Son Zamanlarda Neler İzledim? Dizi ve Film Önerileri – Temmuz 2021

Son Zamanlarda Neler İzledim? Dizi ve Film Önerileri – Temmuz 2021

Haziran sonu itibariyle kapalı sinema salonları açıldı fakat genel bir kamuoyu yoklaması yaptım, henüz erken dediler korkuttular beni, çift aşıya kadar bekleyeceğim. Açık sinema gösterimlerine de bilet bulamadım bir türlü istediğim filmlere…

Neyse bundan sonra daha keyifle, beyaz perdede film izleyeceğim/iz günler yakındır umarım diyorum. 

Yine kısa kısa ve kendimce kategorilere ayırarak yazıyorum. Eğer bir platformdan izliyorsam onu da belirtiyorum ama bazıları da malum yerlerden, ask google please! =)

Not: Devam eden ve izlediğim dizileri değil de yeni başlamış olanları bu yazıda paylaştım. BoJack, Ozark, The Crown gibi dizileri zaten izlemişsinizdir, söylemeye gerek yok. =)

Not2: Dizilerden de ilk sezonunun tamamını bitirdiklerimi paylaşıyorum. Zira başı iyi sonu kötü veya tam tersi olabilir.  (Örneğin Exxen’de “Gibi” var. Müthiş gidiyor şimdilik )

İyi seyirler,

Kaçırmayın!

Film – Sound Of Metal – Internet // İzledikten günler sonra bile etkisinden çıkamadığımız filmler vardır ya, işte onlardan biri. Duyma yetisini kaybeden bir bateristin gün gün yaşadıkları, sesin varlığının ve yokluğunun hayatına etkisi neredeyse belgesel gibi işlenmiş. Riz Ahmed’in muhtemelen hayatının rolünü inanılmaz bir gerçekçilikle oynadığı filmde ses kurgusu kusursuz. Ve final hala böğrümden kalkmadı. Mutlaka izleyin, mutlaka!

 

Baya İyi!

Dizi – Ramy – BluTV // Bazı dizilere garip bir önyargım oluyor, sonra kendime çok kızıyorum. Ramy için de bir sürü sevdiğim sinema/dizi yazarının övgüsünü duymuştum ama sevmeyeceğim gibi gelmişti. İki sezonu resmen binge watch halinde tükettim. Ana karakter Ramy’nin – bazen bıktıran – Amerika’da büyümüş muhafazakar Müslüman erkek sorunlarının ötesinde, ailenin annesi ve kız kardeşinin hatta babasının hayatına odaklandıkları bölümler çok iyi. 3.sezon onayını alan diziyi, mesela Master of None seviyorsanız, izleyin.

Belgesel – Mossville: When Great Trees Fall – Salt //  Salt’ın “Bu Son Şansımız Mı?” adlı gösterim programında bulunan film, Louisiana’da Mossville adlı kasabanın teker teker açılan petrokimya tesisleri nedeniyle yaşanamaz hali gelişini kasabanın sakinleri ile yapılan röportajlarla anlatıyor. Adaletsizliği iliklerinize kadar hissettiren belgeselde, hem çevreyi kirletip, hem insanların sağlığını bozup hem de evlerinden eden bu büyük şirketlere karşı müthiş bir öfke ve çaresizlik duydum. İzlemenizi tavsiye ederim.

 

Çok Kafamı Açmasın ama Boş da Yapmasın!

Kısa Film – Two Distant Strangers – Netflix // Oscar’dan en iyi kısa film ödülüyle dönen film, köpeğini almak için evden çıkan siyahi bir adamın öldürülmeden köpeğinin yanına gidemediği bir zaman döngüsünü tekrar tekrar farklı versiyonlarıyla sunuyor. Irkçılığı odağına alan bu kısa film oldukça etkili.

Belgesel – The Undamaged – Salt //  Salt’ın “Bu Son Şansımız Mı?” adlı gösterim programında bulunan film, Balkanlarda planlanan 2700’den fazla hidroelektrik santral nedeniyle tehlike altında olan nehirlere dikkat çekmek amacıyla 23 nehri 36 günde kateden Slovenyalı kürekçi Rok Bozman tarafından kurulan gönüllü topluluğu Balkan Nehir Savunması (Balkan River Defence)nın mücadelesini takip ediyor. 

Belgesel – Samuel In The Clouds – Salt //  Salt’ın “Bu Son Şansımız Mı?” adlı gösterim programında bulunan film, Bolivya’da And Dağlarında kayak pistinin telesiyejini işleten Samuel’in hikayesine iklim değişikliği yönünden odaklanıyor. Zira artık dağlarda kar yok, turistler sadece manzara için dağa çıkıyorlar. Önümüzdeki 10-15 yıl içinde susuz kalması beklenen bölgenin artan sıcaklıklarının Samuel ve ailesinin hayatına etkisini karşıtlıklar üzerinden görmek değişikti. Tavsiye ederim.

Belgesel – Anote’s Ark – Salt //  Salt’ın “Bu Son Şansımız Mı?” adlı gösterim programında bulunan film, Pasifik Okyanusunda 100bin nüfuslu bir ada olan Kiribati’nin iklim değişikliği nedeniyle yükselen deniz suyuyla sular altında kalacak olması gerçeğine odaklanıyor. 4000 yıllık Kiribati kültürünün de bu gerçekle yok olacak olmasını ve iklim değişikliğinin önce ada ülkeleri olmak üzere bir gün herkesi etkileyecek oluşunu tüm dünyaya anlatmaya çalışan devlet başkanının çabası, yakın gelecekte hepimizin yaşaması muhtemelen sorunları göz önüne seriyor.

Boş Yapsa da Bari Eğlendirsin!

Film – Game Night – BluTV // O’Sinema kanalının Neydi O Film programına bayılıyorum. Bu filmin adı orada geçince not almıştım, zira 2018 yapımı bu filmi izlememiştim. Oyun akşamlarının tutkunu olan bir grup arkadaşın bir oyun akşamının oyun-gerçek / şaka-kaka dönüşümü ile başlarından geçenleri konu alan filmi izlemesi oldukça keyifli. Tavsiye ederim.

Film –  The Mitchells vs. The Machines – Netflix // Oldukça sürükleyici ve eğlenceli bir animasyon film. Son yıllarda pek etkileyici animasyonlar izleyemedim sanki, bunu da etkileyici sayamam ama en azından başından sonuna izlenebilirliği var. 

Film –  Love and Monsters – Netflix // Nedendir bilmem ama ben bu biraz ergen, biraz Marvel, biraz romantik filmi sevdim gibi. Baya keyifle izledim. Sempatik bir canavar distopyası olur mu? E oluyormuş işte.

 

İzlemesem de  Olurdu ama Pişman da Değilim!

Film – The Midnight Sky – Netflix // Yani bu filmi az sevmekle hiç sevmemek arasında bir yerdeyim. Biraz sevdim çünkü iyi kötü bir hikayesi var, biraz akış zayıf olsa da bir takım olaylar, duygu değişimleri, flashbackler filan var. Hiç sevmedim çünkü bir çok sahnesi çok fazla uzun geldi. ( O değil de George Clooney ne çok yaşlanmış yaa )

Beyaz Perdede Ok Olabilir, Evde I-Ih!

Film – Wheel Of Fortune and Fantasy – IKSV // Ya bu pandemi bana neetti!?! Berlin’de Gümüş Ayı Büyük Jüri Ödülü almış filmi izleyemedim. 3 parçada, ara vere vere zar zor bitirdim. Diyaloglara hiç konsantre olamadım. Eminim güzel bir filmdi ama asla bilgisayar ekranından izlenecek bir şey değil, asla odaklanamadım. 

 

Vakit Kaybı!

Film – Ad Astra – Mubi // Bir insan Brad Pitt’i görmekten ve duymaktan nasıl sıkılır? İşte böyle! Evet, bu da oldu, bu heykel gibi adamdan fenalıklar geldi. Bitince filmin süresine baktım, 2 saatmiş, hissiyatı en az 12 saat! Brad’in o dış sesi de eklenince 22 saat deyin siz ona. Ne anlattı, ne anladık hiç bilmiyorum. Daha vasat bir baba-oğul hikayesi duymadım, daha kötü bir uzay filmi de izlemedim. Söyleyeceklerim bu kadar. (Brad, seni yine de seviyorum canım!)

Dizi – Doğu – BluTV // Bartu Küçükçağlayan, Bartu Ben dizisiyle memlekette kendi hikayesini özgün (Master of None, Ramy vb.) bir akışta anlatmak isteyenler için bir kapı açtı. O kapıdan girenler arasında İbrahim Büyükak’ın İlginç Bazı Olaylar’ı gibi Doğu Demirkol’da Doğu adlı bir dizi ile hikayesini büyük oranda gerçeklere dayanarak anlatıyor fakat hikaye akmıyor, ilerlemiyor. Uzun sekans çekeceğim diye uzadıkça uzayan, diyalogları bir yere varmayan, kötü ses dizaynı ile fenalaştıran bu diziyi maalesef inatla bitirdim. Vakit kaybı!

