Haziran sonu itibariyle kapalı sinema salonları açıldı fakat genel bir kamuoyu yoklaması yaptım, henüz erken dediler korkuttular beni, çift aşıya kadar bekleyeceğim. Açık sinema gösterimlerine de bilet bulamadım bir türlü istediğim filmlere…

Neyse bundan sonra daha keyifle, beyaz perdede film izleyeceğim/iz günler yakındır umarım diyorum. 

Yine kısa kısa ve kendimce kategorilere ayırarak yazıyorum. Eğer bir platformdan izliyorsam onu da belirtiyorum ama bazıları da malum yerlerden, ask google please! =)

Not: Devam eden ve izlediğim dizileri değil de yeni başlamış olanları bu yazıda paylaştım. BoJack, Ozark, The Crown gibi dizileri zaten izlemişsinizdir, söylemeye gerek yok. =)

Not2: Dizilerden de ilk sezonunun tamamını bitirdiklerimi paylaşıyorum. Zira başı iyi sonu kötü veya tam tersi olabilir.  (Örneğin Exxen’de “Gibi” var. Müthiş gidiyor şimdilik )

İyi seyirler,

Kaçırmayın!

Film – Sound Of Metal – Internet // İzledikten günler sonra bile etkisinden çıkamadığımız filmler vardır ya, işte onlardan biri. Duyma yetisini kaybeden bir bateristin gün gün yaşadıkları, sesin varlığının ve yokluğunun hayatına etkisi neredeyse belgesel gibi işlenmiş. Riz Ahmed’in muhtemelen hayatının rolünü inanılmaz bir gerçekçilikle oynadığı filmde ses kurgusu kusursuz. Ve final hala böğrümden kalkmadı. Mutlaka izleyin, mutlaka!

 

Baya İyi!

Dizi – Ramy – BluTV // Bazı dizilere garip bir önyargım oluyor, sonra kendime çok kızıyorum. Ramy için de bir sürü sevdiğim sinema/dizi yazarının övgüsünü duymuştum ama sevmeyeceğim gibi gelmişti. İki sezonu resmen binge watch halinde tükettim. Ana karakter Ramy’nin – bazen bıktıran – Amerika’da büyümüş muhafazakar Müslüman erkek sorunlarının ötesinde, ailenin annesi ve kız kardeşinin hatta babasının hayatına odaklandıkları bölümler çok iyi. 3.sezon onayını alan diziyi, mesela Master of None seviyorsanız, izleyin.

Belgesel – Mossville: When Great Trees Fall – Salt //  Salt’ın “Bu Son Şansımız Mı?” adlı gösterim programında bulunan film, Louisiana’da Mossville adlı kasabanın teker teker açılan petrokimya tesisleri nedeniyle yaşanamaz hali gelişini kasabanın sakinleri ile yapılan röportajlarla anlatıyor. Adaletsizliği iliklerinize kadar hissettiren belgeselde, hem çevreyi kirletip, hem insanların sağlığını bozup hem de evlerinden eden bu büyük şirketlere karşı müthiş bir öfke ve çaresizlik duydum. İzlemenizi tavsiye ederim.

 

Çok Kafamı Açmasın ama Boş da Yapmasın!

Kısa Film – Two Distant Strangers – Netflix // Oscar’dan en iyi kısa film ödülüyle dönen film, köpeğini almak için evden çıkan siyahi bir adamın öldürülmeden köpeğinin yanına gidemediği bir zaman döngüsünü tekrar tekrar farklı versiyonlarıyla sunuyor. Irkçılığı odağına alan bu kısa film oldukça etkili.

Belgesel – The Undamaged – Salt //  Salt’ın “Bu Son Şansımız Mı?” adlı gösterim programında bulunan film, Balkanlarda planlanan 2700’den fazla hidroelektrik santral nedeniyle tehlike altında olan nehirlere dikkat çekmek amacıyla 23 nehri 36 günde kateden Slovenyalı kürekçi Rok Bozman tarafından kurulan gönüllü topluluğu Balkan Nehir Savunması (Balkan River Defence)nın mücadelesini takip ediyor. 

Belgesel – Samuel In The Clouds – Salt //  Salt’ın “Bu Son Şansımız Mı?” adlı gösterim programında bulunan film, Bolivya’da And Dağlarında kayak pistinin telesiyejini işleten Samuel’in hikayesine iklim değişikliği yönünden odaklanıyor. Zira artık dağlarda kar yok, turistler sadece manzara için dağa çıkıyorlar. Önümüzdeki 10-15 yıl içinde susuz kalması beklenen bölgenin artan sıcaklıklarının Samuel ve ailesinin hayatına etkisini karşıtlıklar üzerinden görmek değişikti. Tavsiye ederim.

