Vermeer Sanatçı Mıydı Yoksa Mucit Mi? : Tim’s Vermeer / Tim’in Vermeer’i

Vermeer Sanatçı Mıydı Yoksa Mucit Mi? : Tim’s Vermeer / Tim’in Vermeer’i

  • tims-vermeerYönetmen:  Teller
  • Tür: Belgesel
  • Yapım: 2013, ABD
  • Oyuncular: Tim Jenison, Penn Jillette, Martin Mull, Philip Steadman, David Hockney, Colin Blakemore
  • Süre: 80 dk

“Tim Jenison post-prodüksiyon ve grafik alanındaki bilgisayar programlarıyla tanınan bir mucit. Garip hobiler edinmek için hem zamanı hem de tutkusu var. Hobilerinin en sonuncusu belki de en tuhaf olanı: Hollandalı büyük ressam Johannes Vermeer. David Hockney ve Philip Steadman?ın Vermeer hakkındaki kitaplarını okuması, Tim?i, Vermeer?in resimlerini optik bir alet yardımıyla yaptığına iyiden iyiye ikna eder. Hattâ, hemen garajında basit bir mercek ve ayna düzeneği kurup, ilk denemelere de başlar. Hayatında hiç resim yapmamış olan Tim, bu aleti kullanarak Vermeer?in ?Müzik Dersi? isimli tablosunun tıpatıp aynısını yapabilecek midir gerçekten? Tim?in yakın arkadaşları olan Penn ve Teller?in her daim komik ve eğlenceli müdahaleleriyle, Tim?in bu inanılmaz eğlenceli, icat etme tutkusunun hiç eksik olmadığı, ilham verici hikayesini adeta bir sanat dedektifliği öyküsü gibi izliyoruz.”

Şimdi ilk cümle olarak festivallerde keşfettiğim belgeselleri öveceğim ve siz bıkacaksınız ama, diğer filmleri bir şekilde(!) bulup izleme şansımız oluyor ama belgeselleri festivaller dışında izleyebilmek çok zor. O nedenle yakalamak ve izlemek için büyük çaba sarf ediyorum ve sonunda çok önemli şeyler öğrenmiş olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Tim’s Vermeer’de bu filmlerden biri oldu.

vermeer-inci-küpeli-kızVermeer gündelik hayatı resmeden Hollandalı bir Barok ressam. 1632-1675 yılları arasında yaşayan, sayıca az ama detayı fazla tablolar yapan, tablolarındaki ışık kullanımı ile ün salan ressam, 1866 yılında tekrar keşfedildikten sonra ünlenir. Hollanda Altın Çağı’nın en ünlü ressamlarından kabul edilen Vermeer’in özellikle ressamlık kariyeri hakkında pek detaylı bilgi yoktur. Senede en fazla 3 eser ürettiği, yaşadığı dönemde kendi kasabası dışında tanınmadığı, kusursuz ışık ve boyutlarda resimler yapmasına karşın tablolarında hiç ön çalışma izinin olmadığı, “doğal lacivert” denilen o dönemin en pahalı boyalarından birini kullandığı ve tablolarından sadece 3 tanesine tarih attığı bildiğimiz konular.

Tim's Vermeer2Tim Jenison ise bir mucit. Vermeer’i araştırmayı bu kadar çok istemesinin bir çok nedeni var. Öncelikle ressamın bu denli başarılı oranlarda resmetmesi ve mükemmele yakın ışık kullanımı için eskiz yapmış olması gerektiği düşünülüyor. Fakat ne ressama ait eskizler bulunmuştur, ne de tablolarının altında bu izlere rastlanmıştır. Bu durum ressamın bir dahi olduğu ya da bir alet ile bu resimleri yapabildiğini akla getiriyor. Fakat bir alet kullanmış olacağı ihtimali daha ağır basıyor çünkü zaten çok fazla olmayan resimlerinin bir çoğunu aynı pencerenin önünde yaptığını görüyoruz. Bu yer seçiminin aletinin konumuyla alakalı olabileceğini düşündürüyor. Ayrıca film içinde izleyebileceğiniz bir çok ufak detay da Jenison’ı bu konuda araştırmaya itiyor.

İncelemelerini tamamlayan Jenison zaman içinde düşüncelerini destekleyecek aleti tasarlamaya çalışıyor. Başta basit bir mercek sistemi ile işe başlıyor ve yukarıda gördüğünüz fotoğrafı, hayatındaki ilk yağlı boya denemesinde, icat ettiği mercek sayesinde hiç taslak çizimi yapmadan birebir ölçülerde ve renklerde boyuyor.

tims-vermeer3Daha sonra yine yanda görülen kutu yöntemini mercek ile deniyor, fakat istediği sonucu alamıyor. Bir dizi denemeden sonra istediği aleti elde etmeyi başarıyor ve Vermeer’in Müzik Dersi isimli tablosunun tıpatıp aynısını yapmaya çalışıyor.

