İçimdeki Katil – The Killer İnside Me

İçimdeki Katil – The Killer İnside Me

the killer inside me, içimdeki katil

  • Tür: Gerilim, Suç, Dram, Western /
  • Yönetmen: Michael Winterbottom /
  • Yapım: İngiltere – ABD , 2010 /
  • Süre: 120 dk /
  • Oyuncular: Casey Affleck, Kate Hudson, Jessica Alba, Simon Baker,  Liam Aiken,  John Goodman,  Bill Pullman, Elias Koteas,  Blake Brigham,  Brent Briscoe, Matthew Maher,  Michael Gibbons,  Noah Crawford, Rosa Pasquarella,  Tom Bower,  Zach Josse /

“Michael Winterbottom?ın Jim Thompson?ın 1952 tarihli aynı adlı ?ucuz romanı?ndan uyarladığı acımasız, gayet vahşi ve çokça tartışılan son filmi, Teksas?ta küçük bir kasabada geçiyor. Anti-kahramanımız, tatlı dilli komiser yardımcısı Lou Ford, sado-mazo cinsel ilişkilerden keyif alır. Hatta fahişelik yapan Joyce?un evine kasabadan kovmak üzere gittiğinde, cazibesine kapılıp onunla yatar. Ama Lou?nun tek sırrı bu değildir. Kadınları döve döve öldürmekten de keyif alır. Sundance, Berlin ve Tribeca film festivallerinde de gösterilen filmi, Winterbottom?a göre ?sevginin yok edilişi, şefkatin yok edilişi, mahremiyetin yok edilişi?ni anlatıyor.”

İlk kez bir filmini izlediğim yönetmen Michael Winterbottom, festivallerde gösterilen ve popüler kadrosu nedeniyle merakla beklenen filmi The Killer İnside Me ile İstanbul Film Festivalindeydi. Film hakkında söylenecek çok fazla bir şey yok aslında. Özellikle güzel filmleri arka arkaya izlediğim şu günlerde standartların üzerine çıkamamış, senaryosunda ve kurgusunda boşluklar olan bir filmdi. Sevişme sahneleri boşlukları doldurmak için bolca kullanılmıştı, öldürme sahneleri mideyi alt üst eden cinstendi ve Casey Affleck o çatallı detone sesi ve donuk bakışlarıyla çok iticiydi.

İlk yarısı germeyi başaran film, ikinci yarıdan sonra olayların çözülmesiyle sıkıcı bir hal aldı ve vasat bir finalle noktalandı. Spoiler vermek gibi olmasın bir yangın sahnesi vardı sonlarda, o efekti ben bile yaparım, o derece kötüydü.  Sonu hızlı bitirilmiş ve çok çalışılmamıştı.

Müzikler ise filmin geneliyle kıyaslanınca çok başarılıydı. Final sahnesinden sonra çalan müthiş müzik ise süperdi. Berlin’de Altın Ayı’da yarışmış bir film diye çok şey beklemeden izleyin derim.

İyi seyirler.

Not: Spoiler :::: ::: :: Bir sitede ozgurefekan adlı yorumcu “O kadar adam benzinin kokusunu nasıl almadı anlamadım.” demiş. Doğru söze ne hacet.

Küçük Beyaz Yalanlar – Les Petits Mouchoirs

Küçük Beyaz Yalanlar – Les Petits Mouchoirs

  • Tür: Dram,Komedi /
  • Yönetmen: Guillaume Canet /
  • Yapım: 2010, Fransa /
  • Süre: 154 dk. /
  • Oyuncular: François Cluzet, Marion Cotillard, Benoît Magimel /

Ünlü Fransız aktör Guillaume Canet üçüncü yönetmenlik denemesinde Fransız sinemasının büyük yıldızlarını bir araya getiriyor. Gözlemlere dayanan mizahi yaklaşımıyla duygusal bir dram yapısını izleyen film, talihsiz bir kazaya rağmen yıllık tatillerini deniz kıyısında geçirmeye karar veren Parisli burjuva bir arkadaş grubunun etrafında geçiyor. Bu insanların hepsi sırlarla ve güvensizliklerle örselenmiştir: Mutlu bir evliliği olan Vincent, Max?e âşık olur; Marie, Ludo?nun eski sevgilisidir; Eric, Lea?yı aldatmaktadır; Antoine eski kız arkadaşına kafayı takmış durumdadır? Günler geçtikçe ilişkileri, sadakatleri ve dostluk bağları sınanacaktır.

Ya hakikaten normalde sinirli bir insan değilim. Yazılırımı okuyup bana “sakin ol” maili atan sanatseverler umarım bu filmi benim izlediğim seansta izlemiştir de, birazdan çemkireceğim konularda bana hak verirler.

Şikayetlerime kız arkadaşları yada eşleri ( ya da her neyse) tarafından filmlere, oyunlara  zorla getirilen sevgili erkekler ile başlamak istiyorum. Baylar! Siz sıkıntınızı belli etmek için her bacağınızı salladığınızda tüm sıra sallanıyor, siz her telefonunuzu çıkarıp karanlıkta o süpersonik ışıkları saçtığınızda hepimizin dikkati dağılıyor, her konuşma girişiminizde ben elimi kolumu zor tutuyorum!!!! Yahu film festivali bu! Tıka basa dolu salonda yer değiştirip kaçamıyorum diye  zorla ve dip dibe 154 dakika geçirmek istemiyorum sizinle! Gelmeyin efendim gelmeyin Allah rızası için! Sevgili kadınlar, siz de zorlamayın şu erkekleri lütfen! (Nedir bu odun sevgilileri zorla sanatsever yapma telaşı onu da anlamıyorum!)

Hadi yanımdakilerin bu tavırlarından geçtim. Yerli yersiz her şeye gülen seyircilere ne demeli??!?

Filmin başlarında olan bir olayı anlatmak istiyorum (spoiler sayılmaz). Arkadaş grubundan iki erkek yemek yiyorlar. İkisi de evli ve bilmem kaç senelik dostlar. Biri diğerine onu artık arkadaşı gibi görmediğini ve ona aşık olduğunu anlatıyor. Trajik ve sarsıcı bir sahne. Adamın kendisini anlatırkenki hali, arkadaşının tepki verememesi…vs.

Ama salonu görseniz… Yerle bir oldu herkes gülmekten!

Filmin ikinci yarısından sonra iki arkadaşın bazı sahneleri, oyuncuların özellikle abarttığı bölümlerde, güldürecek kıvamdaydı ama ön sırada bir kız bu iki arkadaşın her sahnesinde resmen tepine tepine güldü! Yahu adamların ikisi de üzgün, dostlukları ve duyguları sınanıyor. Delireceğim!  Yani elimde olsa filmi dururup “Çok pardon ama neye güldüğünüzü bana da anlatır mısınız?” diye soracaktım!

Of neyse sakinleşip filme geçeyim. (Ohmmmm)

Film, gerek senaryosu, gerek mekan seçimleri, gerek müzikleri, gerek oyunculuklarıyla bir Ferzan Özpetek filmi olan  Bir Ömür Geçmez-Saturno Contro’yu çokça hatırlattı bana. Senaryosu arkadaşlık ilişkileri temelinde dostluk, güven ve sadakat başlıklarına dokunan film, uzun ve müthiş açılış sekansıyla oldukça sarsıcıydı.

Mekanlar tıpkı Ferzan Özpetek filmlerindeki gibi yemek masaları ve yazlık yerlerdi.

Oyunculuklardan ise; güzelliğiyle ve gözleriyle Marion Cottilard ve takıntılı arkadaş rolüyle François Cluzet (Dustin Hoffmanımsı?) akılda kalıcı rollerdelerdi ve çok başarılılardı.

Uzun olmasına ve yer yer sıkıyor gibi görünmesine olmasına rağmen duygusundan bir şey kaybetmeden akıp giden filmde, beni konunun gerçekçiliğinden uzaklaştıran tek konu, arkadaşları yoğun bakımdayken tatile gitme kararı alan arkadaşların, bu kararı alma sahneleriydi. Yani ben onların yerinde olsam, “Yakın arkadaşım kaza geçirmiş ve yoğun bakımdayken tatile gider miydim?” sorusunun muhakemesini bu kadar çabuk yapıp, bu kadar hızlı karar veremezdim. O nedenle benim açımdan o sahne, çok ayaküstü ve çok hızlı geldi.