Dizi – Bonkis – BluTV // Yukarıda yazdıklarımın aynısı! (Not: Tek pozitif ayrımcılığım kadın hikayesi olmasına ama 30+ yaşında evlenmemiş, çocuk yapmamış kadının “ben de böyleyim”ini anlatma telaşından da çok yıldım. Tamam böyleyiz, artık kabul görme/görmeme ezikliğimizi aşalım ya!)

Dizi – Generation 56k – Netflix // 56k modem çağında çocukken tanışan kızımız ve evladımız, yıllar sora karşılaşır. Yani 1 saatlik çerez romantik komedi yapmak yerine 8 bölüm x 30 dakikadan 4 saatlik dizi yapmışlar. Ben de oturup izledim. =(

 

Son Zamanlarda Neler İzledim? Dizi ve Film Önerileri – Nisan 2021

Son Zamanlarda Neler İzledim? Dizi ve Film Önerileri – Nisan 2021

Öyle bir noktadayım ki, şu küçük laptop ekranına bakarak 1 saniye daha bir şey izlemek istemiyorum ve sinemaların kapısına kendimi zincirlemeye çok yakınım.

Böyle desem de 1 yılı aşkın süredir 7/24 evde olan biri olarak bir şeyler tüketiyorum yine de. Ama mutlu muyum? Kim mutlu ki…

Yine kısa kısa ve kendimce kategorilere ayırarak yazıyorum. Eğer bir platformdan izliyorsam onu da belirtiyorum ama bazıları da malum yerlerden, ask google please! =)

Not: Devam eden ve izlediğim dizileri değil de yeni başlamış olanları bu yazıda paylaştım. BoJack, Ozark, The Crown gibi dizileri zaten izlemişsinizdir, söylemeye gerek yok. =)

Not2: Dizilerden de ilk sezonunun tamamını bitirdiklerimi paylaşıyorum. Zira başı iyi sonu kötü veya tam tersi olabilir.  (Örneğin Exxen’de “Gibi” var. Müthiş gidiyor şimdilik )

İyi seyirler,

Kaçırmayın!

 

Baya İyi!

Dizi – Ted Lasso – İnternet // 2.ve 3.sezon onayını da alan 2020 yapımı dizinin ilk bölümünü yayınlandığında büyük bir önyargıyla (futbol koçu, eril kaba şakalar, absürtlükler… fuf! diyip) izlemeye başlayıp, hiç sevmemiştim. Neden sonra olumlu yorumları okudukça bir şans daha vereyim dedim ve tabi ki önyargılar yıkılmak içindir, bayıldım! Uzun zamandır en sevdiğim, içselleştirdiğim karakterler arasına girdi Ted, sarılasım var! Merakla yeni sezonları bekliyorum.

Film –  Nuh Tepesi – Netflix // Prömiyerini Trabeca Film Festivali’nde yapan ve Adana Film Festivali’nde en iyi film ve en iyi yönetmek ödüllerini kucaklayan film, derinlikli diyalogları, oldukça başarılı görüntü yönetimi ve hikayesiyle beni de oldukça etkiledi. Her bir diyalogda, tarafların her birine hak vererek izleyicinin kafasını karıştıran, ağır temposuna rağmen merak duygusunu yukarda tutabilen oldukça duygusal bu filmi, sadece başroldeki Ali Atay ve Haluk Bilginer’in etkileyici performansları için bile izlemenizi tavsiye ederim.

Kısa Film – The Electric House – İnternet // 1922 yılı yapımı 23 dakikalık bu kısa filmi izlerken her saniyesinde 100 yıl önce çekilmiş olduğuna hayret ettim. Müthiş eğlenceli, vizyoner ve hayranlık uyandırıcı bu filmi bulup mutlaka izleyin.

 

Çok Kafamı Açmasın ama Boş da Yapmasın!

Film – Nasipse Adayız – Netflix // Ercan Kesal’a büyük hayranım. Özellikle Yozgat Blues’daki performansını sabahlara kadar övsemdoyamam o kadar inanılmaz ki! Nasipse Adayız, senaristliğini, yönetmenliğini ve başrolünü üstlendiği ilk filmi. Belediye başkanlığı aday adayı Doktor Kemal’in seçim kampanyasındaki bir gününe odaklanan filmi uzun planlarıyla, her türlü zorluğa büyük bir sakinlikle yaklaşan o darlanma halini çok iyi hissetiren oyunculukla ve senaryosuyla kalbimi kazandı. Ercan Kesal’ın kredisi o kadar yüksek ki kurguda ve tempoda yaşanan bazı akış problemleri canımı sıkmadıı bile. İzlemenizi tavsiye ederim.

Film – A Friendly Tale – İKSV // Bu filmi “boş yapsa da bari eğlendirsin” kategorisine yazarken düşündüm, aslında o kadar da boş yapmadı ve bana küçük de olsa ilham verdi diyerekten hoop buraya transfer ettim. Kendinden memnun olma, kendi kapasiteni bilme, başkalarının yeteneklerini kıskanma, arkadaşlık gibi kavramları sorgulayan Fransız yapımı filmin o hafif, dostane, eğlenceli yapısıyla hikayeyi başından sonuna büyük bir keyifle izledim.

Film – Never Rarely Sometimes Always – İnternet // Genç yaşta istenmeyen bir hamilelik yaşayan Autumn’un kuzeni ile birlikte kürtaj için Newyork’a gidişini neredeyse bir belgesel gibi anlatan film, az diyaloguna rağmen “hissettirmeyi” çok iyi başarıyor. Oyuncuların minimal yaklaşımı, yaşananların ağırlığı ama bir yandan sıradanlığı içine alıveriyor insanı. Berlin’den Jüri Özel Ödülü ile dönen bu dram, övgüleri hakediyor.

Belgesel Film – Aalto – İKSV // Modern mimarinin en ünlü isimlerinden biri olan Alvar Alto’nun yaşam hikayesinden kesitler sunan ve bazı ünlü tasarımlarında bizi gezdiren belgesel, hem geçmişe ait bazı kamera kayıtlarını hem de bazı özel mektupları da içeren ağır tempolu fakat izlettiren bir film.

Film – The White Tiger – Netflix // Hindistan’daki en zengin ve en fakirlerin kesişimi olan efendi-köle ilişkisine odaklanıp, bir köşeyi dönme hikayesini her bir karakteri (temsil ettiği sınıfı) uzunca anlatan filmi, uzayan süresi ve hikayedeki bazı anlam veremediğim detayları yok sayarak özellikle başroldeki Adarsh Gourav’ı performansı hatrına sevdiğimi söyleyebilirim. En iyi uyarlama senaryo adayı olan filmi sadece yaşanan ekonomik adaletsizliği görmek için bile izleyebilirsiniz.

Film – The Assistant – İnternet // Ozark’ta izleyip hayran olduğum Julia Garner’ın başrolünü oynadığı film, oldukça düşük temposuna rağmen insanı gerim gerim geren bir işyerinde taciz, istismar, mobbing silsilesini belgesele benzer bir formda anlatıyor. Olaylara 3.göz olmaya çalışırken biraz fazla uzaklaşmış bulsam ve artık konuşma zamanıyken bu kadar kapalı ve kaçak olmaya gerek var mı diye düşünsem de, sunduğu kesit itibariyle fena bir bağımsız değil.

Boş Yapsa da Bari Eğlendirsin!

Film –  Seni Buldum Ya – Mubi // Reha Erdem’in pandemi koşullarında “online” olarak çektiği filmi eleştirmenleri ikiye böldü. Ben, bu dolandırıcı hackerlar hikayesini de, oyunculukları da, filmin enerjisini de gayet beğendim. Şarkılar, danslar, başı, sonu filan derken keyifli zaman geçirtti bana. Tavsiye ederim.

Dizi – Jane The Virgin – Netflix //Resmen 100 bölüm pembe dizi izledim! Ve biraz önce şu hesabı, ağzım açık 10 kere kontrol ettim: Her bir bölüm 40dk olsa, 4000 dk yapıyor! 67 saat! Ömrümün uykuyu düş 4-5 günü! Yaklaşık 400 küsür gündür karantinada olduğumuz gerçeğini de ekleyip geçen günlerime yıllarıma bir kadeh doldururken, ben yandım siz de yanın diyerek bahsedeceğim. Evet bilen bilir böyle “soft” şeyleri gözümü dikerek değil yanda görüntü ve arkada ses olarak izlerim, daha doğrusu dinlerim. Bu diziyi de öyle tükettim ve yani o saçma pembe dizi senaryosu, sıcak aile ilişkileri, tatlış romantik aşklar filan ne yalan söyleyeyim bana iyi geldi! İhtiyacınız varsa böyle bir kafa açmaya, bence bir şans verin. Benim gibi blogda yazıp cümle aleme ilan etmenize gerek yok tabi, sır olarak saklayın, keyfinize bakın =)

Film – Thunder Force – Netflix // Oldukça bayat bir süper kahraman filmi fakat sırf Melissa McCarthy’e her filminde aşırı güldüğümden, bunda da çok eğlendim.

