeye devam.
  • Black-ish: Henüz 1.sezondan 10 bölüm izlediğim dizi Eylül’de 3.sezona başlayacak. Açıkcası keyifli vakit geçirmek ve kafa dağıtmak için sempatik bir dizi. Devamını getirir miyim bilmiyorum…
  • Black Mirror: 3er bölümlük 2 sezondan sonra 6 bölümlük 3.sezon Ekim ayında başlayacak. Sosyal medya bağımlılığı, teknolojik gelişmelerin tehlikeleri gibi konuları inanılmaz etkileyici, dizi-film tadında, birbirinden bağımsız bölümleriyle aktaran İngiliz yapımının yeni bölümlerini merakla bekliyor olacağım. Hiç bir şey izlemeseniz bile bu dizinin eski bölümlerini mutlaka izleyin!
  • 2 Broke Girls: 5 sezondur keyifle izlediğim sitcom, 6.sezonuna Ekim ayında başlayacak. Güzel vakit geçirip gülmek isteyenler için klasik American tarzı komedi.

İşte böyle… Her zamanki gibi tavsiyelerinizi beklerim. İyi seyirler,

Televizyonda Ne İzlesek? #6

Televizyonda Ne İzlesek? #2

tvTelevizyonda Ne İzlesek?-1 yazım çok okununca ve konuyla ilgili mailler alınca, ikinci sezon başı bir yazı daha yazayım dedim.

Türk televizyonlarıyla başlayayım:

Bu sene yeni başlayan işlerden pek takip ettiğim bir şey olmadı açıkçası. İntikam dizisinin ilk bölümünü izledim, peşinden de yabancı/orjinal olanın ilk bölümünü izledim. Replikler, mekanlar ve çekim açıları dahil aynı iş olduğunu görünce, bizde bir bölümü 90 dk izleyeceğime, orjinalini 40 dk izlerim daha sonra dedim, geçtim.

İşler Güçler‘i ve Behzat Ç.‘yi kaçırmadan izlemeye devam ediyorum.  İki işinde mizahını, dramını, gerçekliğini, duruşunu çok çok beğeniyorum.  İşler Güçler her bölüm bir şeyler katarak devam ediyor. O nedenle çok çalışkan buluyorum ve çok saygıyla takip ediyorum. Bir de bu dizi ve öncesinde Üsküdar’a Giderken, Çalgı Çengi gibi işlerin senarist ve yönetmenliğini yapan Selçuk Aydemir’in henüz 30 yaşında! olduğunu öğrendiğimden beri daha da dikkatli izliyorum.  Behzat Amirim ise her zamanki gibi şaşırtıyor, ağlatıyor, güldürüyor, tek bir odada bir bölüm çekiliyor… Son sezonunda neler olup biteceğini oldukça merak ediyorum.

Ayrıca senaryosu hala enerjisini kaybetmediğinden (Kıvançla alakası yok!) zaman zaman Kuzey Güney‘i ve gülmek istiyorsam da zaman zaman Yalan Dünya ve Bir Erkek Bir Kadın‘ı izliyorum.

how i met your motherYabancı dizileri daha önce de belirttiğim gibi daha rahat ve sık takip ediyorum. Zira bölümler kısa ve hikayeler uzayıp sıkmıyor.  Sekizinci sezonunda olan How I Met Your Mother  2005 yılından beri hiçbir bölümünü kaçırmadan izlediğim bir dizi. Bu sene bitecek olan HIMYM, hikayesine hız kesmeden, 20-25 dakikalık bölümlerle devam ediyor ve heyecanla sonunu bekliyorum.

Emmy ve Altın Küre ödüllü dizi Modern Family 4.sezonunda ve bayılarak izlemeye devam ediyorum.  Dizi sayesinde müthiş oyuncular Sofia Vergara ve Eric Stonestreet’in büyük hayranı oldum.  Aynı şekilde 2007 yılından beri her bölümünü izlediğim The Big Bang Theory dizisi de Jim Parsons’ın büyük bir hayranı olmama neden oldu. Dizi şu anda 6.sezonunda ve hala çok komik.