Tüm bunların yanında müzikleri ve şaraplarıyla aklımda kalacak filmin geneline bakınca kalabalık arkadaş gruplarıyla izlenmesini özellikle tavsiye ediyorum.

İyi seyirler,

 

Kaybedenler Klubü

Kaybedenler Klubü

  • Tür: Komedi, Dram /
  • Yönetmen: Tolga Örnek /
  • Yapım: 2010, Türkiye /
  • Süre: 110 dk /
  • Oyuncular:  Nejat İşler (Kaan) , Yiğit Özşener (Mete) , İdil Fırat , Rıza Kocaoğlu ,  Ahu Türkpençe ,Serra Yılmaz /

Merhaba. Ben bir Türk filmiyim ve senaryom yok. =) Şaşırdık mı? Haayırrr.

Fakat enteresan bir biçimde senaryosuz bile olsa film sırıtmamış. Gerçek olduğunu bildiğimiz hikayenin içinde olaylar akıp gidiyor.

Film, Kaan ve Mete adlı, 90ların kült radyo programlarından biri olan Kaybedenler Klubünü yapmış iki radyocunun hayatlarındaki bu programın bulunduğu kesiti anlatıyor. Bu iki arkadaş hakkında radyo programı öncesinde neler yaptıkları ile ilgili pek bir şey bilmiyoruz. Bildiğimiz, para konusunda sıkıntı yaşamayan bu iki rock’n roll gencin bilinçli birer kaybeden olması.

Kapitalizme ve sansürcü anlayışa boğazımıza kadar battığımız şu günlerde, doğru düzgün satmayan kitaplar yayımlayan, özgürlükleri kısıtlanmasın diye para almadan döneminin en çok dinlenen programını yapan, kafalarına estiğinde atlayıp Antalya’ya gidebilen insanların var olduğunu öğrenmek bile inanılmaz zevk verdi.

Nejat İşler ve Yiğit Özşener oldukça iyi iş çıkarmışlardı. (Fakat Rıza.. Ah be Rıza.. Sen nesin böyle her girdiğin filme başka bir hava katıyorsun!). Müzikler çok başarılıydı. Ayrıca filmi sinema salonunda elinde çayla izlemek oldukça büyük bir haksızlık oldu bizlere. Zira löpür löpür biraları rakıları götürdüler. Canımız çekmedi değil.

Programın orjinal kayıtlarından biri burada.

httpv://www.youtube.com/watch?v=V4iSNF4xrXY&feature=related

httpv://www.youtube.com/watch?v=LSgs9YKqCfE&feature=related

Ve filmden sonra Neşat İşler, Yiğit Özşener, Mete Avunduk ve Kaan Caydamlı’nın İTÜ Radyo’daki yayını için bu adresi tıklayınız. Kendileriyle 99 yılında Hürriyette yapılmış röportajı okumak için bu adresi tıklayınız. Eski kayıtlara ulaşmak içinse bu adrese tıklayınızç

Peki bunları yazdın da filmi sevdin mi? İzleyelim mi biz? derseniz.
İzleyin valla. Sevdim ben.

İyi seyirler.

“Alternatif kitaplar basan bir yayınevinin sahibi olan Kaan (Nejat İşler) ile Kadıköy?de barişleten, çok sıkı bir plak ve efemera koleksiyoneri olan Mete (Yiğit Özşener), 90?lı yılların ikinci yarısında, sanki bir yerde oturmuş konuşuyorlarmış ve kimsenin bundan haberi yokmuş gibi bir radyo programı yapmaya başlarlar. Yaptıkları program zaman içinde hem onların hem de dinleyenlerin hayatını değiştirecektir. Programın şöhreti hızla yayılırken Kaan ve Mete eski hayatlarına aynen devam ederler.

Hergün başka kadınlarla yalnızlığını gidermeye çalışan Kaan, aradığı aşkı Zeynep?de (Ahu Türkpençe) bulur ve bu aşkı tutkuyla yaşamaya çalışır; aralarındaki hayat görüşü farklılığına rağmen… Bu arada herkesin ?kendi kaybını? bulduğu ?Kaybedenler Kulübü?, toplumun farklı kesiminden insanları biraraya getirerek adeta bir ?ortak mahalle? de buluşturur. Kendi yalnızlıklarıyla bile dalga geçen, sisteme her gün başkaldıran, hayatın kıyısında yaşayan Kaan ve Mete?nin renkli hayatlarını yansıtan programın tutkunları, ?Kaybedenler Kulübü?nün üyeleridir artık?”

Konukseverlik – Kantai

Konukseverlik – Kantai

kantai , konukseverlik

  • Tür: Kara Komedi /
  • Yönetmen: Koji Fukada /
  • Yapım: 2010, Japonya /
  • Süre: 96 dk /
  • Oyuncular: Kanji Furutachi, Kumi Hyôdô, Tatsuya Kawamura /

Yönetmenin ilk filmi, kendi halinde bir ailenin , hayatın karmaşasında akıp giden yaşamlarının gelen konukları ile nasıl değiştiğini her dakika artan bir tempo ile seyirciye aktarıyor. Çok ince mesajların verildiği film, ikinci yarısından itibaren tam bir şölene dönüşüyor ve güldürürken düşündürmeyi başarıyor.

Oyuncuların başarısının yanında, belgeselci anlatımıyla olayların içine girmemizi kolaylaştıran filmi izlemenizi ve taze yönetmen Koji Fukada’nın gelecek filmlerini takip etmenizi tavsiye ederim.

Zynp

“Yönetmen Koji Fukada bu ilk filminde, Marx kardeşlerin Opera?da Bir Gece?sinden esinlenmiş. Film, Tokyo?da yaşayan küçük ve çalışkan bir ailenin, bir yabancının evlerine gelişiyle zorla değişmelerini anlatıyor. Kobayashi, genç eşi, önceki evliliğinden olan kızı ve boşanmış kız kardeşiyle bir arada yaşamaktadır. Yakın zamanda ailenin başına gelen en önemli olay papağanlarının kaybolmasıdır. Bir gün birdenbire, Kobayashi?ye zamanında para yardımı yapmış zengin bir ailenin oğlu olduğu iddiasıyla ortaya çıkan Kagawa da yanlarına yerleşiverir. Konukseverlik politik imaların son kertede politik sezgilere dönüştüğü olağanüstü bir kara komedi.”

Yeni Yıl – Hjem Til Jul

Yeni Yıl – Hjem Til Jul

  • Tür: Komedi / Dram /
  • Yönetmen: Bent Hamer /
  • Yapım: 2010, Norveç, Almanya, İsveç /
  • Süre: 90 dk /
  • Oyuncular: Nina Andresen Borud (Karin) , Trond Fausa Aurvaag (Paul) , Arianit Berisha (Goran) ,Joachim Calmeyer (Simon) /

2011 Film Festivali şahsi açılışımı “Yeni Yıl” filmi ile yaptım. 2010 San Sebastian- en iyi senaryo ödülünü kazanan film, birbiriyle iç içe geçmiş öyküleriyle müthiş bir duygu fırtınası yaratıyor. Samimi ve sıcak bir dilde anlatılan hikayeler kimi zaman bir yolda, kimi zaman kilisede kimi zamansa trende kesişiyor. Fakat bu kesişmeler o kadar yumuşak, o kadar zorlanmadan oluyor ki filmin o müthiş kurgusunda her şey akıp gidiyor.

Uzun zamandır izlediğim en samimi, en mesaj verirken yormayan ama duygusunu tamamen içinize işleten filmdi. Yönetmenin diğer filmlerini en yakın zamanda izlemek üzere not alıp, “Yeni Yıl” filmini mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.

O?Horten ve Factotum?un yönetmeni iki yıllık aradan sonra acı-tatlı, sıcak ve duygusal hikâyelerden örülü bir dramla beyazperdeye dönüyor. Noel arifesinde küçük bir Norveç kasabasında, renkli Kuzey Işıkları?nın altında karların arasından eve dönmek için çabalayan insanları görürüz. Herkesin başka bir Noel hassasiyetiyle meşgul olduğu kasaba halkından çeşitli isimlerin (Doktor Knut, arkadaşı Paul, öğrenci Thomas, metres Karin, ayyaş Jordan) yolları mizah ve trajedi, şefkat ve çaresizlik, bağışlama ve umut, doğum ve ölümle dolu, birbiriyle iç içe geçen öykülerde kesişecektir.

