Yeni Sanat Mekanımız “Artİstanbul Feshane”

Yeni Sanat Mekanımız “Artİstanbul Feshane”

İBB Miras’ın 2022-2023 yılları arasında arasında gerçekleştirdiği restorasyon ve yeniden işlevlendirme çalışmalarının ardından İstanbul’un önemli endüstri mirası yapılarından Feshane-i Amire “Artİstanbul Feshane” adıyla açılmıştı. Henüz açılışındaki fotoğraflardan bile ilgimi çeken mekana gidebilmek ise”Ortadan Başlamak” adlı serginin 15 Ekim’e uzatılan kapanış tarihinden önce kısmet oldu. 

Açıkça söylemem gerekirse; değerli Renzo Piano’muzun uzuuun uzuun anlattığı süreçler ve yaklaşımlarla tasarladığı, Perşembeleri hariç öğrenciler için 120 TL giriş ücreti olan, mekansal organizasyonunu bir hayli tanımsız bulduğum İstanbul Modern’den hemen bir hafta sonra girişi ücretsiz olan bir belediye restorasyonunda bu kaliteyi görmek beni çok şaşırttı.

Öncelikle tramvay durağından, sahil araç yolundan veya iskeleden yaklaşımlar ve girişler, henüz bitmemiş olsa bile çok kolay ulaşılabilir, tanımlı ve işlevsel. Giriş ve yanındaki şık dükkanı, çok işlevli (ve bir hayli kullanıcısı da vardı) ve oldukça büyük kütüphanesi ve biraz karanlık bulsam da kafetaryası gerçekten iyi düzenlenmiş. Sergi mekanları ferah ve kapasitesi oldukça geniş. Alçıpanel blokların şimdiden oldukça yıpranmış hallerine bakılırsa bu sergi için olan düzenin geçici veya deneme olduğunu söyleyebiliriz. Alanın her sergide farklı ihtimallere açık olabilecek daha esnek mekanlar yaratmak için de potansiyeli oldukça fazla. Ayrıca Haliç kıyısı tarafında kalan meydan ise sanıyorum zamanla oturacaktır.

Emeği geçen tüm İBB Miras ekibini canı gönülden tebrik edip kutlamak lazım. İstanbullulara gayet çağdaş ve dünya standartlarında bir alan kazandırmışlar.

Genelde her şey gerçekten ideal kalitade fakat yetkililere ulaşmasını istediğim bir kaç şikayetim/önerim olacak. Birincisi, bu kadar kapsamlı ve kalabalık bir sergiye ait bir katalog ve/ya broşürü, dijital veya basılı bulamıyor oluşumuz. Ben hem gitmeden hem de gittikten sonra ilgimi çeken şeyleri tekrar okumayı, bazı eserlerin bilgilerine tekrar bakmayı severim. Sergideki halihazırda olan bilgileri içeren basit bir web sitesi bile iş görecektir diye düşünüyorum.

İkincisi, sergideki eser künyelerinin öncelikle çok kalitesiz oluşu, sonra çoğunlukla gelişigüzel ve hatta kötü seçilmiş yerlerde bulunmaları (her yer kolon doluyken yere koymak neden?) ve son olarak hiç bir standardının olmaması (kimin malzeme bilgisi yok, kiminde yıl, kiminde eser adı…) serginin deneyim zevkini bir hayli kısıtlıyor.

Son olarak bazı sanatçılara ayrılmış bölümlerde o sanatçılara ait kısa özgeçmiş ve eser bilgileri yer alırken, bazılarında sadece isim yazılıp geçilmesi gibi yine gelişigüzel bazı uygulamalar kafa karıştırıcıydı.

 Tüm bunların sonraki sergide toparlanacağını umarak bu sergide keşfettiğim ve beğendiğim bazı sanatçılardan bahsetmek isterim.