Dizi – WandaVision – İnternet // Disney ve Marvel bir araya gelirse ne olur? Spoiler vermemek için detay açıklayamayacağım ama Marvel severseniz zaten kaçırmayın. Süper kahramanlara bayılmıyor ama seviyorsanız da 9 bölümlük mini dizinin ilk bölümlerinde ne izliyorum ben diye şaşırıp kapatmayın, ilerleyen bölümlere mutlaka şans verin. Biraz iç içe değişik alengirli şeyler var. (Ne diyorum acaba?)

 

İzlemesem de  Olurdu ama Pişman da Değilim!

Dizi – High Fidelity – İnternet // Kusurları, yanlışları olan Rob adlı müziksever ve plak dükkanı sahibi bir kadın ve hayatıyla, ilişkileriyle, kusurları ve hatalarıyla nasıl başa çıkamadığını izlediğimiz dizi, bir roman uyarlaması. Ben izlemedim fakat yıllar evvel hikaye film olarak da seyirciyle buluşmuş. 10 bölümlük tek sezon bu diziyi arka arkaya neredeyse es vermeden izledim ama bittikten sonra bende bir iz bıraktı mı? Emin değilim. İzlerken düşündürdü ve merak ettirdi mi? Evet.

Belgesel Film – Operation Varsity Blues: The College Admissions Scandal – Netflix // Bu inanılmaz üniversiteye giriş skandalını basından sıkça takip ettiğimden yer yer kurgusal canlandırmaları da olan belgeseli izlemesem de olurdu ama yani bu parası çok olan insanların her şeye haklarının olduğunu sanmaları yüzsüzlüğünü de detaylıca gördüğüme pişman değilim!

Beyaz Perdede Ok Olabilir, Evde I-Ih!

 

Vakit Kaybı!

Film –  Soul – İnternet // 93. Oscar ödül töreninde en iyi animasyon ödülü kazanan, bir çok eleştirmenin oldukça beğendiği Pixar yapımı film, “benim dünyadaki amacım ne” problemine ruhlar aleminden yanıt arayan bir animasyon. Filmin en iyi yanı olan görsel seyir zevkini bir yana bırakırsak, bu hikayeyi anlatmak için bir uzun metraja gerek olup olmadığını sorguladım izlerken. Zira heyecan uyandıran tempolu veya eğlenceli bir hikayesi yok, şoke eden veya etkileyen bir önermesi de yok. O zaman neden bu filmi uzunnn uzunnn izledik eyyy Pixar?

Fim – Borat Subsequent Moviefilm – İnternet // Hiç uzatmayacağım. Sevenleri çok, saygım sonsuz. Ben mizahını ve göndermelerini anlıyor olmakla birlikte ne sempatik bulabiliyorum, ne adam haklı beyler oluyorum, ne gülebiliyorum. Sorry not sorry.

Film – Stowaway – Netflix // Pandeminin ruh halimi nasıl bozduğunu şuradan anlayabiliriz. Konusu, uzay gemisine kaçak binen =) veya yanlışlıkla gemide kalan =) bir mühendisin iki yıllık uzay görevini oksijen tüketmek suretiyle =) tehlikeye atması. Ciddi ciddi sonuna kadar da izledim. Of!

Film – Sen Hiç Ateşböceği Gördün Mü? – Netflix // Annemle sohbet ederken “Ecem Erkek çok iyi oyuncu, Güldür Güldür’de bayılıyorum kıza, filmi hemen izleyeyim” dedi. Şahsen kendisini daha önce izlememiştim, merak edip bu vesileyle izledim. Uzatmayayım bu filmdeki oyunculuğunu hiç beğenmedim, başka yerde bilemem. Demet Akbağ’lı eski versiyonla karşılaştırma bile yapmıyorum. İzlememiş olanlar bulup oyunun çekimini izlesin hiç bu yeni haline bakmasın bile.

Film – Yes Day – Netflix // Netflix algoritmam bir çöplüğe döndü anlaşıldığı üzere. Beni aile komedisi izleme noktasına getiren pandeminin abv!

 

Son Zamanlarda Neler İzledim? Dizi ve Film Önerileri – Mart 2021

Son Zamanlarda Neler İzledim? Dizi ve Film Önerileri – Mart 2021

En son Ocak ortasında izlediklerimi toparlayıp listelemiştim. Aradan yaklaşık 1,5 ay geçmişken, neler izlemişim, neleri beğenmiş nelere boşa vakit harcamışım bir bakalım. 

Yine kısa kısa ve kendimce kategorilere ayırarak yazıyorum. Eğer bir platformdan izliyorsam onu da belirtiyorum ama bazıları da malum yerlerden, ask google please! =)

Not: Devam eden ve izlediğim dizileri değil de yeni başlamış olanları bu yazıda paylaştım. BoJack, Ozark, The Crown gibi dizileri zaten izlemişsinizdir, söylemeye gerek yok. =)

Not2: Dizilerden de ilk sezonunun tamamını bitirdiklerimi paylaşıyorum. Zira başı iyi sonu kötü veya tam tersi olabilir.  (Örneğin Exxen’de “Gibi” var. Müthiş gidiyor şimdilik )

İyi seyirler,

Kaçırmayın!

Film – Nomadland – Internet // Milyonlarca kişi tarafından senenin en iyi filmi seçildikten ve onlarca ödül aldıktan sonra ben de nihayet izleyebildim. Herkes beğenmekte çok haklıymış. Filmin ana karakterinin neredeyse bedeninin içine bize sokarak hayatın acısını, sıradanlığını, değişkenliğini, zorluğunu deneyimlemekten insanın içine içine işleyen bir film. İnsan sahip olduklarının ne kadarını kaybetmeye dayanabilir, her şeyinizi kaybetseniz bile elinizde kalana ne kadar tutunabilirsiniz, ne zaman çaresiz hissederiz, ne kadar çaresizliğe dayanabiliriz, hayat her zaman, ne olursa olsun devam eder mi?? Böyle onlarca soru yumruk gibi içimde kaldı izlediğimden beri, düşünüyorum… Tavsiye ederim.

Dizi/Belgesel – Pretend It’s A City – Netflix // Komedyen/Eleştirmen Fran Lebowitz’i tanımıyordum. Dizi ve Martin Scorsese Amca sayesinde tanışmış oldum. Özellikle şehre bakış açımız yönünden ikizimi bulmuş gibiyim. Müthiş bir eleştirmen, bir çoğuna göre aşırı uç, bana göre nokta atışı söylemleri. Ba-yıl-dım!

 

Baya İyi!

Film – 200 Meters – İstanbul Modern Sinema // Mustafa’nın ailesi ile arasında 200 metre var ama istediği her an yanlarına gidemiyor. Çünkü ailesi duvarın arkasında, kendisi ise Filistin’de. Batı Şeria’da böyle bir hayata tanık oluyoruz önce. Sora oğlu kaza geçirince, o kocaman sınır duvarının 200metre ötesine geçmek için 200kmlik bir yolculuğa çıkması gerekiyor. Yani filmin büyük bölümünde bir yol hikayesi izliyoruz fakat yolculuktaki insanların her birinin hayatı bu hikayeye ekleniyor. Çok başarılı bir ilk film. Bir de bana müthiş bir müzisyen kazandırdı. Filmin müziklerinde imzası olan Faraj Suliman!!! Özellikle Arap müziği sentezli caz müzikleri beğeniyorsanız mutlaka dinleyin.

Film – Daha – Netflix // Hayatımın bir bölümünü Hakan Günday’ın işlerini deli gibi takip edip, her kitabını okuyup her oyuna çevrilen işini izleyerek filan geçirdim. Son bir kaç yıldır ise yüreğim kaldırmıyor bazı anlattığı -bir yerlerde gerçek olduğunu bildiğim- acıları. (Yaşlandım mı?) Çünkü okuyanlar bilir, hiç acımaz o gerçekleri suratınıza suratınıza gösterirken. Daha’yı da okumuştum yıllar evvel. Hikayeyi tekrar izlemek yine acıttı. Filmin sorunları var ama hikaye öyle ki..  Gerçek hikayelerle yüzleşebildiğiniz bir zaman izleyin derim.

Dizi – I Know This Much is True – BeinConnect // O kadar zor bitirdim ki diziyi. Sevmediğimden değil, yüreğime öküzü oturttu da kaldıramadım. Mark Ruffalo’nun muazzam ötesi oyunluğu (bir ikizi olduğuna emin gibiyim!), hikayenin derinliği ve karanlığı beni bitirdi. Neresini nasıl yorumlayacağımı bilemiyorum. Her anlamda müthiş, müthiş!

 

Çok Kafamı Açmasın ama Boş da Yapmasın!

Film – Kelebekler – Mubi // Kelebekler’i Mubi’de görünce ikinci kez izleyeyim dedim. İlkinde biraz dikkatsizce izlemiştim, ikinci izleyişimde daha detaylı bakınca daha da çok sevdim. Bitmek bilmeyen “daddy issues” ve aile/toplum ilişkilerini sıkmadan ama dokunacağı yerleri de esgeçmeden anlatıyor Tolga Karaçelik.