4.Yeşilçam Ödülleri Gecesi Yorumları

4.Yeşilçam Ödülleri Gecesi Yorumları

Bu yıl 4.sü düzenlenen Yeşilçam ödülleri sahiplerini buldu.Gece ile ilgili kısa bazı notlarım olacak.

  • Ne olur bir daha Halit Ergenç ve Cansu Dere herhangi bir tören sunmasın. Tamamı kağıttan okunarak gece mi sunulur yaaa???!?!? O kağıtlar arada bir bakmanız için elinize veriliyor yahu!
  • Meltem Cumbul’un Emek Sineması hatırlatması iyiydi de, Engin Günaydın’ın sesini küçümseyerek taklit etmesi çok kötü oldu. Engin Günaydın oldukça bozuldu.
  • Seren Yüce’nin Emek Sineması hatırlaması iyiydi de, Bartu Küçükçağlayan’ın saçı başı daha iyiydi. (Dağınık severim =)
  • En iyi yönetmen ödülünü takdim eden Tuncel Kurtiz’in, ” Bana da bir filminde rol verir misin” diye Reha Erdem’e sorması takdire şayandı. Reha Erdem’in konuşamaması ise olaydı.
  • Cem Yılmaz’ı çok beğenmeme rağmen, ödül onun hakkı değildi.
  • Halit Ergenç ve Cansu Dere’yi söylemiştim dimi? Aman diyim…
  • Çoğunluk filmini izleyin.

EN İYİ FİLM

Av Mevsimi
Çoğunluk *************************************************
Eyyvah Eyvah
Kavşak
Kosmos

EN İYİ YÖNETMEN
Selim Demirdelen (Kavşak )
Reha Erdem (Kosmos) *************************************************
Ömer Faruk Sorak (Yahşi Batı)
Yavuz Turgul (Av Mevsimi)
Seren Yüce (Çoğunluk)

EN İYİ ERKEK OYUNCU
Tansu Biçer (Beş Şehir)
GÜven Kıraç (Kavşak )
Bartu Küçükçağlayan (Çoğunluk)
Sermet Yeşil (Kosmos)
Cem Yılmaz (Yahşi Batı)*************************************************

EN İYİ KADIN OYUNCU
Demet Akbağ (Eyyvah Eyvah) *************************************************
Sevinç Erbulak (Prensesin Uykusu)
Demet Evgar (Yahşi Batı)
Esme Madra (Çoğunluk)
Türkü Turan (Kosmos)

EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU
Zafer Algöz (Yahşi Batı)
Salih Kalyon (Eyyvah Eyvah)
Çetin Tekindor (Av Mevsimi)
Okan Yalabık (Av Mevsimi) *************************************************
Bülent Emin Yarar (Beş Şehir)

EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU
Nihal Koldaş (Çoğunluk)
Özge Özpirinççi (Veda)
Şebnem Sönmez (Beş Şehir)
Melisa Sözen (Av Mevsimi) *************************************************
Selen Uçer (Büyük Oyun).

EN İYİ SENARYO
Av Mevsimi (Yavuz Turgul)
Beş Şehir (Onur Ünlü)
Çoğunluk (Seren Yüce) *************************************************
Eyyvah Eyvah (Ata Demirer)
Kavşak (Selim Demirdelen)
Kosmos (Reha Erdem)

EN İYİ MÜZİK
Av Mevsimi(Tamer Çıray)
Eyyvah Eyvah (Fahir Atakoğlu, Serkan Çağrı)
Kavşak (Selim Demirdelen) *************************************************
Prensesin Uykusu (REDD)
Veda (Zülfü Livaneli)

EN İYİ GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ
Türksoy Gölebeyi (Ses)
Mirsad Herovic (Yahşi Batı)
Florent Herry (Kosmos)
Uğur İçbak (Av Mevsimi) *************************************************
Barış Özbiçer (Çoğunluk)

EN İYİ KURGU
Mary Stephen (Çoğunluk)
Selim Demirdelen (Kavşak )
Reha Edem (Kosmos) *************************************************
Çağrı Türkan (Yahşi Batı)

EN İYİ SANAT YÖNETMENİ
Sırma Bradley (Av Mevsimi)
Meral Efe (Çoğunluk)
Ömer Atalay (Kosmos)
Hakan Yarkın (Yahşi Batı ve Veda)*************************************************

EN İYİ GENÇ YETENEK

Umut Kurt (Kavşak )
Esme Madra (Çoğunluk) *************************************************
Şenay Orak (Min Dit)
Büşra Pekin (Çok Filim Hareketler Bunlar)
Damla Sönmez (Mahpeyker: Kösem Sultan)

EN İYİ İLK FİLM
Ozan Açıktan (Çok Filim Hareketler Bunlar)
Selim Demirdelen (Kavşak )
KETCHE (Romantik Komedi)
Erhan Kozan (Çakal)
Aslı Özge (Köprüdekiler)
Seren Yüce (Çoğunluk)*************************************************

 

Çınar Ağacı

Çınar Ağacı

  • Tür : Dram / Aile/
  • Yönetmen : Handan İpekçi /
  • Yapım : 2010, Türkiye /
  • Süre: 110 dk /
  • Oyuncular:  Nurgül Yeşilçay , Nejat İşler , Celile Toyon , Ebru Özkan , Settar Tanrıöğen ,Hüseyin Danyal , Ragıp Savaş /

Dört çocuk, torunlar, iki ayda bir evden eve taşınan çiçekler, plâklar, bir sandık ve gramofon. Ve iki ayda bir buluşulan “Çınar Ağacı”!

Emekli öğretmen Adviye Hanım?ın biraz muzip, biraz huysuz kişiliği çocuklarına hayatı zorlaştırıyor görünse de torunu Barış?ın hayatındaki en anlamlı şey ?anneannesi?dir. Bir tek Barış, anneanneye kavuşulacak ?Çınar Ağacı? buluşmalarını ve sıranın onların evine gelmesini iple çekmektedir!

Artık kesin olarak şunu anladım : Türk sinemasının birinci problemi derinleştirilmemiş ve üzerinde yeterince çalışılmamış senaryolar. Benzer bir örnek yine karşımızda.

Çınar Ağacı’nın oyuncu kadrosuna bakınca insan çok heyecanlanıyor. Settar Tanrıöğen mi, Ragıp Savaş mı, Nurgül Yeşilçay mı, Nejat İşler mi,Celile Toyon mu ararsınız?… Hepsi var. Ama uzayan bir konuya başarısız kurgu eşlik edince ortalamanın altında bir film çıkıyor ortaya.

Bu kadroya rağmen hiçbir karaktere derinlemesine yakınlaşamıyoruz. Azıcık azıcık bilgi alıp nerdeyse 10 karakteri yüzeysel öğreniyoruz. Ama kafamızda oturtamıyoruz, detaylandıramıyoruz. E sonra, olanlar karşısındaki duygu değişimlerinden ne anlayalım da ne hissedelim!?!

En çok hissedebildiğimiz karakter küçük oyuncu  Deniz Deha Lostar oluyor (müthiş yetenekli). Fakat karsında anneannesi rolünde oynayan Celile Toyon hem canlandırdığı karakter itibariyle (klasik sevimli anneannelerden değil, baya kötülük yapıyor, komik bile değil) hem de oyunculuğundaki abartılı mimikler nedeniyle çok karikatürize etmiş rolü.

Of of!

Artık Türk filmleri için sinemaya gittiğimde gerçekten içim daralıyor. Meslek değiştirip senaryo yazımına başlayacağım çok az kaldı!.

Tabi burada bahsedip dert yandığım filmlerin tümünün gişe amaçlı filmler olduğunu söylemeliyim. Zira haftaiçi 2 tane mail aldım konuyla ilgili ve yanlış anlaşılmak istemem. Çoğunluk, Sonbahar, Yusuf Üçlemesi.. gibi ilk aklıma gelen son dönem sinemamızın önemli  filmleri var. İnanılmaz başarılılar. Fakat iş daha çok gişeye dönük filmler yapmaya gelince ortalama bir iş bile çıkartamıyoruz. Derdim bu!

..

Çınar Ağacı ile ilgili başka ne diyim valla. Bekleyin 1-2 aya kalmaz televizyonda gösterilir nasıl olsa. Boşa para vermeyin.