Philadelpia doğumlu, gösterileri Broadway’de sergilenen illüzyonist Teller’in yönetmenliğini yaptığı ilk uzun metraj çalışması olan Tim’s Vermeer işte bu tablonun aynısının yapılmaya çalışması ile birlikte Tim’in 6 yıllık Vermeer hikayesini anlatıyor. Bu zorlu çalışmayı izlerken bazen hayret ediyor, bazen gülümsüyorsunuz fakat belgesel bitiminde aklınızda bir çok soru oluyor. Benim aklımdakiler: Vermeer bir sanatçı mıydı, yoksa bir mucit mi? Bunu 1600lü yıllarda keşfeden Vermeer’in sırrını ancak 2000li yıllarda öğrenmemiz onu bir dahi yapar mı? Başka hangi ressamlar bu veya buna benzer yöntemler kullanmıştır?

tims-vermeer-4   tims-vermeer-6

 

 

 

Birer Günde Amsterdam – Rotterdam (Hollanda)

Birer Günde Amsterdam – Rotterdam (Hollanda)

Belçika’dan gittiğimiz iki günlük Paris macerasından sonra, bu defa yine Belçika’dan iki günlüğüne Amsterdam ve Rotterdam’a yola çıktık. Brüksel’den Amsterdam’a hızlı tren ile gittik. Oldukça erken saatte Amsterdam Merkez İstasyonu’na (1) vardık.

12.yy’da Amstel Irmağı kıyısında kurulan bir balıkçı köyüyken, şu anda Hollanda’nın başkenti ve kültürel-parasal yönden en önemli şehri Amsterdam. Çoğunluğu 17.yy’dan kalma kalma yapılarıyla Avrupa’nın en köklü kent dokularından birini barındıran şehir, iç içe geçmiş ay şeklindeki kanallarıyla ünlü.

amsterdam

İstasyondan çıktıktan sonra ilk iş olarak Amsterdam Şehir Kartı olan “I amsterdam City Card” alma noktasına gittik. Bu kart ile belirlenen sürede belirli yerlere ücretsiz girebiliyor, bazı yerlerde indirim alabiliyor ve ücretsiz ulaşım yapabiliyorsunuz.

Kartımızı aldıktan sonra, kanallarıyla meşhur şehirde hemen bir cruise gezisine katıldık. 100 Highlights Cruise adındaki tur normalde 26 Euro imiş fakat kartımız olduğu için ücretsiz katıldık. Kalkıştan (2) sonra ilk olarak Amsterdam’ın dışına, limanlara doğru hareket ettik, daha sonra tekrar Amsterdam’a giriş yaptık. Kanal gezisinde ünlü mimar Renzo Piano’nun binası Nemo Science Center ‘ı(3), Amsterdam kanallarını, kanalların kenarlarında bulunan ve yaklaşık bin adet olduğunu öğrendiğimiz kayık evleri ve ünlü binaları gördük. 

11-fresh-amsterdam
Amsterdam gezi rotası

Tur kalktığı yerde bizi bıraktı. Yürüyerek otelimiz Die Port Van Cleve(4)’e geldik. 1887’de yapılmış binada bulunan dört yıldızlı otelin konumu süperdi. Zaten hepi topu 1 gece kaldığımız ve geceliğine 2 kişilik oda için 100 Euro verdiğimiz otelin konforu çok iyiydi.

Otele eşyalarımızı bıraktıktan sonra yürüyerek Dam Meydanı(5)’na gittik. 100 metreye 200 metre genişliğindeki bu güzel meydanın batı kısmında 1655 yapımı Amsterdam Kraliyet Sarayı, ortasında ise 1956 yılında II. Dünya Savaşı’ndaki kurbanları anmak için beyaz taştan yapılmış Ulusal Anıt var.

dam amsterdam meydan
Dam Meydanı (5)

Meydanı geçtikten sonra kanalları ve köprüleriyle ünlü şehrin sokaklarında dolaştık ve Müze Meydanına ( Museumplein) (6) doğru yürüdük.

Amsterdam’ın ünlü müzeleri RijksmuseumVan Gogh Müzesi,  Stedelijk Müzesi ve Concertgebouw Konser Salonu‘nun bulunduğu bu meydana biz gittiğimiz sırada Rijksmuseum ve Stedelijk müzesi kapalıydı. O nedenle gezme şansımız olmadı.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA
Museumplein (6)

Van Gogh Müzesi’ni iseise tadını çıkara çıkara gezdik. Kısa ömrünün sadece 10 yılında eserler yapan sanatçıya ait en geniş koleksiyonu barındıran müzede ressamın; Patates Yiyenler, Sarı Ev, Günebakanlar tablolarını görüp inceledik. Şehir kartımız olduğu için 12,32 Euro ya gezdiğimiz sergiden sonra yine yürüyerek Müze Meydanı’na gittik.

Meşhur I Amsterdan yazısı önünde pozumuzu verdikten sonra Heineken Experience(7)’a doğru yürüdük. Kişi başı 11,25 Euro verip girdiğimiz Heineken binasında markanın hikayesini ve biranın yapılışını eğlenceli bir turla gezip öğrendik. Binanın içinde 4D film izledik, DJlik yaptık, fotoğraflar çekindik… Gerçekten eğlenceliydi. Sağolsunlar bir de iki birayı tura dahil edip ikram ediyorlardı. Bütün gün nedense aç bilaç dolaştığımız şehirde midemize ilk giren bu ikram biralar oldu. Tadı muazzamdı.