Belgesel Film – Made You Look: A True Story About Fake Art – Netflix // New York’ta çok ünlü bir galerinin sahte Pollock ve Rothko eserleri senelerce satmasının mahkemeye taşınmış hikayesini; zamanında bu eserleri onaylayan sanat uzmanlarından, konuya dahil olan avukatlardan, davayı izleyen gazetecilerden ve davalı/davacı taraflardan dinlediğiniz bir belgesel film. Film bittiğinde acaba kaç evde daha tespit edilmemiş ve milyon dolara satılmış sanat eseri vardır, taklit ve aslı ayırt edilemeyecek kadar nasıl benzer olabilir, bir sanatçıyı taklit etmek ne denli kolaydır gibi binlerce soru kafanızda uçuşuyor. (Sanat eserinin pahasının belirlenmesi konusuna hiç değinmiyorum bile!)

Belgesel Film – Ah Gözel İstanbul – İKSV Film + Mubi // Ben bu belgeseli İKSV’de yayına girdiğinde izlemiştim ki şimdi Mubi’de de kataloga girdi. İstanbul’da bir kibrit çöpünün bile izini sürmekten keyif alabileceğim için, bu “sürekli aynı ses tonundan” yorgun düşebileceğiniz ağır aksak gibi görünen belgesel beni mest etti. Keşke bir zaman makinesi olsa… İstanbul’u farklı farklı yıllarda ziyaret edip gezmeyi öyle çok isterdim ki… 

Film – Da 5 Bloods – Netflix // Film biraz enteresan. Vakit Kaybı bölümüne mi koysam yoksa buraya mı diye düşündürdü beni resmen. Çünkü fikir ve anlatılmak istenen hiç bir şey orijinal değil ama bir şekilde sonuna kadar izleten bir hikayeler silsilesi var. Konuların içinde konular, onların içinde başka konular derken çok dallı budaklı dağınık bir senaryo ama oyunculuklar ve 12.oyuncu “doğa” izlemeye değer. Düşündüm düşündüm, o kadar da vakit kaybı değildi sanki galiba sanırım.

Boş Yapsa da Bari Eğlendirsin!

Dizi – The Great – Bein Connect // Hakkında pek bir şey okumadan etmeden, tavsiyeyle daldım diziye ve tahminimden çok daha fazla güldüm. Rusya’nın altın döneminde saraya yapılan, artık gönderme bile diyemeyeceğim çünkü işin ucu kaçmış oldukça, her türlü dalga geçmeyle çok eğlendim. Bir şekilde, bu kadar ucu olmayan bir komedi dizisinde akışta olan bir hikaye, giriş-gelişme ve sonuç var. Şöyle bir göz atın, 1.bölümden tarzı anlarsınız. Severseniz zaten devamı da gelir.

Dizi – 50 m2 – Netflix // Selçuk Aydemir – Burak Aksak işbirliklerini sevenlerdenim. Bu dizi çokça Netflix sosuna bulanmış olsa da özellikle Cengiz Bozkurt ve Tuncay Beyazıtlı’nın her sahnesini gülümseyerek izledim. Biraz sıkışık, akışında problemleri olan bir senaryo ama izlemeye başlayınca gidiyor bir şekilde.

 

İzlemesem de  Olurdu ama Pişman da Değilim!

Dizi – Run – Bein Connect // Acaba yazar bu başlıkta ne demek istemiş. =) Yani, kabaca hikayeyi anlatmalıyım. 15 yıl önce ayrılmış ve hiç görüşmemiş iki sevgili, yıllar evvel kendilerince bir söz veriyorlar. Biri diğerine “run” yazan mesaj atar ve diğeri de “run” yazarak cevap verirse, hayatlarından memnun değiller demektir ve birlikte kaçacaklar. Malumunuz bu olay gerçekleşiyor ve biz o 3-4 günlük kaçış macerasını izliyoruz. Ben 7 bölümü bir günde tamamladım zira insan ne olacağını merak ediyor. (Ya da ben fazla boşum!) Ve yani bir takım şeyler de oluyor tabi, final de merak ettiriyor ama 7 bölüm boyunca eskiler, eski sevgililer, gençlik filan konuşuldukça “fazla hatıra annecim!”. Bana bi bastılar! Sırf merakımdan bitirdim. Başlık da bundan işte. Artık bu bilgiyle ne yaparsınız bilmiyorum, merak eden izlesin =)

Film – Luxor – İKSV Film // Eski sevgililerin bilmem kaç yıl sonra bir araya gelmesi temalı filmleri izlemeyi bırakmam lazım. Belli ki filmler güzel olsa bile bana yaramıyor =) Başrolde Mısır’ı izlemek muazzam fakat hikaye bana zayıf geldi. Bu ikilem yüzünden bu başlık =)

  

Beyaz Perdede Ok Olabilir, Evde I-Ih!

Film – Pinocchio – İKSV Film // Sevimli Pinokyo’nun hikayesini ne ettiniz böyle?! Atmosfer güzel, olaylar biraz karanlık, Roberto Benigni yine duygusal oyunculuğunda tavan ama ben evde konsantre olamadım. Giremedim o dünyaya bir türlü. Belki salonda olsa daha çok severdim ama maalesef. =(

 

Vakit Kaybı!

Dizi – Tiger King – Netflix// Evet ancak izledim. Ve evet beğenmedim. Uzun uzun niye bu psikolojik sorunlu adamların hayatının her türlü detayını izliyoruz anlamadım. 2. bölümde pes ettim.

Film – I Care A Lot – Netflix // Bazı spekülasyonlar boş çıkmaya mahkum, tıpkı bu filme çok şaşırıp, çok beğenenlerinkiler gibi… Yani, neden vakit kaybı olduğunu yazmak bile vakit kaybı. İzlemeyin.

Belgesel – Becoming Duru – Netflix // Nükhet Duru’nun hayatını ŞokoPop’un ve 196Sekiz Youtube kanallarından izleyiniz. Bu albüm tanıtımımsı şey anlamsız.

Son Zamanlarda Neler İzledim? Dizi ve Film Önerileri

Son Zamanlarda Neler İzledim? Dizi ve Film Önerileri

Sürekli evde olma lanetindeyken, üstümüze bir dolu platform, dizi ve film attılar. Fakat samanlıkta iğne arıyor gibiyiz. Şöyle bir baktım dünya kadar diziyi, filmi tüketmişim ama tatmin seviyem düşük.

Bir de bu süreçte fark ettim ki ben sinema dışında bir yerden iyi film izlemeyi bilmiyormuşum, ya da bu küçük ekranlarda izlediklerim beni beyaz perdede izlemek kadar etkilemiyor. İkisinden biri.

Artık ne izleyeceğimi asla bulamayacak haldeydim ki OscarBoy, Kutsal Motor ve Melikşah Altuntaş hesaplarından listeler yayınladılar. Bana da gün doğdu. Hemen notlarımı aldım, onların tavsiyelerinden devam ediyorum.

Aşağıda izlediklerim hem onların listelerinden, hem benim… Neyse karışık işte… Ben şöyle kısaca izlediklerimden bahsedeyim, hangi platformda olduğunu da yazayım, kategorilere de ayırayım. Çünkü biliyorum, ne izlesek diye bakmaya geldiniz.  = )

Not: Devam eden ve izlediğim dizileri değil de yeni başlamış olanları bu yazıda paylaştım. BoJack, Ozark, The Crown gibi dizileri zaten izlemişsinizdir, söylemeye gerek yok. =)

Not2: Dizilerden de ilk sezonunun tamamını bitirdiklerimi paylaşıyorum. Zira başı iyi sonu kötü veya tam tersi olabilir. 

İyi seyirler,

 

Kaçırmayın!

Dizi/Belgesel – How to with John Wilson – Internet // Yeni bir bakış açışına hasretken müthiş geldi bu mini dizi/belgesel bana. Bazı bölümlerde sesli kahkaha attım bazı yerlerde gözlerim doldu. Ben gözümü dikip full konsantre dizi izleyebilen biri değilimdir. Bu diziyi gözümü kırpmadan izledim çünkü random görüntülerin tamamı gerçekten çok iyi seçilmiş, kurgulanmış ve her bölümün temasının anlatısı çok fırlama ve nasıl oluyorsa aynı zamanda hüzünlü. Yıllarca yaşadığı şehri videoyu almak, her gününü kaydetmek gibi deli huyları olan bu adam, sonunda bunu süper bir şeye evriltmiş.

Her bölüm üzerine uzun uzun konuşup yazılabilir ama şimdilik bıraktığı bu müthiş tadın, oluşturduğu yepyeni belgeselcilik ve melodram komedi gibi saçma tarzın keyfini çıkarıyorum. Bu yıl (2021) yayınlanacak 2.sezonu merakla bekliyorum.

Dizi – I May Destroy You – Bein Connect // Bu senenin yerli yabancı top listelerinde ilk sıralarda görünce hemen merak edip sezonu bir günde bitirdim. Cinsel istismarın sınırlarından, aile-arkadaş ilişkilerine kadar kapsamını genişleterek büyüten fakat özünde Arabella’nın hikayesine odaklanan dizi, kafamızdan geçen senaryolar ve gerçekleri yüzümüze çok derinden ve etkileyici bir şekilde vuruyor.