Henüz geçen sene başlayan ama büyük keyifle izlediğim Girls, diğer dizilerden farklı bir havaya sahip.  Başrol oyuncusu Lena Dunham tarafından yazılan dizi, 26 yaşındaki Dunham’ın gerçek yaşam tecrübelerinden yola çıkarak hazırlanıyor. Bu nedenledir ki hem oyuncunun performansı çok iyi, hem dizide tüm olan biten çok gerçekçi ve dikkat çekici. Bu sene En İyi Dizi ve En İyi Kadın Dizi Oyuncusu (Lena Dunham) dallarında Altın Küre Ödülleri alan dizi, 2.sezonuna Ocak 2013’te başladı.

Özellikle komedi dizileri izlemeye dikkat ettiğimden;  farklı yaşamlara sahip iki kadının bir  araya gelip bir yandan garsonluk yapıp  diğer yandan cupcake işi kurma çabalarını esprili bir dille anlatan ve 2.sezonunda olan 2 Broke Girls, Amerikalı komedyen Matthew Perry”nin bir radyo spikeri olan Ryan King’i canladırdığı ve King’in eşini kaybetmesinden sonra terapi grubuna katılmasını ve bu gruptaki sorunlu insanlarla yaşadıklarını anlatan ve ilk sezonunda olan Go On, beraber yaşamaya başlayan birbirinden tamamen farklı iki kadının komik hikayelerini ve James Van Der Beek (Dawsons Creek’in Dawson’ı)’in kendisinin karikatüre edilmiş bir versiyonunu oynadığı ve 2.sezoununda olan Don’t Trust The B—- in Apartment 23‘ü takip ediyorum. Bir de yıllar sonra doğumda karıştıkları anlaşılan iki kız ve aileleri etrafında olanları anlatan, bu sene ikinci sezonu başlayan dizi Switched At Birth‘ü izliyorum.

Bu kadarını bile takip etmek vakit alıyor ama Homeland ve House of Lies dizilerini de merak etmiyor değilim. Fırsat bulduğum bir ara bakmayı düşünüyorum.

İyi seyirler,

 

 

Televizyonda Ne İzlesek? #6

Televizyonda Ne İzlesek? #1

tvSıkça karşılaştığım sorulardan biri: Televizyon’da ne izliyorsun?

İzlediğim bir çok program ve dizi var. Hepsini ayrı ayrı ele almak biraz zor geldi. Ben de o yüzden tek bir yazıda tavsiyelerimi toparlayıp bitireyim istedim. Yeni dizilere başlarsam ayrı bir yazıyla yine duyururum.

Türk televizyonlarında birebir takip ettiğim, hiç kaçırmadığım çok az dizi var. Genelde arkada ses olsun diye televizyon açanlardan olduğumdan, her program hakkında fikrim oluyor. Ama büyük takipçisi olduğum ve önümüzdeki sezonda devam edecek işler de var:

Öncelikle, Okan Bayülgen – Kraliyet Ailesi programları vazgeçilmezlerim. Gece Kuşu’ndan beri izlediğim Okan Bayülgen’in bir iki senedir devam ettirdiği tematik programlarını, eğlence programlarından daha çok sever oldum. Hatta bu yaz, boş kaldıkça merak ettiğim konulardaki programların tekrarlarını izliyorum. Seçilen konu üzerine çağırılan akademisyen ve profesyonellerden oluşan konukları Okan Bayülgen’in muzip yönetiminde izlemek hem sıkıcı olmuyor, hem de öğretici oluyor.

Dizilerden ise iki sezondur favorim Behzat Ç.. Hemen her bölümünü  kaçırmadan izlemeye gayret ediyorum. Ve muhalif duruşunu, samimiyetini, dram ve komedi ayarını çok beğeniyorum.

Yalan Dünya, geç keşfetmiş olsam da Leyla ile Mecnun (aynı ayarda Üsküdar’a Giderken diye bir dizi vardı ama erkenden bitirdiler. ) ve Bir Erkek-Bir Kadın ise denk geldiğimde izlemekten keyif aldığım diğer diziler.