.

Not: Filme annemle gittim. (yoğun isteği üzerine!) Kendisi bir dram bağımlısı olduğu halde zerre etkilenmedi filmden. Etkilenmek şöyle dursun, çıkışta ” Bir olayla hemen nasıl değişti çocuklarının hisleri… Ne kadar saçma!” bile dedi. Dedirtenler utansın mom!

Not2: Kimse bana Nurgül Yeşilçay 35 yaşında demesin. Basbaya 22-23 civarında! ( :'( Dünya çok adaletsiz.)

Bağlanmak Yok – No Strings Attached

Bağlanmak Yok – No Strings Attached

  • Tür : Romantik / Komedi /
  • Yönetmen : Ivan Reitman /
  • Yapım : 2011, ABD /
  • Süre: 110 dk. /
  • Oyuncular: Natalie Portman (Emma) , Ashton Kutcher (Adam) , Kevin Kline (Alvin) ,Cary Elwes (Metzner) , Greta Gerwig (Patrice) , Lake Bell (Lucy) /

14 yaşındaki Emma Kurtzman, Big Lodge?un dışındaki Weehawken Kampı?nda, garip bir ergen olan Adam Franklin?i reddettiğinde, ikisinin de gerçek, yetişkin cinselliğiyle ilgilihiçbir bilgileri yoktur. Yıllar sonra, hayatlarına normal bir şekilde devam ederken, yolları kesişen (NATALIE PORTMAN) ve Adam (ASHTON KUTCHER) için bunun tam tersi gerçekleşir. Kendilerini yatakta sevişirken bulurlar? Üstelik bu gerçekten iyi bir sevişmedir.

Emma?nın ilişkilere karşı ?alerjisi? vardır. Adam ise, tüm ilişkilere tövbe etmiştir çünkü bir zamanların ünlü televizyon yıldızı olan babası, Adam?ın eski kız arkadaşıyla çıkmaktadır. Emma ve Adam süregelen duygusal ilişkiler karmaşasını bırakıp, çıkar arkadaşlığı kurmaya karar verirler. Saplanıp kalmadan takılmak, dert etmeden seks yapmak, ücret ödemeden cinsellik… Bağlılık yok, yalan söylemek yok, kıskançlık yok, giyinik şekilde sarılarak uzanmak yok, duygusallaşmak yok, beraber kahvaltı etmek yok, ?seni özledim? demek yok, uzuvlara isim takmak yok, karışık kasetler yok? kısaca her şey ?koşulsuz?olacaktır.

Fiziksel bir ihtiyaca, muhteşem bir çözüm gibi başlayan bu durum, Adam?ın duygularını yanlışlıkla yatağa taşımasıyla karışık bir hal alır. (Ayrıca hastane dolabına, arabanın arka koltuğuna, yatay pozisyona geçilmesini sağlayan her yere taşımasıyla da) Sonunda ikisi de baştan beri engellemeye çalıştıkları ipleri çözmeye çalışırken, yumak olurlar ve bir sorunun cevabını bulmaya çalışırlar: İki arkadaş işe aşkı karıştırmadan sadece cinsellik yaşayabilir mi?

Oscar dönemini ağır filmlerle geçiren bünyem, festival öncesi biraz gülmek ve kafa dağıtmak istedi. Arkadaşlarla gidilip eğlenebilecek hoş bir film “Bağlanmak Yok”. Natalie Portman ve Ashton Kutcher’ın mimiklerinden çok fiziklerini görsek de, romantizmi de komedisi de yerinde bir filmdi. (+18!) Oldukça klasik ve vasatı geçemeyen senaryosuna rağmen amaç gülmek olduğu için amacımıza ulaştık.

Ayrıca Natalie Portman’ın Black Swan ile bu filmi aynı seneye denk getirip, biri çok başarılı (Oscarlık) diğeri bu kadar kötü iki performansı nasıl sergiledi anlamak zor.

Kaliteli bir film bekleyenlerin hayal kırıklığına uğramaması adına, eş-dost ile yorgun bünyeleri sinema koltuklarına yayılmak suretiyle dinlendirmek için izlemenizi tavsiye ederim.

İyi seyirler,

İzleyenler için not: Keep bleeding keep keep bleeding! =))

Natalie hayranları için not: http://www.dailymotion.com/video/xadal7_natalie-portman-rap_fun

Küp – Cube

Küp – Cube

  • Tür: Bilim Kurgu,  Gerilim,  Gizem /
  • Yönetmen: Ernie Barbarash /
  • Yapım: 2004 ~ Kanada /
  • Oyuncular: Zachary Bennett,  Alexia Filippeos,  Diego Klattenhoff,  Fernando Cursione,  Jasmin Geljo, Joshua Peace,  Martin Roach, / Michael Riley, Stephanie Moore /
  • Süre: 1 saat 37 dk /
    Düşük bütçe, tek mekan, ortalama oyunculuklar. Fakat tüm bunları gölgede bırakıp Küp serisinin kült filmler olmasını sağlayan nedir ?
    Bir kere orjinal ve dikkat çekici. İnsan gerilimi gerçekten hissediyor. Sonra diyaloglar düşündürücü. Kaygı verici insan ilişkilerini çok net görüyoruz. Güzel bir kurgusu var.(3.filmin sonu 1.filme bağlanıyor mesela!). Olaylar hoş bir örgüde gerçekleşiyor. Küp serisinin Saw serisine ilham verdiği söylenir. Şaşırmamak gerek. Tuzaklar oldukça dikkat çekici zira. Ayrıca filmlerde müzik yok.
    Fakat tüm bunlar bir yana, filmde çok ciddi bir bürokrasi ve insanlık eleştirisi var.  Zamanın olmadığı bir yerde, yaşamak için birbirleriyle takım olması gereken insanların davranışları, bürokrasinin amaçsızlığı ve umutsuz hali, sürekli yapılagelen işlerin sorgulanmadan yapılmaya devam etmesiyle insanın “insani” özelliklerini kaybetmesi önemle vurgulanmıştır.
    Küp aynı zamanda evreni temsil etmektedir. Kimin tasarladığını bilmediğimiz evrende hepimiz yaşam mücadelesi vermekteyiz ve kötü şeyler olmaktadır. Evren de tıpkı küp gibi matematiksel bir sistemdir. Aslında hepimiz  evrene hapis olmuş mahkumlarız düşüncesi pekiştirilmiştir.  Bu düşünceye destek olarak filmdeki bütün karakterlerin isimleri hapishane isimlerinden alınmıştır.
  • Quentin > San Quentin State Prison – California
  • Holloway > Holloway Prison – London
  • Kazan > Kazan Prison, Tatarstan – Russia
  • Rennes > Rennes Prison, Brittany – France
  • Alderson > Alderson Prison – West Virginia
  • Leaven ve Worth > Leavenworth – Kansas

Bu müthiş seriyi (Cube- Hypercube ve son film Cube Zero) izlemenizi kesinlikle tavsiye ederim.

Ayrıca daha lise sıralarındayken Cube filmi ile beni tanıştıran felsefe öğretmenim Nazmiye Hoca’ya da teşekkür ve saygılarımı iletmeyi bir borç bilirim.

İyi seyirler,

zeynep

Av Mevsimi

Av Mevsimi

  • Tür : Polisiye / Gerilim /
  • Gösterim Tarihi : 3 Aralık 2010 /
  • Yönetmen : Yavuz Turgul /
  • Yapım : 2010, Türkiye/
  • Süre: 2saat 24 dk./
  • Oyuncu: Şener Şen (Ferman) , Cem Yılmaz (İdris) , Çetin Tekindor (Battal) , Okan Yalabık (Hasan), Melisa Sözen (Asiye) , Rıza Kocaoğlu (Asit Ömer) , Nergis Çorakçı (Hatun) ,Mustafa Avkıran (Müslüm) , Mustafa Avkıran (Müslüm)/

Tecrübesi, sezgileri ve takipçiliğiyle tüm teşkilatın ?Avcı? olarak bildiği Ferman (Şener Şen) ile yalnızca bakışlarıyla bile lakabının hakkını veren ?Deli? İdris (Cem Yılmaz) cinayet masasında görevli, baba-oğul kadar yakın iki polistir. Antropoloji mezunu, sessiz sakin Hasan (Okan Yalabık) ise bu ikiliye yeni katılmış bir ?Çömez?…
Öldürülen genç bir kız onları uyuşturucu taciri Asit?le, Türkiye?nin en zengin adamlarından Battal Çolakzade?yle (Çetin Tekindor), kızın ağabeyleri Abbas, Vakkas ve daha birçok farklı insanla karşı karşıya getirecektir.
Hayatını eşine adayan, onun hastalığıyla boğuşan Ferman, boşandığı eşi Asiye?ye (Melisa Sözen) tutkuyla bağlı İdris, yeni mezun ve bu dünyaya yabancı Hasan… Çözmeye çalıştıkları cinayet, bu üç polisin hayatını değiştirecektir.