Dizi – The Last Dance – Netflix // Basketbol izleyicisi değilim. Kardeşimden kaynaklı bazı maçları izlemişliğim var, o kadar. Fakat bu dizi ne sadece basketbolu ne de sadece Michael Jordan’ı anlatıyor. Hırs-tavır, ün-aile, azim-başarı gibi kavramları işin içine sokarak, gerçek hayatta yaşananları müthiş bir kurgu ile yıllar arasında sürekli geçiş yaparak, benim gibi bu meşhur konuları hiç bilmeyen birinin bile ilgisini sağlam tutarak, 50şer dakikalık 10 bölümde anlatıyor.

Dizi – Bir Başkadır – Netflix // Aslında uzunca bir yazı yazmak istiyordum ama herkes çok şey yazdı hakkında hevesim kaçtı. Fakat Berkun Oya’nıın Krek nedeniyle bende yeri farklıdır. Kafasını, bakışını severim. Bir Başkadır da olmuş ötesi olmuş, artık bir de ben övmeyeyim. =) (Yalnız İslamiyetten Önce Bilardo’yu okumadıysanız, muhakkak okuyun!)

 

Baya İyi!

Film – Dick Johnson is Dead – Netflix // Film bittikten sonraki o yazıyı görünce, hüzünden dolan gözlerimden sevinç gözyaşları döküldü. Sesli bir şekilde “Aaaa” dedim. (Karantina günlükleri sayfa 29393). Babasının olası ölümünü, muhtelif şekillerde filme alan Kirsten Johnson, çok sıcak, matrak ve zaman zaman da hüzünlü bir işe imza atmış.

Mini Dizi – Unorthodox – Netflix // Cahilliğime verin ben bu ultra-Orthodoks konusunda pek bilgi sahibi değildim. 1er saatlik 4 bölümde oldukça şaşırdım ve nefessiz izledim. Biraz iç sıkıştırıcı bir özgürlük arayışı hikayesi.

Film – Sarmaşık – Mubi// Ayıp bana evet, ama vizyonda kaçırınca izlemem böyle yıllar sonrayı buluyor ne yapayım. Tolga Karaçelik imzalı film, övüldüğü kadar varmış. Denizin ortasında, günler/aylar sürecek bir yolculukta, kapalı bir alanda olma hissi ta en baştan karnımı kastı. Sonrası ise hem ta en özünden insana dair, hem de çok fazla politik ve öğretilmiş/öğrenilmiş yanlışlar. Bir de Nadir Sarıbacak… Çok özlemişim izlemeyi, müthiş, müthiş.

Çok Kafamı Açmasın ama Boş da Yapmasın!

Film – Ahlat Ağacı – Mubi // İlk defa izlediğim bir Nuri Bilge Ceylan filmini az sevdim. Yani beklentim çok çok sevmek olunca az sevmiş gibi oldum. Acaba diyaloglar azken her şey daha mı güzeldi? Bir de ikisi de müthiş oynamışlar ama Murat Cemcir, Doğu Demirkol’un babasını oynamak için fazla mı gençti? Kafamda sorular çok fakat Anadolu’daki sıkışmışlık hissini, öncekiler kadar müthiş olmasa da görüntü yönetmenliğini, baba-oğul-aile-toplum işlemelerini her şeye rağmen seviyoruz be NBC.

Film – Rocket Man – Netflix // Elton John’un çocukluğundan başlayıp gençliğindeki alkol, uyuşturucu ve seks bağımlılığının dibine vurduğu anlara kadar ki hikayesini anlatan film, sahte ve taklit bir tat yerine gerçeğe inmeyi yeğlemiş. Aileden başlayan sevgisizliğin başlattığı bu dibe gidiş hikayesi, koşulsuz sevgiyi veren bir dost sayesinde nasıl toparlanır… Ah çok hüzünlü ama sonu çok umutlu. 

Dizi – Queen’s Gambit – Netflix // Satrançla ilgili hiçbir şey bilmeden 7 saatin neredeyse tamamında satranç oynanan bu diziyi izledim. =) Bir kaç bölüm daha az olabilirdi gibi ama uzunluğu dışında tarihsel akan hikayesi ve oyunculuk performansları, yanı sıra görüntü yönetmenliğiyle de zevkli bir diziydi. Bu dizi de dahil bu sene izlediklerim sayesinde, hayatımda düşünmediğim kadar “yetenek mi? zeka mı? çok çalışmak mı? ” konularını düşündüm sanırım.

Film – Azizler – Netflix //  Çoğu insan için “vakit kaybı” kategorisinde bu film, onu bilerek baştan belirteyim. Evet kadın karakterleri yok, evet sadece erkek bakış açısı var. (Bu neden illa sorun olmalı bilemiyorum.) Evet Engin Günaydın ve Haluk Bilginer, daha önce oynadıkları herhangi bir rolü tekrar ediyor gibiler. Evet sonu başından belli. Fakat tüm bunlara rağmen yalnızlıkla baş etme halini ele alma yöntemini ben beğendim. Biraz kurgusu ve hikayesi dağınık ama bir şekilde sonuna kadar beni tuttu ve izletti. Ayrıca bir cümleye takılı kalma halini ve bunu işleme şeklini herkesin aksine ben çok fazlaca sevdim.

Film – My Octopus Teacher – Netflix //  Bir Nat Geo belgeselinden birazcık farklı çünkü değişik boyutta bir duygusal bağı çoğunlukla izleyip, bazen de röportajdan dinliyorsunuz. Bir ahtapotla bir insanın bağını izlemek, değişik bir deneyim. 

Film – Toz Ruhu – Mubi // 2014 yılı yapımı Nesimi Yetik filmi için bir yorum okumuştum. Ana karakter, günlük temizlikçi olarak çalışan ve boş zamanlarında kendince besteler yapan Metin için: “Dünyada kapladığı yerin farkında” denmişti. Filmi izleyince o cümle benim çok içime oturdu. Ah Metin, sana ne denirse densin, sen o kapladığın yeri biliyorsun ve acaba fazlasını isteyenler mutsuzken sen hepimizden mutlu musun?

Boş Yapsa da Bari Eğlendirsin!

Dizi – Aile Şirketi – Bein Connect // Nereden kopya, hangi dizinin aynısı tartışmalarına girmiyorum. Mutfakta iş yaparken açıyorum, gidiyor mu gidiyor. Gülümsetiyor mu gülümsetiyor. Bu.

 

Beyaz Perdede Ok Olabilir, Ekranda I-Ih!

Film – Mank – Netflix // Siyah beyaz filmlerden hoşlanmadığım için maalesef David Fincher’da olsa babamın oğlu da olsa -1 puandan başlıyor benim için. Fakat burada ufak bir haksızlık yapıyorum muhtemelen, zira bu filmi sinemada izlesem renksizliğine rağmen sevebilirdim fakat ekrandan 4 sefer dura kalka zor bitirdim. Üniversitede Güzel Sanatlar bölümünden aldığım sinema dersinde koskoca 1 hafta tartıştığımız kült film Citizen Kane’in senaryo yazımının hikayesini, Fincher’dan alışık olmadığımız bir politik bakışla ve Hollywood’un karanlık yönlerini ortaya koymaktan çekinmeden göz önüne seriyor bu film. Beni yoran kısım diyaloglar ve hikayenin dağınıklığı oldu sanırım. Bir de keşke siyah beyaz olmasaydı… Belki her şey normale döndüğünde bir gün sinemada yer bulur, mutlaka tekrar izlemeyi deneyeceğim. O zamana kadar, sorry not sorry.

Film – I’m Thinking Of Ending Things – Netflix // Üzerine yazılan her şeyi okudum sanırım, ve nasıl olduysa filmin herkeste bıraktığı hissiyat bambaşka. Anomalisa severlerden olarak isyanlardayım, çünkü bu filmi bol seyircili bir festival gününde izleyip çıkışta bira içerken arkadaşlarla yorumlamak vardı! Ekrandan olmuyor, izledim, yalnızdım, duvara baktım bir süre, sinir bozukluğuyla karışık uyku kaçırdı. Ne izledim bilmiyorum. “Hiçbir şey olmasa bile kesin bir şey oldu.”

 

Vakit Kaybı!

Mini Dizi – The Undoing – Bein Connect // Lost ve GOTdan beri sonuna bu kadar sinir olduğum başka bir dizi olmadı herhalde. Bir de Nichole Kidman’ın o yerlere kadar olan korkunç renkli paltosuna tutuldum. Tek sevdiğim şey her hafta yeni bölüm beklemek oldu. O kadar uzun zamandır hep oturup peş peşe bölümler şeklinde dizi izliyorum ki, bekleyerek izlemenin tadını unutmuşum. Fakat dizinin tamamı yayınlanmışken size tavsiyem, ilk 2-3 bölümü izleyin, sonrasını bırakın izlemeyin, hayal gücünüz sonunu yazsın.

Dizi – I Hate Suzie – Bein Connect // Ben de mi bir dikkat dağınıklığı var bilmiyorum ama uzun, çok uzun… İlk bölüm çok iyi, konu iyi, son bölüm de çok iyi ama aradakiler bölümler tam olarak neden vardı anlamadım. Dizi değil de keşke 1-1buçuk saatlik güzel bir film olsaymış.

Film – The Trial of Chicago 7 – Netflix // Düz, dümdüz bir film. Bu kadar değerli bir konuyu nasıl bu kadar bayat çekmişler anlamak mümkün değil.