Bu sezon hiç izlemediğim fakat izlemek istediğim diziler de var. Birincisi Suskunlar. Diğeri ise İşler Güçler. Etraftan çok övgü dolu söz duydum bu iki diziyle ilgili, deneyeceğim.

Konu yabancı dizilere geldiğinde ise iş biraz daha karışık. Tüm bölümlerini izlediğim ve takipçisi olduğum yabancı dizilerin sayısı bir hayli fazla. Bunun en önemli nedenlerinden biri ise sürelerinin kısa olması. Haliyle hızla izlenebiliyorlar. Çoğu reklamsız 20-30 dk’da bitiyor. (Yerli Dizi Yersiz Uzun!)

En sevdiğim dizilerin başında 3 farklı (ama akraba olan) ailenin hikayesini anlatan, Emmy ve Altın Küre ödüllü Modern Family geliyor. Onu, bilime meraklı dört ev arkadaşının maceralarını anlatan Emmy ödüllü The Big Bang Theory ve yakın arkadaşların ilişkilerini komik bir biçimde ele alan How I Met Your Mother izliyor.

Bunlar dışında, biri zengin diğeri kenar mahallede yaşayan iki kadının beraber yaşamaya ve iş kurmaya başlama hikayesi  2 Broke Girls, benzer şekilde iki farklı karakterin ev arkadaşlığını konu alan Apartment 23, Manhattan sosyetesinin skandallarla dolu hayatını anlatan Gossip Girl,  bir lise öğrencisinin moda dünyasında yer edinmeye çalışmasını anlatan Jane By Design ve doğumda karışan iki kızın hayatlarını anlatan Switched at Birth takip ettiğim diziler.

Dizilerin çoğu komedi. Genelde işten eve geldiğimde yemek yerken veya uyumadan önce rahatlamak için dizi izliyorum. Bu nedenle komedi dizilerini daha çok tercih ediyorum.

Ayrıca ara ara Family Guy, Hot in Cleveland, The Simpsons ve Southpark‘ın eski bölümlerinden izliyorum. Bazen  biriktirip 3-4 bölümü arka arkaya izliyorum. Bazen hafta hafta takip ediyorum. Bu aralar tüm diziler sezon arasında olduğundan yeni dizi arayışına da girmiş durumdayım.

Girls ve Pretty Little Liars‘ı deneyeceğim. Beğenirsem onları da ikinci yazıda yazarım.

İyi seyirler,

 

Not: Yukarda bahsi geçen dizilerin yeni sezon başlangıç tarihleri:

  • Kraliyet ailesi ve Okan Bayülgen, bu dönem h.içi her akşam saat 20.00 de yarışma programlarıyla TV8 ekranlarında olacakmış…
  • Behzat Ç., 21 Eylül’de Star TV’de 3.dönemine başlayacak.
  • Leyla ile Mecnun TRT’de başladı.
  • 1 Erkek -1 Kadın‘ın 5.sezonu ise 22 Eylül Cumartesi günü Star TV’de başlayacak.
  • İşler Güçler ara vermeden sezona devam ediyor.
  • Modern Family, 26 Eylül Çarşamba(4.sezon prömiyeri), ABC
  • The Big Bang Theory, 27 Eylül Perşembe (6.sezon prömiyeri), CBS
  • How I Met Your Mother, 24 Eylül Pazartesi(8.sezon prömiyeri), CBS
  • 2 Broke Girls, 24 Eylül Pazartesi(2.sezon prömiyeri, yeni zaman dilimi), CBS
  • Apartment 23, 23 Ekim Salı(2.sezon prömiyeri), ABC
  • Gossip Girl, 08 Ekim Pazartesi (6.sezon prömiyeri), The CW
  • Family Guy, 30 Eylül Pazar, Fox
  • Hot in Cleveland, 28 Kasım Çarşamba,(4.sezon prömiyeri) / TV Land
  • The Simpsons, 30 Eylül Pazar,Fox