Her seferinde yazıyorum ama vallahi hislerim bu olduğundan: Ne olur abartılıp göklere çıkartılan bir Türk filmini çok başarılı bulayım. Ya bu kadar yürekten diliyorum, secret olsun, evrene enerji göndermek olsun hepsini yapıyorum ama sonu hep hüsran.

Şimdi diyeceksiniz ki “bu film de mi kötü be kardeşim?” Kötü değil. Bu kadar kaliteli oyuncuyu ve böyle bir yönetmeni senaryosuz koyun bir sete, yine izlenecek iş çıkar. Ama sorun tam da bu. Kadro süper, ekip süper ama ortada sanki bir kere yazılıp sonra hiç kontrol edilmemiş kötü bir senaryo var. Mantık hataları hat safhada. Seyriciye bu oyuncu kadrosu ile bu kadar çok şey vaadedip, sonra bu filmi ortaya çıkarmak ayıptır. Sonu ortasından belli, uzadıkça uzayan, hiçbir gerilim, polisiye v.s. bulamadığınız bir film olmuş.

Haklarını verelim.Filmin görüntü yönetimi başarılı. Sert ve net hatları çok güzel. Şener Şen o kadar sakin oynuyor ki, bir ara katil o diye düşündüm resmen. Cem Yılmaz çok çok başarılı. Fakat en başarılılar Çoğunluk’ta izleyip çok beğendiğim Bartu Küçükçağlayan ve Dot oyuncularından Rıza Kocaoğlu. Kesinlikle inanılmazlardı. Oyunculara denecek tek bir laf yok. Müziklerde çok iyi. Fakat yıllar önce Eşkiya, çok yıllar önce Muhsin Bey gibi filmleri çeken yönetmenin, şimdi çok daha iyi işler yapmasını beklerdim. O kadar saçma sahneler vardı ki spoiler olacak diye yazamıyorum. (Mesela o bileklere bakma olayı neydi yahu!!!? o el olmamış çok kötüydü! o polisler neydi öyle FBI gibi??)

Yani ne desem boş. Sinirlenip üzülüyorum şu potansiyellerin boşa harcanmasına. Türk filmleri hazır ivme kazanmışken hep ileri doğru gitsin istiyorum.

Umuyorum bir gün olur.

5 Bölümlük Bilimkurgu ve Suç Dizisi: Paradox

5 Bölümlük Bilimkurgu ve Suç Dizisi: Paradox

Herşey Metin Arolat ve Ayşe Aral yüzünden! Oysa ki ders çalışmaya programlamıştım kendimi. Güzel dizi diye yazdılar, bir bakayım nasılmış dedim, pazar akşamı nasıl geçti anlamadım.

BBC’nin sadece 5 bölüm yayınladıktan sora düşük izlenme oranı nedeniyle yayından kaldırdığı dizi bir polis ekibi dedektif müfettişi olan Rebecca Flint ve ekibinin bir takım resimler için ünlü astrofizikçi Dr. Christian King’in labaratuvarına çağırılmasıyla başlıyor. Resimlerin geleceğe ait bir olayı işaret eden ipuçları oldukları ve sürelerinin kısaldığı anlaşılıyor. Her bölümde gelen yeni resimlere ait olası ölümleri ve suçları, ipuçlarını birleştirerek çözmeye çalışıyorlar.

Dizinin 5 bölümü de oldukça sürükleyici. Oyuncular ve çekimler oldukça başarılı. Özellikle fizikçi doktor rolündeki Emun Elliott inanılmaz. Yalnız 5.bölüm bittikten sonra insan 6.bölümün olmaması gerçeğini kabullenmek istemiyor.

Bilim kurgu, suç ve dram içeren bu 5 bölümlük diziyi izlemenizi tavsiye ederim. Diziyi bu adresten izleyebilirsiniz.

zeynep

kaynak: imdb, wikipedia

İstanbul Film Festivali başlıyor!

İstanbul Film Festivali başlıyor!

30.İstanbul Film Festivali film listesi açıklandığından beri program önümde, gün gün neleri izleyeceğimiz not ediyor, filmleri araştırıp seçmeye çalışıyorum.

Bu sene festival 2-17 Nisan tarihleri arasında 7 farklı salonda filmlerle izleyicileri buluşturacak. Özel gösterimlerden, uluslararası yarışmalara, belgesellerden galalara müthiş bir programa sahip festival sayesinde, yine 2 hafta boyunca İstanbul ve sinema içiçe olacak.

Biletler 19Marttan itibaren hem gişelerde hem de Biletix kanalı ile internette ve Biletix gişelerinde satılacak. Fakat Biletix’te bilet fiyatlarına yine işlem bedeli eklenerek (sanıyorum 1,75Tl) satılıyor. Dikkatinize!

Her sene olduğu gibi izleyemediğim filmler içimde kalarak, bilet bulabildiğim azınlığa gidebileceğim fakat yine de kesinlikle görmek istediğim filmleri sıralamak isterim.

  • Küçük Beyaz Yalanlar (gala)
  • İçimdeki Katil (gala)
  • Torino Atı
  • Çimler Örtsün Üzerinizi
  • Çöplük
  • Pina
  • Mamma Gogo
  • İnsan Kaynakları Müdürü
  • Yaşamın Ritmi

http://film.iksv.org/tr

İstanblue Vodka Reklamı – Şehrin Ta Kendisi

İstanblue Vodka Reklamı – Şehrin Ta Kendisi

Hayat ne kadar garip. Günlerdir sosyal ağlarda paylaşılan İstanblue- Şehrin Ta Kendisi videosunun yönetmenini ve fikir babasını merak ettim. Meğer bu reklamın yaratıcıları Rafineri Ajansmış.

Ajansın adını Şubat ayı içinde gazetelerden öğrenmiştim. Zira bu reklamın da yaratıcı yönetmeni olan Murat Çetintürk,  balayı için gittiği Brezilya’da üç günlük eşi ile birlikte trafik kazası geçirmiş ve hayatını kaybetmişti.  Daha sonra eşi ve çalıştığı firma, Murat Çetintürk’ün ardından bir online anı defterleri açmıştı. Bu defteri okuyup hem hüzünlenmiş,  hem de bir insanın arkasından bu kadar çok güzel şeyin söylenmesi ne hoş diye düşünmüştüm.

Son günlerde herkes bu videoyu konuşuyor. Yorumlarında “Son zamanların en yaratıcı reklamı” diyenler bile var. Alkışı bu videonun fikir babası, 43 yaşında dünyadan ayrılan Murat Çetintürk, acılı iş ortağı Ayşe Bali ve ekibi hakediyor.

İyi seyirler, (Murat Çetintürk röportajı için tıklayın. )

  • Ajans: Rafineri
  • Yaratıcı Yönetmen: Murat Çetintürk, Ayşe Bali
  • Yaratıcı Ekip: Can Güven, Gökçen Yücel
  • Müşteri İlişkileri: Ela Bilgisel, Rida Kıraşı
  • Ajans Prodüktörü: Saadet Bektaş
  • Jr Ajans Prodüktörü: Zeki Görkem Alp
  • Prodüksiyon Şirketi: HPTT
  • Yapımcı: Kerem Çelebi
  • Yönetmen: Ozan Açıktan
  • Görüntü Yönetmen: Özgür Eken
  • Müzik: Oğuz Kaplangı (Elec-Trip Jingles)

[vimeo 20923004 420 350]

kaynak: http://elmaaltshift.comhttp://www.rafineri.net/

Büyük Balık – Big Fish

Büyük Balık – Big Fish

  • Tür : Dram /
  • Yönetmen : Tim Burton /
  • Senaryo : John August , Daniel Wallace (Kitap)  /
  • Görüntü Yönetmeni : Philippe Rousselot  /
  • Müzik : Danny Elfman  /
  • Yapım : 2003, ABD /
  • Süre: 125 dk. /
  • Oyuncular: Ewan McGregor (Genç Edward Bloom) , David Denman ,Albert Finney (Yaşlı Edward Bloom) , Billy Crudup (William Bloom) ,Jessica Lange (Sandy Bloom) , Alison Lohman (Genç Sandy Bloom) ,Helena Bonham Carter (Jenny) , Steve Buscemi (Norther Winslow) , Danny DeVito (Amos) /

William Bloom, babası kanser nedeniyle ölüm döşeğinde olduğu için, aile evine geri döner. Gezgin bir satıcı olan babasını yakından tanımak için, efsanevi bir kişiliği olan adamın gençliğinde yaşadıklarına dair öyküler toplamaya başlar.

