” Bu güçlü ve şimdiye dek belki de binlerce kez sahnelenmiş oyun, bir tragedya. Ancak biz yolculuğumuza, Lear’ın ve çevresindekilerin hikâyesini; Lear’a en yakın kişi olan, bütün gerçekleri ve fikrini hiç çekinmeden dillendirebilen, fakat her nasılsa oyunun bir yerinde kaybolan ve bir daha adı bile geçmeyen, Soytarı’nın gözünden başladık. Oyunun o bilinmedik anında kaybolan Soytarı, yanına aldığı bu hikâyeyi, başka soytarılarla yeniden anlatmayı seçse; Lear’ın yaşadıklarını, hem de kendi gözünden paylaşmayı tercih etse, ortaya ne çıkardı. Bu nedenle oyunu grotesk dille yeniden yaratmak ve seyirciyle ‘soytarıca’ bir Lear hikayesini paylaşmak istedik. Groteskin o acıtıcı gerçekliğiyle baş başa kalmak! Jan Kott, Çağdaşımız Shakespeare adlı kitabında şöyle der: ‘Tragedya rahiplerin, grotesk soytarıların tiyatrosudur.’ Belki de yapmaya çalıştığımızı en iyi özetleyen sözleri de buradan yola çıkarak dillendirebiliriz: ‘Biz, Kral Lear’ı rahiplerden çalıp, soytarılara teslim ettik! “
Yiğit Sertdemir ile tanışmam pek keyifli değildi. Benim yalnızca ilk yarısına dayanabildiğim fakat o senenin önemli ödüllerine aday gösterilen “Leonce ile Lena” oyununda yönetmen ve oyuncuydu. Sonrasında hiç bir oyununu izlemedim.
İKSV geçtiğimiz seneki 19.Uluslararası Tiyatro Festivali’nde 450. doğum yılı sebebiyle Shakespeare oyunlarına yer vermişti. Festival için Sertdemir’den de oyun istenmiş ve ortaya Altıdan Sonra Tiyatro ve Pangar Tiyatro ortak yapımı “Soytarım Lear” çıkmış. Meşhur “Kral Lear” tragedyasını soytarılara anlattırıp çok daha grotesk ve karanlık bir hale getirirken, aynı zamanda soytarıların hareketli ve çılgın enerjisini sahneye taşımak istemiş. Yiğit Sertdemir ile ikinci karşılaşmam işte bu oyun ile oldu.
Hiç kimsenin gerçekçi davranmadığı sarayda tüm doğruları dile getiren, tiyatro literatürünün en ünlü soytarısından yola çıkarak hikayeyi soytarılara anlattırmak oldukça zekice bir fikir. Şenlikli soytarıların giriş sahnesinde postere yaptıkları sprey çizimin sonrasında kızlar tarafından posterin (ülkenin) aç kurtlar gibi bölüşülmesi son dönemde izlediğim en etkileyici açılışlardan. Fakat böylesine iyi bir açılışa rağmen bu mükemmel fikrin ve castın çok daha iyi yorumlanabileceğini düşünüp durdum oyunun devamında.
Çoğu kişinin pek beğendiği sahne tasarımını yetersiz, kostümleri ise gereksiz bulduğumu öncelikle belirtmek isterim. Çok beğendiğim maskeler haricinde kostümlerin göz yormaktan başka bir amaca hizmet etmediğini düşünüyorum. Keşke bu denli alternatif bir yoruma yakışacak, daha sade ama etkili kostümler olsaydı ve maskeler çok daha ön planda kalsaydı. Zira yenilikçi fikirlere bu denli uyum sağlayan bir ekibin çok daha sade kıyafetler ile çok daha yoğun ve yüksek performanslar sergileyebileceğini düşünüyorum. Her ne kadar grotesk ve şatafatlı bir iş yaratılmaya çalışsa da bazen “less is more (az çoktur) ” istenileni daha iyi verebilir ve soytarılık kıyafetlerle değil oyunculuklarla canlandırılabilirdi.
Ayrıca kısa ve vurucu bir anlatım yerine uzun tutulan metini çok yorucu buldum. Yaklaşık 3 saat süren oyun keşke daha kısa tutulan iki perde olarak tasarlansaydı da, bu denli anlamsız ve zorlama görünen soytarı hallerine ve kostümlerine gerek kalmasaydı. Oldukça dokunaklı olması planlanan finalin duygusunu bir miktar kaybetmesi ve soytarılıkların zaman zaman sıkıcı hale gelmesi bu uzun tutulan süreyle doğru orantılıydı.