Belgesel – Anote’s Ark – Salt //  Salt’ın “Bu Son Şansımız Mı?” adlı gösterim programında bulunan film, Pasifik Okyanusunda 100bin nüfuslu bir ada olan Kiribati’nin iklim değişikliği nedeniyle yükselen deniz suyuyla sular altında kalacak olması gerçeğine odaklanıyor. 4000 yıllık Kiribati kültürünün de bu gerçekle yok olacak olmasını ve iklim değişikliğinin önce ada ülkeleri olmak üzere bir gün herkesi etkileyecek oluşunu tüm dünyaya anlatmaya çalışan devlet başkanının çabası, yakın gelecekte hepimizin yaşaması muhtemelen sorunları göz önüne seriyor.

Boş Yapsa da Bari Eğlendirsin!

Film – Game Night – BluTV // O’Sinema kanalının Neydi O Film programına bayılıyorum. Bu filmin adı orada geçince not almıştım, zira 2018 yapımı bu filmi izlememiştim. Oyun akşamlarının tutkunu olan bir grup arkadaşın bir oyun akşamının oyun-gerçek / şaka-kaka dönüşümü ile başlarından geçenleri konu alan filmi izlemesi oldukça keyifli. Tavsiye ederim.

Film –  The Mitchells vs. The Machines – Netflix // Oldukça sürükleyici ve eğlenceli bir animasyon film. Son yıllarda pek etkileyici animasyonlar izleyemedim sanki, bunu da etkileyici sayamam ama en azından başından sonuna izlenebilirliği var. 

Film –  Love and Monsters – Netflix // Nedendir bilmem ama ben bu biraz ergen, biraz Marvel, biraz romantik filmi sevdim gibi. Baya keyifle izledim. Sempatik bir canavar distopyası olur mu? E oluyormuş işte.

 

İzlemesem de  Olurdu ama Pişman da Değilim!

Film – The Midnight Sky – Netflix // Yani bu filmi az sevmekle hiç sevmemek arasında bir yerdeyim. Biraz sevdim çünkü iyi kötü bir hikayesi var, biraz akış zayıf olsa da bir takım olaylar, duygu değişimleri, flashbackler filan var. Hiç sevmedim çünkü bir çok sahnesi çok fazla uzun geldi. ( O değil de George Clooney ne çok yaşlanmış yaa )

Beyaz Perdede Ok Olabilir, Evde I-Ih!

Film – Wheel Of Fortune and Fantasy – IKSV // Ya bu pandemi bana neetti!?! Berlin’de Gümüş Ayı Büyük Jüri Ödülü almış filmi izleyemedim. 3 parçada, ara vere vere zar zor bitirdim. Diyaloglara hiç konsantre olamadım. Eminim güzel bir filmdi ama asla bilgisayar ekranından izlenecek bir şey değil, asla odaklanamadım. 

 

Vakit Kaybı!

Film – Ad Astra – Mubi // Bir insan Brad Pitt’i görmekten ve duymaktan nasıl sıkılır? İşte böyle! Evet, bu da oldu, bu heykel gibi adamdan fenalıklar geldi. Bitince filmin süresine baktım, 2 saatmiş, hissiyatı en az 12 saat! Brad’in o dış sesi de eklenince 22 saat deyin siz ona. Ne anlattı, ne anladık hiç bilmiyorum. Daha vasat bir baba-oğul hikayesi duymadım, daha kötü bir uzay filmi de izlemedim. Söyleyeceklerim bu kadar. (Brad, seni yine de seviyorum canım!)

Dizi – Doğu – BluTV // Bartu Küçükçağlayan, Bartu Ben dizisiyle memlekette kendi hikayesini özgün (Master of None, Ramy vb.) bir akışta anlatmak isteyenler için bir kapı açtı. O kapıdan girenler arasında İbrahim Büyükak’ın İlginç Bazı Olaylar’ı gibi Doğu Demirkol’da Doğu adlı bir dizi ile hikayesini büyük oranda gerçeklere dayanarak anlatıyor fakat hikaye akmıyor, ilerlemiyor. Uzun sekans çekeceğim diye uzadıkça uzayan, diyalogları bir yere varmayan, kötü ses dizaynı ile fenalaştıran bu diziyi maalesef inatla bitirdim. Vakit kaybı!

Dizi – Bonkis – BluTV // Yukarıda yazdıklarımın aynısı! (Not: Tek pozitif ayrımcılığım kadın hikayesi olmasına ama 30+ yaşında evlenmemiş, çocuk yapmamış kadının “ben de böyleyim”ini anlatma telaşından da çok yıldım. Tamam böyleyiz, artık kabul görme/görmeme ezikliğimizi aşalım ya!)

Dizi – Generation 56k – Netflix // 56k modem çağında çocukken tanışan kızımız ve evladımız, yıllar sora karşılaşır. Yani 1 saatlik çerez romantik komedi yapmak yerine 8 bölüm x 30 dakikadan 4 saatlik dizi yapmışlar. Ben de oturup izledim. =(