Babasının yaşadıklarına dair efsaneler ve mitler, bir puzzle’ın parçaları gibi yerine oturacak ve anlaşılması güç olan adamın yaşamını zaferleriyle ve zaaflarıyla ortaya dökecektir.

Daniel Wallace’ın kitabından uyarlandı. Tim Burton’ın her zaman olduğu gibi nefes kesici bir filme imza attığı söyleniyor.

Tim Burton çok enteresan bir adam. Hayalgücünün genişliği zaman zaman korkutsa da çoğunlukla büyülüyor insanı. Big Fish sürekli hikayeler anlatan babasına inanmayı uzun zaman önce bırakmış bir çocuğun hikayesi. İzleyenlerde Küçük Prens tadı bırakan film, Tim Burton’ın Beetlejuice ve Edward Scissorhand ile beraber en iyi filmlerinden biri olmuş.(hangisi kötü ki? Batman?)

Filmde, babanın hikayeleri inanılmaz bir görsel şölende anlatılıyor. Bir yandan bu hayal dünyasına hayran olup, diğer yandan aşırı gerçekçi yanınızla ayıplıyorsunuz. Fakat soğuk ve heyecansız gerçeklerle dolu hayatı yalan ve abartı dolu da olsa hikayelerle renklerdirmenin aslında o kadar da kötü bir fikir olmadığı gerçeği, film ilerledikçe insanın içine işliyor.

Peki bu filmi durduk yerde neden izledin derseniz, durduk yere değil efendim. Yekta Kopan nedeniyle. Şu yazısı vesile oldu filmi izlememe. İyi ki de olmuş. Film ilerledikçe her hikayenin gerçeklere dayanan yanları olduğunu öğrenmek ve her hikayeden bir ders çıkartmak çok güzeldi. Mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.

İyi seyirler.

zeynep

Not: Aşağıda filmden aklımda kalan özel cümleler var. Not etmek istedim.

  • Nehirdeki en büyük balık, aslında yakalanmadığı için bu kadar büyük.
  • A man tells his stories so many times that he becomes the stories. They live on after him and in that way he becomes immortal.
  • Did you ever think maybe you’re not too big? But, maybe this town’s just too small?
  • They say when you meet the love of your life, time stops. And that’s true. What they don’t tell you, is that once time starts again, it moves extra fast to catch up.
  • -Bir buz dağına benziyorsun baba, sadece %10 luk kısmın gözüküyor, gerisini görmeme izin vermiyorsun. -Nasıl yani, çeneme kadar mı görüyorsun?
Hırsızlar Şehri – The Town

Hırsızlar Şehri – The Town

  • Tür : Gerilim / Romantik / Dram / Suç /
  • Yönetmen : Ben Affleck /
  • Yapım : 2010, ABD /
  • Oyuncular: Blake Lively (Krista) , Ben Affleck (Doug MacRay) , Jeremy Renner (Jem) ,Jon Hamm (Adam Frawley) , Rebecca Hall (Claire) /

“Yönetmen ve oyuncu Ben Affleck’in Kızımı Kurtarın’dan (Gone Baby Gone) sonra çektiği ve aynı zamanda başrolü oynadığı film Hammett Ödülü sahibi yazarChuck Hogan’ın ‘Hırsızlar Prensi’ adlı romanından uyarlandı.

Dough MacRay (Ben Affleck) banka soyguncularından oluşan bir grubun lideridir. Hayatında kimseyle yakınlaşmadığından kimseyi kaybetme korkusu da yoktur. Ancak bu durum son işlerinde banka müdürü Claire Keesey?yi (Rebecca Hall) rehin almaları ile değişecektir. Claire?e ilgi duymaya başlayan Dough?ın hayatı da bu doğrultuda değişecektir.”

Klasik hikaye, klasikleşmiş oyunculuklar, ortalamanın üstü hiç birşey vaad etmeyen bir film.

Zaman kaybı.

83.Oscar Töreni Öncesi Bilgiler – Yorumlar – Tahminler

83.Oscar Töreni Öncesi Bilgiler – Yorumlar – Tahminler

Malum gün geldi çattı,son dakikada halen izleyemediğim filmleri izlemeye çalışıyorum. Tören nasıl geçecek, kimler ödül alacak hepsinin cevabını önümüzdeki saatlerde öğreneceğiz.

Tören başlamadan gönlümde yatan ödül sahiplerini açıklamak ve nedenleri yorumlamak isterim.

Buyurun ödül öncesi tahminlerime:

En İyi Film

En iyi film kategorisinde 10tane birbirinden değişik aday var. Animasyondan tutun, bağımsız sinemaya, gişe fatihlerinden tutun, westerne kadar çok çeşitli filmler var.

Facebook’un kuruluş hikayesini anlatan Sosyal Ağ, Altın Küre’de en iyi film, yönetmen, senaryo ve müzik ödüllerini aldı. Oscar ödüllerinde de kekeme kralın hikayesini anlatan favori film King’s Speech ile başabaş bir yarış içinde.

Kuğu gölü balesinin başrol oyuncusunun performansı ortaya koyarken yaşadıklarını yer yer fantastik ögelerle anlatan, Natalie Portman’ın oyunculuğuyla dikkat çektiği Siyah Kuğu‘da güçlü adaylar arasında.

Inception popüler sinemaya getirdiği yeni solukla, The Fighter gerçek hikayesi ile,  The Kids Are All Right lezbiyen aileye bakışıyla, 127 Saat James Franco’nun performansıyla, True Grit Coen Kardeşlerin hatrına, Toy Story 3 araya bir animasyon da serpiştirelim diyerek, Winter’s Bone ise konusu itibariyle adaylar arasında.

Kralın Konuşması favori gösterilse de, Black Swan ya da The Social Network süpriz yaparak seçilebilir diye düşünüyorum. Şahsi kanaatim ise, The Social Network yada Inception‘dan yana.

The Social Network
Black Swan
The King’s Speech —————————– xxx
The Fighter
Inception
The Kids are All Right
127 Hours
Toy Story 3
True Grit
Winter’s Bone

En İyi Yönetmen

Bu kategoride çekişmenin, ilk kez Oscar’a aday gösterilen Darren Aronofsky ile bir çok güzel işe imza adan David Fincher arasında yaşanacağını tahmin ediyorum. İkisinin de bu ödülü sonuna kadar hakettiğini söyleyebilirim. Diğer adaylardan olan Coen Kardeşlere hayranlığım baki olmakla beraber diğer işlerinin yanında True Grit’in daha sönük ve kendi keyifleri için yaptıkları bir iş olduğunu düşünmekteyim. David O. Russel‘ın şansı yok bana kalırsa. Tom Hooper ise en çok adaylığı elinde bulunduran King’s Speech’i seyirciye çok sevdirmiş olsa da titiz yönetmenin bu kategori de eli boş kalır diye düşünüyorum.

Darren Aronofsky, Black Swan
David O. Russell, The Fighter
Tom Hooper, The King’s Speech —————————– xxx
David Fincher, The Social Network
Coen Brothers, True Grit

En İyi Erkek Oyuncu

Geçen sene de bu kategoride aday olan Colin Firth bu sefer ödülü kucaklayacak gibi duruyor.  Fakat 127 saat filmindeki mükemmel performansıyla James Franco, geçen sene nihayet  heykelciğe sahip olan ve TrueGrit’te inanılmaz bir iş çıkaran Jeff Bridges ve Biutiful ile eleştirmenlerden tam not alan Javier Bardem‘de ödüle çok yakın. En merakla beklediğim ödüllerden bir tanesi olan erkek oyuncu ödülünde gönlüm Jeff Bridges‘tan yana.