Son olarak soytarının krala dönüştüğü değil de kralın soytarıya dönüştüğü bir versiyonun çok daha etkileyici olduğunu düşündüğümü ekleyerek; oyuncuların tercih edilen bu versiyonda ellerinden gelenin en iyisini yaptığını, müziklerin sanki bir diğer oyuncuymuşcasına uyumlu eşlik ettiğini ve ışık düzeninin de oldukça başarılı olduğunu hakkıya hakkını teslim etmek adına belirtmeliyim. Tüm eleştirilerime rağmen yine de izlemesi keyifli bir iş çıkardıklarını belirtip, tiyatroda parlak fikirleri merak edenlerin umut vaad eden bu oyunu izlemesini tavsiye ederim.
Büyük Ev Abluka’dan konser davetiyesi Ekim’de geldi. Gelir gelmez benim gibi grubun sevenlerinden bir arkadaşımla biletlerimi aldık. Büyük bir heyecanla konseri bekliyorduk ki, arkadaşımın gelemeyeceğini öğrendim. Bir iki arkadaşıma sordum, benimle gelecek kimseyi bulamadım. Yalnız konser nasıl ola ki dedim, inat ettim gittim. İyi ki gitmişim!
Aşağıda önce konserin hikayesini, sonra da Büyük Ev Abluka’da grubu hakkında (olabildiğince) detaylı bilgiyi yazdım. İyi okumalar,
21 Aralık 2012 – Büyük Ev Ablukada – Full Faça Albüm Lansman Konseri – Maslak Refresh the Venue
httpv://www.youtube.com/watch?v=qmkHJilmqso
Maslak Refresh the Venue’deki konser alanı dopdoluydu. Yalnız olmanın avantajıyla en önlere kadar ilerledim. O sırada bir mail geldi. Bir de baktım ki Büyük Ev Ablukada’dan… Konseri canlı olarak web sitelerinden yayınladıklarının haberini veriyorlardı. (ki 32bin kişi canlı izlemiş!) Süpermiş dedim.Önümdeki kız, arkadaşını aradı, inatla kameraları bulup ona el sallamaya çalıştı. Olmadı.
Yukarıdaki konser davetiyesi videosunda bahsettikleri gibi tam 10’da başladı konser. Klasik albüm lansman konserlerinden farklı olarak hep bir ağızdan şarkılara eşlik etmeye başladık. Zira albüm, grubun senelerdir canlı performanslarında sergiledikleri şarkılarından oluşuyordu ve sıkı takipçi dinleyiciler olarak tüm şarkılara çok hakimdik.
Aslında albümü ilk yayınlamaya başladıklarında tüm takipçileri gibi ben de ‘canlı performansları gibi olmamış’ ‘bu düzenlemeleri sevmedim’ gibi homurdanmalar yaptım fakat konserde canlı canlı dinleyince beğenmemek mümkün değildi.
İlk parçadan itibaren herkes olayın tadını çıkarmaya çalışıyordu. Sitelerinde yayınladıkları albüm düzenlemesi ile parçaları seslendirdiler. Konserin en akılda kalan anları ise Canavar Banavar’a siyah bir sütyen atılması ve kendisinin tek elle sütyeni havada kapması, Omçelik’in 3 erkek dansçı ile yaptığı Miami performansı, Yine Canavar Banavar’ın Lililerle’yi Sözlerimi Geri Alamam ile birleştirmesi ve Ne Var Ne Yok şarkısında aşağıdaki videoda görebileceğiniz atraksiyonlardı.
httpv://www.youtube.com/watch?v=6W_z_a44Ieg
Biraz sonra grubu anlatırken bahsedeceğim Afordisman Salihins’in ışık-sahne uzmanlığı konserde kendini göstermişti. Uzun zamandır izlediğim en güzel ışık düzeniydi. Ayrıca salonun ses düzeni mükemmeldi. Konserin keyfini çok yukarılara taşıdı.
Büyük Ev Ablukada Ne Ola Ki?