Heineken’den çıktıktan sonra tekrar Dam Meydanı(5)’na gidip meydandaki restoranlardan birinde karnımızı doyurduk. Saat geç olunca meşhur Red Light District(8)‘i görelim dedik. Hakikaten enteresan bir yer. Caddenin ışıklandırması gerçekten güzel ama insan vitrinlere bakınca feminizm damarı kabarıyor.

7_walk-the-red-light-district-at-night
Red Light District (8)

Vitrinlerde dans eden kadınlara üzülmekle, ağızları sulanarak bakan erkeklerden iğrenmek duyguları arasında gidip geldik bu sokakta. Hal böyle olunca çok fazla dolaşmadan, iyice de geç olan saat ve bastıran yorgunlukla otele döndük.

Red-Light-District.-Amsterdam-6
Red Light District (8)

Ertesi sabah erkenden kalkıp Rotterdam’a gitmek için tren istasyonuna(1) geri döndük.

Hollanda’nın güneybatısında bulunan ülkenin 2. şehri Rotterdam, Avrupa’nın en büyük limanına sahip. II.Dünya Savaşı’nda Alman hava güçleri tarafından neredeyse tamamı bombalanıp yerle bir edilen şehir, 1950’den 1970’e kadar yeniden inşa edilmiş.

rotterdam2
Rotterdam gezi rotası

Rotterdam ana tren istasyonuna(1) vardığımızda saat henüz erkendi. Açık bir yer bulup oturduk. Kahve içerek Turist Info’nun açılmasını bekledik. Kişi başı 9 Euro vererek ücretsiz ulaşım ve bazı yerlere indirimli giriş sağlayabileceğimiz 1 günlük Rotterdam Welcome Card aldık.

Daha sonra otobüs ile Rotterdam Hayvanat Bahçesi ( Blijdorp Zoo) (2)’ne gittik. 1857’de kurulmuş olan hayvanat bahçesi bir hayli büyük. İçinde envai çeşit hayvan türü, ayrıca oldukça büyük bir botanik bahçesi ve akvaryumu bulunuyor. Kişi başı 15 Euro’ya girdiğimiz bu büyük hayvanat bahçesini gezmemiz yaklaşık 3 saatimizi aldı.

blijdorp zoo
Blijdorp Zoo (2)

Daha sonra yine otobüsle merkeze döndük.  Kruisplein meydanından caddeye doğru biraz yürüyüp, bir an evvel Küp Evler (Kijk-Kubus)(3)’e gitmek istedik. Günlerdir gezdiğimizden yürümek için biraz yorgunduk, yine otobüsle gidelim dedik. Otobüse bindik fakat ring bir otobüsmüş, direk Küp Evler’e gideceğiz sandık ama yarım saatlik bir Rotterdam gezisi yaptıktan sonra ancak varabildik.

Mimar Piet Blom’un yaptığı evler, zemin seviyesinin üstünde, hatta altlarından yol geçiyor. Dışarıdan bakıldığında 45 derece eğik duran küpler , kentsel bir çatıda yaşamak prensibiyle yapılmış. Kişi başı 2 Euro’ya gezdiğimiz müze evin içi çok minik ve sıkışıktı. Fakat öğrendiğimize göre gayet yüksek kiralara alıcıları varmış.

küp evler 01
Kijk-Kubus(3)
küp evler 03
Kijk-Kubus(3)
küp evler 02
Kijk-Kubus(3)

Küp Evler’den sonra tekrar merkeze döndük, bir İtalyan lokantası bulduk ve pizza yeyip dinlendik. Yemekten sonra yürüyerek Euromast(4) adlı kuleye doğru yürüdük. Hugh Maskant tarafından tasarlanan Euromast, Rotterdam’ın en yüksek binası ve üstünde şehri seyredebileceğiniz bir seyir terası var. Aslında terasa çıkmak istiyorduk fakat sis olduğu için görebileceğimiz bir manzara yoktu, o nedenle çıkmadık.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA
Euromast (4)

Yürüyerek yolumuza devam ettik. Het Park’ın etrafından dolanırken suyun üzerinde olan New Ocean Paradise Hotel (5)’i gördük, sonra karşı kıyıdaki gökdelenleri ve Ben van Berkel tarafından tasarlanmış ünlü Erasmus Köprüsü(6)’nü görerek sahilden yürümeye devam ettik.

Rotterdam (1)
Erasmus Köprüsü(6)

Rotterdam’da sabah başlayan gezintimiz akşam tren saatimizin gelmesiyle son buldu. Zaten hafta içi olduğundan saat 5’ten sonra pek hayat kalmamıştı şehirde. Tekrar başlangıç noktamız olan tren istasyonuna(1) gittik ve Brüksel’e dönüş trenimize bindik.