Javier Bardem “Biutiful”
Jeff Bridges “True Grit
Colin Firth “The King’s Speech” —————————– xxx
Jesse Eisenberg “The Social Network
James Franco “127 Hours

En İyi Kadın Oyuncu

Sanıyorum en süprizsiz kategori bu olacak. Adayların hepsi birbirinden iyi olsa da Natalie Portman açık ara önde. Gönlümden Jennifer Lawrence ve Michelle Williams‘ta geçse de, Natalie Portman kadar etkili olmadıklarını belirtmeliyim.

Annette Bening “The Kids are All Right
Nicole Kidman “Rabbit Hole”
Jennifer Lawrence “Winter’s Bone
Natalie Portman “Black Swan” —————————– xxx
Michelle Williams “Blue Valentine

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu

Oynadığı her karakterde inanılmaz performanslar gösteren Christian Bale kesinlikle bu ödülü almalı. 60 yaşındaki deneyimli aktör Geoffrey Rush, kralın terapisti rolünde çok başarılı olsa da Bale’in ödüle daha yakın olduğunu söylemeliyiz.

Christian Bale “The Fighter —————————– xxx
John Hawkes “Winter’s Bone
Jeremy Renner “The Town
Mark Ruffalo “The Kids are All Right
Geoffrey Rush “The King’s Speech

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu

The Fighter’ın 2 adaylıkla damgasını vurduğu kategori de Amy Adams ve Melissa Leo öne çıkıyor. Fakat bu dalda ödülü alması gerektiğini düşündüğüm adayım küçük yaşına rağmen kesinlikle Hailee Steinfeld. True Grit’te çok başarılı bir iş çıkarıyor.  Fakat akademi çok sevdiği The King’s Speech’teki rolüyle Helena Bonham Carter’a daha sıcak bakacak gibi gözüküyor.

Amy Adams “The Fighter
Helena Bonham Carter “The King’s Speech
Melissa Leo “The Fighter” —————————– xxx
Hailee Steinfeld “True Grit
Jacki Weaver “Animal Kingdom”

En İyi Animasyon

En iyi animasyon kategorisinde ödülün sahibi belli. En iyi film dalında da aday olan Toy Story 3, geceden ödülle ayrılacak fakat The Illusionist mutlaka izlenmesi gereken bir film.

How to Train Your Dragon – Chris Sanders ve Dean DeBlois
The Illusionist – Sylvain Chomet
Toy Story 3 – Lee Unkrich —————————– xxx

En İyi Görüntü Yönetimi

Bu dalda adayım kesinlikle İnception – Wally Pfister  olmakla birlikte, akademinin Coen Kardeşler filmi True Grit’e ödülü verebileceğini düşünmekteyim. Fakat kekeme kral sevdasına bu kategoride de yenilirlerse, en saçma ödüllerden birini vermiş olurlar sanırım.

Black Swan – Matthew Libatique
Inception – Wally Pfister —————————– xxx
The King’s Speech – Danny Cohen
The Social Network – Jeff Cronenweth
True Grit – Roger Deakins

En İyi Orijinal Senaryo

Bu dalın sahibi akademinin vicdanına kalmış durumda. Ödülün İnception’a gitmesi gerektiği aşikar fakat King’s Speech ödüle daha yakın gözüküyor.

Another Year: Mike Leigh
The Fighter: Scott Silver, Paul Tamasy, Eric Johnson
Inception: Christopher Nolan
The Kids are All Right: Lisa Cholodenko, Stuart Blumberg
The King’s Speech: David Seidler —————————– xxx

En İyi Uyarlama Senaryo

Altın Küre ve Bafta’da bu dalda ödülü kucaklayan Aaron Sorkin, bu dalda da ödüle sahip olacaktır. Fakat tüm rakiplerin gerçekten iyi olduğunu belirtmekte fayda var. Özellikle 127 Saat önemli adaylardan.
127 Hours, Danny Boyle, Simon Beaufoy
Toy Story 3, Michael Arndt, John Lasseter, Andrew Stanton, Lee Unkrich
True Grit, Joel Coen, Ethan Coen
Winter’s Bone, Debra Granik, Anne Rosellini
The Social Network, Aaron Sorkin —————————– xxx

En İyi Yabancı Film

Maalesef bu kategorideki filmlerden hiçbirini izleyemedim. Fakat kulislerdeki tahminler Biutiful’un kazanacağı, en yakın rakibinin ise Dogtooh olduğu yönünde.

Biutiful (Meksika) 
Dogtooth (Yunanistan)
In a Better World (Danimarka) —————————– xxx
Incendies (Kanada)
Outside the Law (Cezayir)

En İyi Kurgu

En iyi kurgu ödülünü alan filmin, en iyi film seçileceği konuşulagelir. Fakat bu sene bu özellik değişeceğe benzer. Zİra en iyi film dalının en güçlü adayı The King’s Speech’in bu daldaki diğer rakipleri ile boy ölçüşmesi pek mümkün gözükmüyor.  Esasında Inception’ın kafadan ödül alması gereken bu dalda aday olmaması işlerini kolaylaştırmış olsada, ödül The Social Network ile Black Swan arasında gidip geleceğe benzer.

Black Swan Andrew Weisblum
The Fighter Pamela Martin
The King’s Speech Tariq Anwar
127 Hours Jon Harris
The Social Network Angus Wall ve Kirk Baxter —————————– xxx

En İyi Müzik

Akademi bana sorsa, ödülü hiç düşünmeden Hans Zimmere verirdim. Fakat öyle gözüküyorki Oscar’ın bu sene en çok sevdiği film King’s Speech bu daldaki en şanslı aday olacak.

How to Train Your Dragon, John Powell
Inception, Hans Zimmer 
The King’s Speech, Alexandre Desplat
127 Hours, A.R. Rahman
The Social Network, Trent Reznor ve Atticus Ross —————————– xxx

En İyi Kısa Animasyon

Bu dalda adayım kesinlikle Madagascar. İnanılmaz beğendim. Fakat sempatikliğiyle The Gruffaloyada  The Lost Thing’in de ödüle yakın olduğunu söyleyebilirim.

Day & Night (2010): Teddy Newton
The Gruffalo (2009) (TV): Jakob Schuh, Max Lang
Let’s Pollute (2009): Geefwee Boedoe
The Lost Thing (2010): Shaun Tan, Andrew Ruhemann —————————– xxx
Madagascar, a Journey Diary (2010): Bastien Dubois 

En İyi Belgesel (Uzun)
Exit through the Gift Shop
Gasland
Inside Job —————————– xxx
Restrepo
Waste Land

En İyi Belgesel (Kısa)
Killing in the Name
Poster Girl —————————– xxx
Strangers No More
Sun Come Up
The Warriors of Qiugang

En İyi Sanat Yönetimi
Alice in Wonderland, Robert Stromberg, Karen O’Hara —————————– xxx
Harry Potter and the Deathly Hallows Part 1, Stuart Craig, Stephenie McMillan
Inception, Guy Hendrix Dyas, Larry Dias ve Doug Mowat
The King’s Speech, Eve Stewart, Judy Farr
True Grit, Jess Gonchor, Nancy Haigh

En İyi Kostüm
Alice in Wonderland, Colleen Atwood —————————– xxx
I Am Love, Antonella Cannarozzi
The King’s Speech, Jenny Beavan
The Tempest, Sandy Powell
True Grit, Mary Zophres

En İyi Makyaj
Barney’s Version, Adrien Morot
The Way Back, Edouard F. Henriques, Gregory Funk ve Yolanda Toussieng 
The Wolfman, Rick Baker ve Dave Elsey —————————– xxx

En İyi Şarkı
Coming Home – Country Strong
I See the Light – Tangled
If I Rise – 127 Hours —————————– xxx
We Belong Together – Toy Story 3 

En İyi Görsel Efekt
Alice in Wonderland, Ken Ralston, David Schaub, Carey Villegas ve Sean Phillips
Harry Potter and the Deathly Hallows Part 1 Tim Burke, John Richardson, Christian Manz ve Nicolas Aithadi
Hereafter, Michael Owens, Bryan Grill, Stephan Trojanski ve Joe Farrell
Inception, Paul Franklin, Chris Corbould, Andrew Lockley ve Peter Bebb —————————– xxx
Iron Man 2, Janek Sirrs, Ben Snow, Ged Wright ve Daniel Sudick