İsmini İkinci Yeni Edebiyat akımının önemli şairlerinden Turgut Uyar’ın şiirinden alan Büyük Ev Ablukada grubu 2008 yılında Canavar Banavar ve Afordisman Salihins tarafından kuruldu. Takma isimleriyle ve röportaj vermemeleriyle dikkat çeken grup, konser performansları ve internette yayınladıkları videolarıyla tanınmaya başladı. Üniversite yıllarından beri müzikle ilgilenen ve “Birkaç arkadaş kafamıza göre müzik yapıyoruz” diyerek yaptıkları müziği tanımlayan grup, ‘Olmadı Kaçarız’, ‘Ay Şuram Ağrıyo’ isimli konserleriyle dinleyici kitlelerini arttırdılar. Sitelerine üye olan dinleyicilerine konser tanıtımlarını sesli kayıtlar veya videolarla gönderen grubun müzik tarzı alternatif rock, indie, grunge gibi tanımlanabilir.
?Büyük Ev Ablukada, 2000?li yılların hepimize yaptığı kıyaktan faydalanıp internet?e koyduğu şarkılarla insanlara ulaştı.Yılllar içinde bi şekilde Büyük Ev Ablukada?yı bilen bildi, duyan duydu, seven sevdi, sevmeyen sevmedi illa ki. Canavar Banavar ve Afordisman Salihins Cihangir?de bir evde halının üstünde bağdaş kurarak başladıkları bu macera şimdi şaşırarak artan bir heyecanla devam ediyor. İkili akustik olarak yaptıkları şarkıları elektrikli bi şekilde çalmak için bir gruba dönüştü. Orada burada bir yerlerde çalmaya başladılar.. Evde başlayan bu macera şimdi kendi stüdyolarında devam ediyor. Bu yaz kendi plak şirketleri Olmadı Kaçarız?ı kurdular ve ilk allbümlerini kaydettiler. Bundan sonra kendi kayıtlarını yayınlayıp kendi konserlerini düzenlemek gibi bi fikre kapıldılar. Bugüne kadar albümü olmayan grup olarak karizma yapan grup, albüm fikri konusunda artık ? ne fark eder ki moruk ?? aşamasında. ?Nasılsa internetten beleş bi şekilde dinlenilmeye devam edilicek bari pikapta da çalsın bu şarkılar? şımarıklığı grubun yeni coolluk felsefesi. 21 aralık 2012?de Maslak Refresh The Venue?de Dünyanın Son Konseriyle hayal ettikleri bu dönem başlıyor.? (kaynak:radyoeksen)
İlk albümleri Full Faça grubun internet sitesi buyukevablukada.com adresinden dinlenebiliyor ve CD ya da Plak olarak sipariş verilebiliyor. Ben heyecanla kargoyu bekliyorum.
Grup Üyeleri
Ses teli ve gitarda : Canavar Banavar / Bartu Küçükçağlayan
Bartu Küçükçağlayan’ı ilk olarak Çoğunluk filminde tanıdım. Av Mevsimi‘ndeki kısacık rolünde ise bayılmıştım. Aslında Binbir Gece’de izlemişliğimiz varmış ama çok sonra farkettim. 1983 doğumlu, İstanbul Devlet Konservatuarı mezunu ve Çoğunluk ile Altın Portakal’da En İyi Erkek Oyuncu, Altın Kelebek Ödüllerinde En İyi Komedi Oyuncusu, Afife Tiyatro Ödüllerinde Kumarbazın Seçimi ile Tiyatroda Yeni Kuşak Özel Ödülü başta olmak üzere birçok ödülü olan oyuncu, Tiyatro Krek’te Berkun Oya yönetiminde oynadığı oyunlar ile tiyatro camiasında, ünlü TV dizisi Yalan Dünya’da oynadığı Orçun karekteri ileyse tüm halk tarafından beğeni toplamakta.
Büyük Ev Ablukada da ise gitarının ve sesinin dışında cool tavırları ve esprili sohbetleriyle beğenilmektedir.
Ses teli, gitar, klavye ve bazen davulda: Afordisman Salihins / Cem Yılmazer
1977 doğumlu, MSÜ Sahne Tasarımı bölümü mezunu Cem Yılmazer’i Büyük Ev Ablukada ile tanıdım sanıyordum. Oysaki çok beğendiğim bir çok oyunun ışık ve dekorlarını kendisinin yaptığını öğrendim. (Örneğin; Van Gogh, Şark Dişçisi, Karatavuk..)
Grubun kurucularından ama pek konuşmayanlarından. (Bir de gözleri pek gözel =))
httpv://www.youtube.com/watch?v=TcSfp8wG16I
Gitar : Ben Tek Siz Hepiniz / ?