Dizi – Lupen – Netflix // Bir övmeler bir bir şey… Güzel sanmıştım, yeni veya eski/güzel hiç bir numarası yok.

Televizyonda Ne İzlesek? #6

Televizyonda Ne İzlesek? #6

tvYeni TV rehberimden selam ve sevgilerimle… Yine bu yazımda yerli ve yabancı takip ettiğim, severek izlediğim dizileri ve tv şovlarını paylaşıyor olacağım.

Türkiye’yle başlayayım. Ülkemiz her geçen gün “izleyecek hiçbişii yokk yeaa” durumunu ilerletiyor. Artık ilaç niyetine olsun izlenecek bir şey kalmadı. Televizyon kanallarına günün her saati göz gezdiriyorum. İzlemese bile ses olsun diye televizyon açanlardanım zira. Gündüz kuşağında gerçekten izlenebilecek doğru düzgün hiçbir şey yok. Sırf eğlencesine Kısmetse Olur‘a baktım geçen kış. Get back over here Cansel!  Acun’un tek tabanca olduğu Survivor, O Ses Türkiye, Rising Star gibi yapımları ise bu sene sadece annemle birlikte oturduğum akşamlarda denk gelince izledim. TV sektörünün bu süründüğü yılların tek kazananı TV8 oldu sanırım. Onun dışında Digiturk’te olan (başka nerede var bilmiyorum) Home & Entertaintment ve TLC kanallarındaki programları izledim ara ara. Dizilerde ise takip ettiğin 2-3 tane oldu;

  • Poyraz Karayel: Dizinin ilk sezonunu izlememiştim. Bu sene ikinci sezonu izleyerek başlamış oldum haliyle. Öncelikle oyuncuların her biri gerçekten çok iyiler, o yüzden izlettiriyor. İkincisi bana çok dağınık gelmiş olsa da en azından 8 saat bakışmıyorlar ve bir atraksiyon var. Üçüncüsü de sağlam dokunduruyorlar. Bu üç nedenden diziyi keyifle takip ettim bu sezon.
  • Aşk Yeniden: Fox’da yayınlanan diziyi de ikinci sezonunda izlemeye başladım. Buğra Gülsoy ve Lale Başar başta olmak üzere ekibin absürt oyunculuğunu çok sevdim. Keyifli ve sıcak bir diziydi, denk geldikçe takip ettim. Fakat maşallah dediğim 3 gün yaşadığından bu sezon final yaptılar.
  • Hayat Şarkısı: İlk bölümlerini yoğun reklamları yüzünden izlemeye başlamış olsam da Ahmet Mümtaz Taylan ve Olgun Toker’in inanılmaz performansları yanında geçmişe gidip gelen derinlikli o senaryo hatırına keyifle izlemeye başladım. Fakat ellerindeki bütün malzemeyi ilk bölümlerde tüketen senaryo ekibinden yeni sezon için pek umutlu değilim açıkçası…  Bakalım neler olacak?

Bu diziler dışında eğlenceli, düşündüren, genç, yenilikçi kafalarda bir iş izleyemedik maalesef. Zaten Leyla ile Mecnun ekibi ile İşler Güçler ekibi dışında o kafalarda kimse kalamadı. Oysa ki nüfusu genç ülkenin böyle işlere ve artık internet televizyonculuğuna çok ihtiyacı var. Umarım yeni sezonda bunu başarabilenler olur.

Gelelim Dünya televizyonlarına ve tabi ki Netflix’e. Daha önce de paylaşmıştım ama Episoder adında bir app/uygulama var. Takip ettiğiniz dizileri işaretleyerek bir liste oluşturuyorsunuz ve hangi bölümü izledim, yeni bölüm ne zaman gibi sorularınızın cevaplarını kolaylıkla öğreniyorsunuz. Bir hayli fazla (kimine göre az) dizi takip ediyorum, o yüzden Episoder yardımıyla anlatacağım.(alfabetik olarak)

  • Unbreakable Kimmy Schmidt: Son olarak Emmy adaylıklarının açıklanmasıyla da bu senenin en trend dizilerinden biri oldu. İki sezonunu da çok kısa zamanda izleyip bitirdim. 90lardan fırlamış Kimmy ve tabi ki müthiş Titus. Kahkalardan ölmediğiniz ama sempatik bir gülümseme yaratan tatlış bir dizi. Üçüncü sezon onayını alan diziyi, Ocak 2017’de izlemeye devam edeceğiz.
  • UnREAL: Bizdeki Kısmetse Olur? Benimle Evlenir Misin? yok efendim Gelinim Olur Musun?… Amerika’da ise The Barchelor tarzı evlendirme programlarının arka planında olanları göz önüne seren dizinin ilk sezonunu çok beğenmiştim. İkinci sezonu ise nefesimi tutarak izledim. Shiri Appleby bir boş bakışıyla bile bin şey anlatan inanılmaz bir oyuncu ve ikinci sezonu acayip bir seviyeye taşıdı. Üçüncü sezon onayı alan diziyi büyük bir merakla bekliyorum.
  • The Leftlovers: Dünya nüfusunun yüzde ikisinin aniden kaybolduğu bir günden sonra yaşanan olayları anlatan HBO’nun ağır draması her bölümüyle merakı ve gizemi arttırdı. İki sezonu devirdiğimiz dizide hala anlamadığımız bir sürü şey var ve sonu Lost’a bağlanacak diye aşırı korkuyorum.Üçüncü sezonu 2017’de izleyeceğimiz dizide yine aşırı karanlık, gizemli, tedirgin edici olaylar bizi bekliyor olacak.
  • The Big Bang Theory: 9.sezonu devirdiğimiz dizi 19 Eylül’de 10.sezonuyla karşımızda olacak ve 12.sezona kadar onayını aldı. Hala sıkılmadan, severek ve gülerek izlediğim karakterleriyle sabah kahvaltılarıma eşlik eden diziyi, büyük bir zevkle takibe devam edeceğim.
  • Switched at Birth: 4 sezondur izlediğim gençlik dizisi, doğumunda karışmış iki kızın gerçek ailelerini bulmasından sonraki süreci konu alıyor. Aslında ana konuyu aşıp ve bir hayli uzaklaşıp artık karakterlerin detayına girmiş olsa da takip etmeyi sevdiğim bir dizi. Özellikle sağır insanları konusunun başına oturtmasını çok değerli buluyorum ve resmen sayelerinde ingilizce olarak işaret dilinde teşekkür etmeyi, tamam demeyi filan öğrendim. Böyle örnek projeleri ülkemiz televizyonlarında da görmek umuduyla…
  • Roadies: Bu sene başlayan dizilerden olan Roadies, bir rock grubunun turne ekibinde yaşananları anlatıyor. İlk 4 bölümünü severek izledim ve ilk sezonun tamamını (10 bölüm) izlemeyi planlıyorum. Henüz 2.sezonu olur mu bilmiyorum ama senaryo bir noktada tıkanacak gibi gözüküyor şimdilik. Bakalım…
  • Pretty Little Liars: Aslında artık ilk sezonlar kadar zevk vermiyor ama bir şekilde alışkanlık oldu, izlemeye devam ediyorum. Dizi şu an 7.sezonda ve 8.sezonun olup olmayacağı belli değil. Finali bir sinema filmi ile yapmak gibi bir düşünceleri var deniyor. Neyse ne, artık bitirin şu diziyi de ben de bir rahata ereyim!
  • New Girl: Senelerdir ara ara bölümlerini izlediğim dizinin tüm olaylarına hakim değilim ama karakterlere hakim sayılırım. 5.sezonun hemen hemen tamamını izledim ve o düğün telaşları filan gayet keyifli bölümlerdi. Eylülde 6.sezon başlayacakmış, denk gelirsem yine izlerim sanırım. Sonuçta Jess’le Nick’in vuslatını görmeyi bekliyoruz…
  • Mozart in the Jungle: Gael Garcia Bernal! Ay adam aşırı tatlı değil mi? New York’ta yaşayan profesyonel bir obuacının yaşadığı çılgın hayatı ve müzik dünyasının perde arkasını anlatan dizi 2 sezonuyla da büyük bir fan kitlesi oluşturdu. Aralık ayında 3.sezonun başlamasını iple çekerken, dizinin Golden Globe’dan iki ödülle döndüğünü hatırlatmakta fayda var.
  • Modern Family: Her Amerikan komedisini sevemiyorum ama Modern Family bir başka! 21 Eylül’de 8.sezonuyla izleyeceğimiz dizi, sonsuza kadar çekilebilir ve sonsuza kadar izlenebilir yapımlardan. Her sene aldığı adaylıklar bu başarısının göstergesi!
  • Master of None: İlk sezonuyla büyük ses getiren, 30 yaşında piyasa tutunmaya çalışan bir aktörün günlük hayatına odaklanan dizi, ikinci sezona 2017 de başlayacak. Bir çırpıda izlenen 10 bölümlük ilk sezon büyük bir fan kitlesi yaratmayı başarıp bir çok adaylık ve ödülü de beraberinde getirdi.
  • Humans: Geçen gün robot teknolojisinde gelinen son noktayı gösteren bir video izledim. Bir tek ben ürkmüyorumdur değil mi bu yapay beyinlerin Dünya’yı ele geçirmesinden? Humans, ev ihtiyaçlarını gidermek üzere tasarlanmış robot-insanların hayatın bir parçası haline gelmesini anlatıyor ve bu yeni dünyayı bize robotların gözünden anlatıyor. 8 bölümlük ses getiren ilk sezonundan sonra 2017’de başlayak ikinci sezonu merakla bekliyorum.
  • Heroes Reborn: Gençlik yıllarında Heroes izlemiş biri olarak, tabi ki Heroes Reborn’u kaçıramazdım. 13 bölümlük mini dizide Hiro Nakamura’yı yeniden görmek bile ayrı bir mutluluktu.
  • Girls: Lena Dunham’ın bir kafası var. Ve kadın reyting uğruna numaralara sığınıp o kafasını asla bozmuyor. 5 sezonu geride bırakan dizide orta sınıf Amerikan gençliğini ve özellikle 20lerindeki bir grup kadını müthiş diyaloglarla ve olabildiğince gerçek izlemeye devam ediyoruz. 6.sezondan sonra son bulacak dizide olayın nereye varacağından ziyade neler yaşayıp neler düşüneceklerini ve hissedeceklerini bekliyor olmak sanırım bu dizinin gerçeklik başarısının sonucu.
  • Game of Thrones: (aklımın arka planında çalan şarkısı eşliğinde: dıııı nıııın dınını nııın dınınıınnnn) Valla bana kalsa ben böyle dizileri sevmem. Gerçeküstü varlıklar, ölüp dirilmeler filan… Ama Game of Thrones’un bir olayı var. Her bölüm bir tokat atıyor ve onun etkisiyle bir bölüm daha izliyorsunuz. Böyle böyle 6 sezonu devirdik, kısmetse 2 sezon daha deviririz. Sonuçta War is Coming! (Ayrıca o efsanevi savaş sahnesini de unutmayayım: prodüksiyonuna şapka çıkarıyorum!)
  • Extant: Ya bana kalsa böyle dizileri de sevmem! (ay bu da!) Yani bir heves izleyip sonra bırakamıyorum bazı dizileri. Tek başına uzayda kaldığı ve birçok deneyim yaşadığı 13 ayın ardından dünyaya dönen astronot Molly Woods’un, akıl almaz bir şekilde hamile kalmasından sonra yaşananları konu alan uzaylılar vs. insanlar dizisi, ikinci sezondan sonra son buldu. Devam etseydi (muhtemelen izlerdim ama) artık bir şeye benzemezdi zira konu çok dallanıp budaklanmıştı. Ama ne yalan söyliyim ilk sezonu fena değildi. Bir de Halle Berry’i izlemesi çok zevkliydi!
  • Brooklyn Nine-Nine: New York City’de bir grup dedektifin çevresinde geçen dizi tıpkı Arka Sokaklar gibi aktüel kamerayla çekiliyor. Bir Rıza Baba’nın eksikliği hissedilse de, bu polisler de hiç fena değiller. Şaka bir yana son dönemde izlediğim en iyi komedilerden olan dizi 4.sezonuna Eylül ayında devam edecek. İzlemeye devam.
  • Black-ish: Henüz 1.sezondan 10 bölüm izlediğim dizi Eylül’de 3.sezona başlayacak. Açıkcası keyifli vakit geçirmek ve kafa dağıtmak için sempatik bir dizi. Devamını getirir miyim bilmiyorum…
  • Black Mirror: 3er bölümlük 2 sezondan sonra 6 bölümlük 3.sezon Ekim ayında başlayacak. Sosyal medya bağımlılığı, teknolojik gelişmelerin tehlikeleri gibi konuları inanılmaz etkileyici, dizi-film tadında, birbirinden bağımsız bölümleriyle aktaran İngiliz yapımının yeni bölümlerini merakla bekliyor olacağım. Hiç bir şey izlemeseniz bile bu dizinin eski bölümlerini mutlaka izleyin!
  • 2 Broke Girls: 5 sezondur keyifle izlediğim sitcom, 6.sezonuna Ekim ayında başlayacak. Güzel vakit geçirip gülmek isteyenler için klasik American tarzı komedi.