Sergide Sezai Özdemir‘in 8-9 eserinin sergilendiği bir kısım vardı. Ben mutlaka kendisinin eserleriyle karşılaşmışımdır ama ilk defa bu kadar ilgimi çekti. 1990 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü’nden mezun olan sanatçı, neredeyse vefat ettiği 2018 yılına kadar üretmiş. Çok şaşırtıcı bir biçimde internette eserlerinin çok az bir kısmı bulunabiliyor. Genelde online bulabildiğim için sergilerde hızlıca hatırlamak için resim ve künyeleri çekerim. Bu sefer iyi ki bolca çekmişim dedim. Neden eserlerinin sergilenmediğini merak ettim açıkçası. Kendine has bir dili olan sanatçının hem kompozisyonları hem yarattığı ortam hem de ışık kullanımında insanı içine çeken, baktıkça sorgulatan bir yan var.

Sergide ismini not edip internette hakkında çok bilgi bulamayınca kutsal bilgi kaynağımıza yöneldim ve yıllar evvel karsi.com adresinde yapılmış bir söyleşinin linki gördüm. Sözlük yazarı, ileri görüşlü “selim isik”, sağolsun linkin bir zaman sonra çalışmayabileceğini ön görerek söyleşiyi kopyalamış. Oldukça uzun ve sözlükte büyük-küçük harfi olmadığından biraz okuması zor, o yüzden üşenmedim ayrı bi sayfaya bu söyleşiyi kopyaladım. Çektiğim resimleri ve internette bulabildiklerimi de orada paylaştım. Okumak isteyenler tıklayabilir.

Fotoğraf: Mimarca Sanat | Sezai Özdemir — Salacak Balıkçı Barınağo 2 – Çilingir Sofrasında Meşk (yılını not almamışım)

Fotoğraf: Mimarca Sanat | Zeycan Alkış – Hokkabaz – 150×200 cm – canvas üzerine karışık teknik

Eserlerini etkileyici bulduğum bir başka sanatçı ise Zeycan Alkış oldu. Resim bölümü mezunu olduğuna emin gibiydim fakat tekstil ve fotoğraf bölümlerinden mezunmuş. Tabi ki farklı sanatçıların atölyelerinde eğitimler de almış. Siyah beyaz ve incelikli desen çalışmaları gerçekten göz alıcıydı.

Ressam Mahir Güven‘in kırmızı ve mavi renkler ağırlıklı yaptığı kompozisyonların geçirgenliği, hem sergide hem internetteki web sitesinde incelediğim diğer eserlerini pek beğenemesem de “The Mountain at Night” adındaki eserindeki derinlikli mavi-yeşil-pembe renklerine baya sağlam vurulduğum Ahmet Merey ve 15x18cm gibi küçük boyutlu olmasına rağmen etkileyici nakış işleriyle Peyda Altaş diğer aklımda kalan isimler.

Vurucu renkleriyle sergide hemen dikkati çeken çalışmalardan bir diğeri ise Murat İrtem‘in Tepetaklak adlı çalışmasıydı. Yün liflerini yağlı boya resimlerindeki fırça gibi kullanarak yaptığı keçe çalışmalarında, kent yaşamını yükseklerden bizlere sunuyor. “Yüksek İrtifa” adını verdiği seriden eserlerde, farklı yüksekliklerdeki deneyimcilerin bulunuyor. Arka planda ise kent manzarası… 

Ayrıca sergide, araştırmalarımdan iç mimar olduğunu öğrendiğim Sonay Demirhan Demir ‘in “Bastırılmış Çığlık” adlı yağlı boya çalışmalarını da çok beğendim. Fakat şu internet çağında bu eserler ve sahipleri hakkında bu kadar bilgisiz kalmak gerçekten çok acayip. Maalesef kendisinin çalışmaları, yaklaşımı ile ilgili de pek bir şey öğrenemedim.

Bu noktada eserin kendisinden ne anladığımızın önemli olduğu düşünülebilir fakat ben o kadarla sınırlı kalmayı doğru bulmuyorum. “Sanatçı burada ne demek istemiş?” sorusunun cevabını da, sanatçının gelişimini de öğrenmeyi istiyorum. Ancak o zaman bir eseri içselleştirme yolculuğum tamamlanıyor sanki. Aksi durumda eserle karşılaştığım 10-15 dakika ve aklımda kaldığı bir kaç gün kadar etkisi oluyor.

—- —- –

15 Ekim’e kadar gidebilen herkese keyifli bir ziyaret dilerim. 

Yeni sergileri iple çekiyorum. 

Murat İrtem – Tepetaklak – 2015 – 121x97cm – Keçe