Kendisinin Eskişehir doğumlu, İstanbul’da yaşayan bir mimar olduğuna dair bilgiler var ekşide ama… Başka bir bilgi bulamadım…
Bass : Bariton / ?
Valla ne bir bilgi ne bir tek resim yok kendisine ait. Bulan olursa paylaşsın =) Bas gitar çalıyor kendisi.
Klavye ve ses : Omçelik / Onur Ünsal
1985 doğumlu İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı mezunu oyuncu ilk olarak Eğreti Gelin filmindeki başrolü ile tanındı. Ben ise kendisini Oyun Atölyesi’ndeki Testosteron ve Antonius ile Kleopatra oyunlarından biliyorum.
Gruptaki Miami performansı ile bir fenomen haline gelmiş oyuncunun konserdeki dans edişine hayran kaldım. Videoya alamadığım için çok üzüldüm zira tarif etmem imkansız. Nasıl bir enerjisi var anlatamam. Bir sonraki sefere kesin kayıttayım. (Bu twitter adresi. )
Davul: Gelicem Nerdesin / Alican Tezer
Aynı zamanda grafiker olan baterist Ayyuka ve Athena gruplarıyla vakti zamanında müzik yapmış.
1978 doğumlu oyuncu, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü mezunu. Birçok film, tiyatro oyunu ve dizide rol alan oyuncu şu sıralar Muhteşem Yüzyıl’daki Pargalı İbrahim Paşa karakteri ile ses getirmekte.
(Son konserde gözükmeyen oyuncu, gruptan ayrıldı mı bilemiyorum. ?)
httpv://www.youtube.com/watch?v=C_US0jNlSxw
Ses : Galvaniz gelbiraz / ?
Grubun tek kadın üyesi olan solist, Çıldırmıycam parçasının da bestecisiymiş.
httpv://www.youtube.com/watch?v=a4jjzOrSPmw
Bazen ver bi laf bazen ver bi ses : Baksen Oyalama / Berkun Oya
Kaç işi yapabiliyor bilmiyorum. Yazar, yönetmen, oyuncu..Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü mezunu. Krek Tiyatro Topluluğunun kurucusu. Kuruluşundan itibaren onun yazdığı yönettiği oyunları oynuyorlar. Bir dönem televizyon programları yapmış, belgesel çekmiş. Yönetmeni olduğu İyi Seneler Londra isimli filmi birçok ödül almış. Radikalde köşe yazarı. TV dizilerinde senarist….
Büyük Ev Ablukada’da konser davetiyelerini seslendiriyor, şarkılarda “Şa lalala” bölümlerinde öne çıkıyor ve konser kapanışlarını yapıyor.
Çok acayip bir adam. Kafası başka. Takipçisiyim.
Son olarak grup ilginizi çektiyse aşağıda Radyo Eksen’de yaptıkları bir programın kaydı var. İzleyin/dinleyin derim. Bir de Turgut Uyar’ın şiirini merak edenler olursa diye onu da ekledim.
İyi dinlemeler,
httpv://www.youtube.com/watch?v=GWLfrI41stk
Büyük Ev Ablukada
…(ekmek vardı tereyağı vardı utanılacak bir şey yoktu
……bir şey daha yoktu ama kavrayamıyordum)
işte böyle olmak en iyisidir olmakların
bir küçük çocuğu tuttum otobüsten indirdim
……(indirmiştim
……yok olan önemli bir şeydi allah kahretsin)
tüm kavgasız tüm duruk tüm başıboş
üç sayı kötü bir sayı iyi şiir dinledim
çıkıp okudular durup dinledim
bitmeseydi daha dinlerdim kötü mötü
saat kaç diye sordular birisi beş yani dedi
……(ha kavgada ha aşkta
……bu gök bomboş ha kavgada ha aşkta)
göğe baktım yerli yerinde
haydutlar dalavereciler yerli yerinde
vurguncular hayınlar vurdumduymazlar öyle
iyi dedim içim rahatladı
düzen bozulmamış dedim sevindim
tenhaca bir bölgelerinden şehre girdim
……(ben herkese varım
……başka türlü olmuyor inanmayın)
bakın bu şehri ben kurdum ben büyüttüm ama sevemedim
……(ekmek vardı tereyağı vardı söylemiştim önemlidir
……utanılacak bir şey yoktu kime anlatmalıyım)
ben sevemezsem sevmek kimselerin elinden gelemez
bizi tutkulara çağırdı otobüse sosise buzdolabına
telefona sinemalara radyolara bir sürü kancık sevdalara
sürü sürü mutsuz alışkanlıklara
yalana dolana itliklere keten elbiselere
……(sonra karısı öldü o çocuğun
……yalnızdı güçsüzdü herkesler gibiydi
……kirlendi kötülendi sarhoşladı pis karılara dadandı
……anladık onu ölenden başkası kurtaramaz
……ölen de kurtarmamıştı)
bak ben seni nerenden kurtaracağım şaşacaksın
şimdi bu taşları biz çektik değil mi ocaklardan
bu asfaltı biz döktük biz onardık değil mi
bu yapıları on iki kat yapmak bizim aklımızdı
biz kurduk istersek umursamayız ya
……(abluka burada başlıyordu çünkü)
ekmek yiyelim tereyağı yiyelim çocuk büyütelim
sen beraber yatacağımız yatakları hazırla
sen bir onu yap yeter bak göreceksin.