İşte böyle… Her zamanki gibi tavsiyelerinizi beklerim. İyi seyirler,

Televizyonda Ne İzlesek? #6

Televizyonda Ne İzlesek? #5

tvYine bir TV rehberi ile karşınızdayım ve yine memleket televizyonlarıyla başlıyorum. Herkesin konuştuğu üzere televizyon sektörü garip günlerden geçiyor. Sürekli kalkan diziler, saçma bir reyting sistemine kurban giden ve/ya hak etmediği şekilde yüceltilen işler doluştu. Kendi işimi yaptığımdan günün her saati televizyona göz gezdirmişliğim var. Bir türlü çözemediğimiz gündüz kuşağı sorunu anladığım kadarıyla devam ediyor. Herhangi birisine 2 dakikadan fazla dayanamadığım programlar ve diziler mevcut. Prime timea gelinceyse iş pek de farklılaşmıyor. Severek izlediğim Aramızda Kalsın reyting kurbanı olup veda etti. Yalan Dünya ve Ulan İstanbul gibi eğlenceli işler de yine seyirciyle vedalaştılar. Takip ettiğim tek dizi Kardeş Payı olarak kaldı. Severek izlemeye devam ediyorum ve yükselttikleri çıta nedeniyle kendilerini kutluyorum.

kardespayi

Programlara gelirsek, yine Acun etkisi mevcut. O Ses Türkiye ve Survivor ile bütün bir seneyi ve haftanın 3 gününü kapatarak bence bu dizisiz yılların ekmeğini en iyi şekilde yiyiyor. Ölümüne izlemiyor olsam da iki programı takip ederken buluyorum kendimi. Ayrıca zamanında deli bir BBG izleyicisi olduğumdan yine TV8’de yayınlanan Ütopya adlı reality/yarışma programını da zaman zaman takip ediyorum.

Yurtdışındaki işlere gelirsek komedilerde 8.sezonunda The Big Bang Theory, 2.sezonundaki Brooklyn Nine-Nine, 6.sezonundaki Modern Family ve 4.sezonu ile 2 Broke Girls‘ü büyük bir keyifle takip etmeye devam ediyorum. Özellikle Modern Family her bölümünde kendini aşıyor. Sosyal medyada da yazdım 6.sezonun Connection Lost adlı 16.bölümünü diziyi takip eden, etmeyen herkes izlemeli.

Dramlarda ise gençlik dizilerinden 4.sezonundaki Swithced at Birth ve 5.sezonundaki Pretty Little Liars‘ı takip ediyorum. İki diziye de acayip tutkun olmasam da senelerin verdiği alışkanlıkla izliyorum. Yapıcılığını Steven Spielberg, baş rolünü ise Hale Berry’nin üstlendiği Extant adlı dizinin 1.sezonunu da izledim, 2.sezon sanıyorum yaz aylarında başlayacak, bekliyorum. Ayrıca 4.sezonundaki Girls ‘ün her bölümünü bağımsız film tadında izlemeye devam ediyorum. Son yılların en iyi işlerinden biri olarak anılmayı sonuna kadar hak ediyor.

Son olarak ilk sezonuyla büyük ses getiren ve benim de ilgiyle takip ettiğim Masters of Sex‘i 2.sezonun başında bıraktım, biraz fazla konudan sapıp aşk dizisine dönüştürdüler gibi geldi. Sürekli merak edip bir türlü izleyemediğim Breaking Bad’i ise baştan sona hatmettim. Gerçekten inanılmazdı. Her bölümü, her saniyesi unutulmazdı. Ve yine çok konuşulan işlerden True Detective’i 4-5 bölüm izledim ama çok sıkıldım. Matthew McConaughey’in bence çok yapmacık oyunculuğunun bunda etkili olduğunu, topa tutulma ihtimalini göze alarak, söyleyebilirim.

Bu sene başlayan işlerden bazılarını da izlemeye başlamayı planlıyorum. İlki BB’de ortaya çıkan karakter Better Call Saul adlı dizi. Sonrasında ise The Leftlovers ve mini dizi Olicer Kitteridge

Her zamanki gibi tavsiyelerinizi beklerim. İyi seyirler,

Televizyonda Ne İzlesek? #6

Televizyonda Ne İzlesek? #4

tvArtık dizilerin ve şovların sezon anlayışları değişti. Kimse eylül-ekimi sezon başlangıcı olarak takmıyor, muhtelif zamanlarda, muhtelif sürelerde ellerindeki işe göre yayınlıyorlar. Kendi beğenilerimi yazdığım “Televizyonda Ne İzlesek?” yazılarımda, bu sefer bir sezonu değil tüm seneyi yazıyor olacağım dolayısıyla.

Memleketimizin güzide kanallarından başlarsak diziler ve programlar açısından pek zayıf bir sezon geçirdik. Kayıp‘ı takip ediyordum fakat erken final yaptı, Bir Kadın Bir Erkek bitti, Okan Bayülgen çok tekrara düştüğünden gözümden de düştü. Bu ortamda İşler Güçler ekibinin yeni işi Kardeş Payı ilaç gibi geldi, büyük bir beğeni ile takip ediyorum. Hala sezon finali yapmadılar ve seneye ne olacaklarıyla ilgili bir fikrim yok.