En İyi Ses
Inception, Richard King —————————– xxx
Toy Story 3, Tom Myers ve Michael Silvers
Tron: Legacy, Gwendolyn Yates Whittle ve Addison Teague
True Grit, Skip Lievsay ve Craig Berkey
Unstoppable, Mark P. Stoeckinger

En İyi Ses Miksaj
Inception, Lora Hirschberg, Gary A. Rizzo ve Ed Novick —————————– xxx
The King’s Speech, Paul Hamblin, Martin Jensen ve John Midgley
Salt, Jeffrey J. Haboush, Greg P. Russell, Scott Millan ve William Sarokin
The Social Network, Ren Klyce, David Parker, Michael Semanick ve Mark Weingarten
True Grit , Skip Lievsay, Craig Berkey, Greg Orloff ve Peter F. Kurland

En İyi Kısa Film

The Confession (2010/IV): Tanel Toom
The Crush (2009): Michael Creagh
God of Love (2010): Luke Matheny —————————– xxx
Na Wewe (2010): Ivan Goldschmidt
Wish 143 (2009): Ian Barnes, Samantha Waite


 

Gerçeğin Parçaları -Winter’s Bone

Gerçeğin Parçaları -Winter’s Bone

  • Tür : Fantastik / Gerilim / Dram /
  • Yönetmen : Debra Granik  /
  • Yapım : 2010, ABD /
  • Süre: 100 dk. /
  • Oyuncular: Jennifer Lawrence (Ree Dolly) , John Hawkes (Teardrop) ,Kevin Breznahan (Little Arthur) , Dale Dickey (Merab) ,Garret Dillahunt (Sheriff Baskin) /

Alabama’nın küçük bir kasabasında hayatını sürdürmeye çalışan 17 yaşındaki Ree Dolly (Jennifer Lawrence), kendisinden yaşça küçük iki kardeşine ve hasta annelerine bakmak zorundadır. Ruhsal bir çöküntü içinde olan annesinin o hale gelmesinde uyuşturucu bağımlısı babasının rolü çok büyüktür.

Methamphetamin bağımlısı olan babası onları terk etmiştir. Ama Ree onu bulmaya ve ailesini yeniden bir araya getirmeye karar verir.”

2006 yılında yayımlanmış olan aynı isimli romandan uyarlanan film, görüntüleriyle oldukça doyurucu. Hikaye mükemmel bir gerçekçilikle izleyiciye yansıtılıyor. Konu insanın içine işleyen bir hızla ilerliyor. 1990 doğumlu oyuncu Jennifer Lawrence, o kadar olması gerektiği gibi oynuyor ki, hayran olmamak mümkün değil.

Karakterlerin kostümleri, mekanlar, müzikler Amerika’daki bir başka yaşam tarzına götürüyor bizi. Bu yaşam tarzında gelirleri düşük, hayatları acı dolu insanların bulunduğu bir kasabaya gidiyoruz. Tüm olan biteni o kadar hissettiriyor ki, karakterlerin yanlarına gidip yardımcı olmak istiyorsunuz. Bu müthiş işin, 83.oscar ödüllerinde en iyi film dahil 4 dalda aday olmasına şaşmamak lazım.

Filmi sindire sindire izlemenizi tavsiye ederim.

Sihirbaz – The Illusionist

Sihirbaz – The Illusionist

  • Tür : Animasyon /
  • Yönetmen : Sylvain Chomet /
  • Yapım : 2010, Fransa, İngiltere /
  • Süre: 90dk /

“Efsanevi Fransız mim ustası, yönetmen ve oyuncu Jacques Tati, ölümünden yıllar sonra beyazperdede yeniden can buluyor, ama bu kez çizgi film haliyle.

Belleville’de Randevu filminin yönetmeni Sylvain Chomet’nin uyarladığı ve Berlin Film Festivali’nde dünya prömiyeri yapılan Sihirbaz, Tati’nin 1956’da büyük kızına bir mektup formunda yazdığı, çekilmemiş bir senaryosundan esinlenerek sinemaya kazandırılan bir canlandırma film.

Meşhur Sihirbaz, bu sahne sanatının nesli tükenmekte olan son temsilcilerindendir. İskoçya’da bir köy barında sanatını icra ederken Alice adında masum bir kızla tanışır ve ikisinin de hayatı değişir. Sahnede onu izleyen Alice, yaptıklarının gerçek sihir olduğunu sanarak kahramanımıza hayran kalır.

Çizginin gücüne hayran olmamak elde değil. Hele de “Sihirbaz”ı izledikten sonra. Bir sihirbazın,gösteri yaptığı küçük kasabada tanıştığı küçük kızın hayatına girmesiyle değişen yaşamını konu alan filmde, caddeler, sokaklar, manzara müthiş bir detaycılıkla oluşturulmuş. Tüm filmi ağzım açık, hayran hayran izledim.

Çok büyük bir emeğin sonucu olan bu karikatür-çizgi- animasyonu mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.

Zeynep

Sayılarla Oscar Ödülleri

Sayılarla Oscar Ödülleri

Oscar ödül töreni yaklaşmışken, törenle ilgili biraz bilgi toplayayım dedim. İşte sayılarla Oscar ödül törenleri:

  • İlk Akademi Ödülleri’ne konuk olarak gitmek isteyenlerin verdikleri ücret 5Dolardır.
  • Akademi Ödülleri canlı yayın sırasında 1.500.000dolar reklam bedeli istemektedir.
  • Ödül kazanan bir sanatçının yapabileceği maksimum konuşma süresi 45 sn’dir.
  • Ödül kazandıktan sonra kariyerinde düşüş yaşayan oyuncuların yüzdesi %21‘dir.
  • Bugüne kadar en çok ödül kazanan kişi, 26 ödül ile Walt Disney.
  • 7 film hem en iyi erkek, hem en iyi kadın oyuncu ödülü almıştır.
  • En iyi kadın oyuncu ödülü alma yaşı ortalama 36, en iyi erkek oyuncu ödülü alma yaşı ortalama 44‘tür.
  • Oscar kategori sayısı 24‘tür.
  • Her bir Oscar heykelciği 500 dolara malolmaktadır.
  • Oscar kazandıktan kısa süre sonra doğal yollarla ölenlerin oranı %5’tir.
  • Oscar ödülü kazanan en yaşlı isim, “Driving Miss Daisy” filmindeki rolüyle 81 yaşında ödülü alan Jessica Tandy’dir. (1990)
  • Oscar ödülü kazanan en genç oyuncu, “Paper Moon”daki rolüyle 10 yaşında ödül alan Tatum O’Neal’dir. (1974)
  • Oscar heykelciğinin boyu 34cm, ağırlığı 3.85 kg’dır.
  • Oscar ödül töreni ilk kez 1930‘da radyodan canlı , 1953‘te siyah beyaz Tv yayınında, 1966‘da ise renki Tv’da yayınlanmıştır.
  • 14 adaylıkla en çok dalda aday gösterilen iki film var: Titanic ve All About Eve.
  • 2 sessiz film, en iyi film seçildi: Wings ve Sunrise.
  • En iyi film ödülü kazanan süresi en kısa film: 90dk ile Marty.
  • En iyi film ödülü kazanan süresi en uzun film: 234dk ile Gone With The Wind.

kaynak: digiturk dergi, cnbc-e oscar

Törenin Adı Neden “Oscar”?

Törenin Adı Neden “Oscar”?

Heykele “Oscar” ismi verilmesi ile ilgili çeşitli rivayetler var. En yaygın olanı şu:Akademinin yönetici sekreteri Margaret Herrick ,1931’de ilk gördüğü anda heykelin Oscar Amca’sına ne kadar benzediğinden söz eder. O sırada odada bulunan köşe yazarı Sidney Skolsky ertesi günkü köşesinde bu olaydan “Çalışanlar bu ünlü heykele büyük bir şevkatle ‘Oscar’ diye sesleniyorlar” diye bahsedince olanlar olur ve o günden sonra Oscar ismi yerleşir. 1939’da Akademi de Oscar ismini tesciller.

kaynak: digiturk dergi