“Tecrübesi, sezgileri ve takipçiliğiyle tüm teşkilatın ?Avcı? olarak bildiği Ferman (Şener Şen) ile yalnızca bakışlarıyla bile lakabının hakkını veren ?Deli? İdris (Cem Yılmaz) cinayet masasında görevli, baba-oğul kadar yakın iki polistir. Antropoloji mezunu, sessiz sakin Hasan (Okan Yalabık) ise bu ikiliye yeni katılmış bir ?Çömez?… Öldürülen genç bir kız onları uyuşturucu taciri Asit?le, Türkiye?nin en zengin adamlarından Battal Çolakzade?yle (Çetin Tekindor), kızın ağabeyleri Abbas, Vakkas ve daha birçok farklı insanla karşı karşıya getirecektir. Hayatını eşine adayan, onun hastalığıyla boğuşan Ferman, boşandığı eşi Asiye?ye (Melisa Sözen) tutkuyla bağlı İdris, yeni mezun ve bu dünyaya yabancı Hasan… Çözmeye çalıştıkları cinayet, bu üç polisin hayatını değiştirecektir.”
Her seferinde yazıyorum ama vallahi hislerim bu olduğundan: Ne olur abartılıp göklere çıkartılan bir Türk filmini çok başarılı bulayım. Ya bu kadar yürekten diliyorum, secret olsun, evrene enerji göndermek olsun hepsini yapıyorum ama sonu hep hüsran.
Şimdi diyeceksiniz ki “bu film de mi kötü be kardeşim?” Kötü değil. Bu kadar kaliteli oyuncuyu ve böyle bir yönetmeni senaryosuz koyun bir sete, yine izlenecek iş çıkar. Ama sorun tam da bu. Kadro süper, ekip süper ama ortada sanki bir kere yazılıp sonra hiç kontrol edilmemiş kötü bir senaryo var. Mantık hataları hat safhada. Seyriciye bu oyuncu kadrosu ile bu kadar çok şey vaadedip, sonra bu filmi ortaya çıkarmak ayıptır. Sonu ortasından belli, uzadıkça uzayan, hiçbir gerilim, polisiye v.s. bulamadığınız bir film olmuş.
Haklarını verelim.Filmin görüntü yönetimi başarılı. Sert ve net hatları çok güzel. Şener Şen o kadar sakin oynuyor ki, bir ara katil o diye düşündüm resmen. Cem Yılmaz çok çok başarılı. Fakat en başarılılar Çoğunluk’ta izleyip çok beğendiğim Bartu Küçükçağlayan ve Dot oyuncularından Rıza Kocaoğlu. Kesinlikle inanılmazlardı. Oyunculara denecek tek bir laf yok. Müziklerde çok iyi. Fakat yıllar önce Eşkiya, çok yıllar önce Muhsin Bey gibi filmleri çeken yönetmenin, şimdi çok daha iyi işler yapmasını beklerdim. O kadar saçma sahneler vardı ki spoiler olacak diye yazamıyorum. (Mesela o bileklere bakma olayı neydi yahu!!!? o el olmamış çok kötüydü! o polisler neydi öyle FBI gibi??)
Yani ne desem boş. Sinirlenip üzülüyorum şu potansiyellerin boşa harcanmasına. Türk filmleri hazır ivme kazanmışken hep ileri doğru gitsin istiyorum.