Yine Star’da Binnur Kaya’nın efsane oyunculuğuyla severek takip ettiren Aramızda Kalsın ve denk geldiğimde izlediğim Yalan Dünya diğer beğendiklerim. Bunlar dışında yeni başlayan işlerden Uğur Polat’lı, Şebnem Bozoklu’lu ve Sevtap Özaltun’lu Ulan İstanbul’u takip etmeye başladım.

Sene boyunca kalan zamanları Acun Ilıcalı ve yarışmaları doldurdu. Adam bir şekilde ilgi çekmeyi başarıyor, en izlemiyorum diyen bile izliyor. Ayrıca Kanal D’deki Takip adlı yarışmayı da gördükçe izlemeye çalışıyorum.

Yabancı dizilerde ise  yine oldukça fazla işi takip ettim. How I Met Your Mother ile yıllar sonunda finali görebildik. Severek takip ettiğim komedilerden 7.sezonu ile Big Bang Theory, 3.sezonu ile Two Broke Girls ve  6.sezonu ile Modern Family’i izlemeye devam ettim. Komedi dizilerime bir tane de polisiye komedisi ekledim. Brooklyn Nine-Nine adlı dizinin 1. sezonu 22 bölüm ile bitti ve yeni sezonu Eylül 2014’de başlayacak. İzlediğim dram-gençlik dizilerinden Switched at Birth 4.sezonu ve Pretty Little Liars ise 5.sezonu ile Haziran’da tekrar başladılar. Takip ediyorum.

FargoAyrıca bolca tavsiye edeceğim iki yeni dizi izlemeye başladım. Masters of Sex, 1957-1990 yılları arasında seks üzerine bilimsel araştırmalar yapan Dr.William Masters ile Virginia Johnson’ın başından geçen olayları anlatıyor. Thomas Maier’ın eserinden uyarlanan dizi 12 bölümlük ilk sezonu ile oldukça ses getirdi. 13 Temmuz’da yayınlanmaya başlayacak ikinci sezonunu merakla bekliyorum. Fargo ise Coen Kardeşler’in aynı adlı filminden esinlenen kara mizah-suç konulu bir mini dizi. Nisan’da başlayan dizi 10.bölümü ile sezon finalini yaptı. Gelecek sezon ise farklı hikayeler ve farklı karakterlerle yine izleyebileceğiz.

Birçok kez başlamaya niyetlensem de biteli uzun zaman olan Breaking Bad‘i hala izleyemedim. Bir de bolca övgü alan True Detective‘i izlemek istiyorum.

Sizin de tavsiyeleriniz olursa dikkate alırım. Gerçi baya yoğun bir dizi programım var hali hazırda ama yine de iyi işlere her zaman ayıracak vakit bulurum.

İyi seyirler,

Kısa Kısa #8 – 2014’ün TV Filmleri: The Normal Heart, Sherlock: His Last Vow ve Flowers In The Attic

Kısa Kısa #8 – 2014’ün TV Filmleri: The Normal Heart, Sherlock: His Last Vow ve Flowers In The Attic

Senenin öne çıkan TV filmlerinden üçünü izleme fırsatı buldum. Altın Küre ve Emmylerde adından söz ettiren yapımların detaylarına bir bakalım;

The Normal Heart

  • the-normal-heartYönetmen:  Ryan Murphy
  • Tür: Dram
  • Yapım: 2014,Amerika
  • Oyuncular: Mark Ruffalo, Julia Roberts, Matt Bomer 
  • Süre: 132 dk

“Tiyatro oyunu The Normal Heart’ın TV filmi uyarlaması olan yapıtta 80’li yıllarda salgın şeklinde yayılan AIDS virüsüne karşı başlattığı kampanyayla dikkat çeken aktivist yazar Ned Weeks’in hikayesini konu ediniyor. Ned Weeks, erkek arkadaşı Felix ile birlikte bu virüse ve insanların kafalarındaki AIDS imajına karşı esaslı bir başkaldırış öyküsünü ortaya çıkarırlar. Dünyaya göstermeye çalıştıkları şeylerden biri de insanların zannettiğinin aksine AIDS’in eşcinsel birliktelikten doğan bir hastalık olmadığı gerçeğidir. Ned Weeks, kendi adımlarıyla başlattığı bu mücadelede, hastalığa karşı savaşan bir grubu da kurarak önemli bir figüre dönüşür.”

Senenin vizyon filmleri kadar çok konuşulacak işlerinden biri olan Normal Heart gerçek olması nedeniyle daha da acıtan hikayesi ve oyuncu performansları (özellikle Mark Ruffalo!) ile öne çıkıyor. Daha önce ‘Ye Dua Et Sev’ filmi ile pek de parlak hatırlamadığım Ryan Murphy, televizyon/dizi dünyasının bilinen isimlerinden.

Oldukça acıklı olan hikayeyi olabildiğince yalın anlatan yönetmen, oyuncu performanslarını filmin odağına oturtmuş. Filmin başında tanıdığınız ve ısındığınız bir grup insanın film boyunca AIDSten dolayı ölmesi ve buna karşın bir şey yapılamıyor oluşu inanılmaz can sıkıcı oluyor. Bu aşamada filmin empati yaratma kısmını çok iyi başardığını söyleyebiliriz.

Adını unuttuğumda kısaca Hulk dediğim Mark Ruffalo, inanılmaz dozunda oyunculuğuyla şimdiye kadar izlediğim en iyi performansını çıkarmış. Ayrıa Matt Bomer, Julia Roberts ve Joe Mantello’da öne çıkan performansları ile aklımda kalanlar…

Senenin izlenesi işlerinden The Normal Heart. Biraz süresi uzun olsa da sabredip izleyin derim. Duygusal izleyicilere tavsiyem: mendillerinizi yanınızdan ayırmayın!

Sherlock: His Last Vow

  • sherlock-his-last-vowYönetmen:  Nick Hurran
  • Tür: Macera, Dram, Gizem
  • Yapım: 2014,İngiltere
  • Oyuncular:  Benedict CumberbatchMartin FreemanUna Stubbs
  • Süre: 90 dk

Çalınan mektuplarla ilgili bir dava, Sherlock?u en büyük şantaj üstadıyla, Charles Augustus Magnussen?le yaşanacak uzun ve zorlu bir mücadeleye sürükler. Fakat Batı dünyasındaki her önemli insanın zayıf noktasını bilen bir düşmanla nasıl mücadele edilebilir?”

Dizinin 3.sezonunun 3.bölümü olarak yayınlanan 90 dakikalık bölüm/film, Sherlock hayranları için nefeslerin tutulup izlendiği bir bölüm oldu. Özellikle 4.sezonun 2016’da yayınlanacağı söylentileri ile yıkılan hayranlar, dizi bölümünden çok aksiyon filmi tadındaki son bölüm ile önümüzdeki iki sene yetinmek zorunda.

Dizinin çok büyük bir hayranı olmasam da, zira benim için Sherlock Robert Downey Jr.’dan başkası olamaz, bölümlerini izledim. Bu son bölüm ise, özellikle ortaya çıkan bazı sırlar nedeniyle, pek heyecanlıydı. Diziyi izlemiyor olanların da izleyebileceği bu filmi, macera, polisiye ve gizem tutkunlarına tavsiye ederim.

Flower In the Attic

  • flowers-in-the-atticYönetmen:  Deborah Chow
  • Tür: Dram
  • Yapım: 2014,Amerika
  • Oyuncular:   Heather GrahamEllen BurstynKiernan Shipka
  • Süre: 86 dk

“Kocasının ölümünden sonra gitgide paranoyaklaşan bir anne ve sığındığı baba ocağında ondan da takıntılı olan bir büyükanne. Çocuklar henüz kayıp travmasını atlatamadan onları “korumak” niyetiyle çatı katına kitleyen anne her geçen gün hayatlarını biraz daha zindana çevirecektir…”

V.C.Andrews’in ünlü roman serisinin ilk kitabından yola çıkarak çekilmiş film, romanı okuyanlarca pek beğenilmediğinden oldukça eleştiri aldı. Kitabı okumadığım için bu konuda yorum yapamayacağım ama hikayenin konusundan mütevellit içim sıkıştı, fenalıklar geçirdim, filmin içine girip çocukların kaçmasına yardım edesim ve o annenin saçını başını yolasım geldi. Filmin hikayenin gerilim ve huzursuzluğunu aktarmada başarılı olduğunu söyleyebilirim.

Fakat kurguda bir dolu sıkıntısı vardı filmin. Tek tek yazıp spoiler yapmak istemiyorum ama birincisi çatı arasındaki zaman geçişleri, ikincisi de fırsat olan bir çok zamanda kaçamayışları pek anlamsızdı.

Yine de kurguya pek takılmadan, genç oyuncuların başarısı ve hikayenin sinir bozuculuğuyla sonuna kadar gözünüzü ayırmadan izlemenizi sağlıyor. Gerilim severlere tavsiye edebilirim.