4 f 2010 | Tiyatro
- Devlet Tiyatroları
- Yazan – Yöneten: Cüneyt Çalışkur
- Oyuncular: Uğur Polat, Çağ Çalışkur
“Nietzsche ?Sizi öldürmeyen şey güçlendirir!? diyor. Ben de oyunlarımda ?Sizi öldürmeyen şey sakat bırakır!? diyorum.
Cüneyt Çalışkur”
Oyunla ilgili tek bilgi yukarıdaki Cüneyt Çalışkur yorumuydu. Fakat arkadaşlarımdan “Ben Ruhi Bey Nasılım”‘daki performansıyla övgüler alan Uğur Polat’ı izleme hevesiyle, konuyu bilmemeyi göze alarak gittim oyuna. 1961 doğumlu oyuncu Uğur Polat’ı daha önce Yeditepe İstanbul dizisinde, sonrasında ise Devrim Arabaları ve Vali’de, son olarak Brokeback’li Buck Berry rolündeki müthiş performansıyla Yahşi Batı’da izlemiştim.
Kredi Kartı-Vak’aa tek perdelik bir oyun ama iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde parası olan bir adamın(Uğur Polat) bankalarla olan kredi kartı diyaloglarını izliyoruz. Bu bölümde oyuncuya radyo Dj’ini canlandıran Çağ Çalışkur, hem eleştirel söylemleri hem de müthiş sesiyle katılıyor. Yönetmen Cüneyt Çalışkur’un kızı olan Çağ Çalışkur’un oyunculuk performansı çok iyiydi, ama şarkıcılık performansı çok çok daha iyiydi.
İkinci bölümde ise 5 sene boyunca terapi görmüş, terapisti ise bir kitap çıkaran Bay C’nin(Uğur Polat) vakasını izliyoruz.
İki saatlik oyunda neredeyse hiç durmadan konuşan, bir insanda yüzlerce insanı mükemmel bir oyunculukla ortaya koyan Uğur Polat’a gerçekten bayıldım! Bu sezon izlediğim, tartışmasız en iyi oyundu.
Genelde tek kişilik oyunlarda, seyircinin aynı kişiye iki saat boyunca konsantre olması çok zordur, fakat neredeyse bitmesini hiç istemediğim bir oyundu. Finali gerçekten çok çarpıcıydı. Oyun bitiminde bu performansa karşılık saatlerce ayakta alkışlamak istedim ama tek bir selamdan sonra Uğur Polat yok oldu. (Kendisinin tüm oyunlarında huyunun bu olduğu sonradan öğrendim.)
Sahne kesinlikle çok etkileyiciydi. Dekoru tasarlayan Efer Tunç’u da alkışlamak gerekir.
Oyunda tek sorun ince uzun salonda sahneyi görmenin güçlüğüydü. 3.sırada olmamıza rağmen öndeki 2 sıradaki seyirciler sahneyi engelliyordu. Arka sıradakiler eminim daha çok zorlanmıştır.
Oyunu, Devlet Tiyatroları’nın Üsküdar Tekel sahnesinde izledim. Sahne, Tekel Müzesi içerisinde yer alıyor. Müzenin doğal yapısına zarar vermeden, aynı doku içerisinde bütünlüğü sağlanarak oluşturulan salon; her türden tiyatro eseri ve özellikle deneysel tiyatro çalışmaları için kullanılabilecek şekilde tasarlanmış. Taş duvarlar aynen korunmuş, tiyatronun salonunda da aynı duvarlar devam ediyor. Oldukça etkileyici buldum binayı, oyun izlemeyecekseniz bile, yolunuz düşerse içeriye bir bakmanızı tavsiye ederim. Sahne Üsküdar sahil yolu üzerinde.
20 f 2010 | Tiyatro
- Şehir Tiyatroları
- Yazan : Fitzgerald Kusz
- Yöneten: Hülya Karakaş
- Oyuncular : Güzin Özyağcılar, Hale Akınlı, Hülya Karakaş, Neslihan Ayşe Öztürk, Süeda Çil
Dullar, ünlü ve ünsüz tüm dulların yaşadıklarını kâh güldüren kâh hüzünlendiren bir şekilde ele alan bir buçuk saatlik bir revü. (Revü nedir? Revü; güncel espriler, skeçler ve monologlara yer veren hafif ve eğlendirici sahne gösterisidir. Kökeni ortaçağ Fransız Sokak gösterilerine dayanmakla birlikte bugünkü hâlini 19. yüzyılda almıştır. Paris’te birçok yıldızın sahne aldığı Folies Bergère’de gelişmiştir.)
Keyifli zaman geçirmek, dünyaya biraz da dulların gözünden bakmak için gidilip izlenebilecek bir oyun. Oyunculuklar ve sahne-kostüm kullanımını oldukça yaratıcı ve başarılı buldum. Bürünülen ünlü dul karakterlerin (Yoko Ono. Ya Jackie Onassis, Margot Honecker, Elfriede Blauensteiner… vb) taklitleri de çok çok başarılı ve etkileyiciydi.
“Ünlü ve ünsüz dul kadınların DULLUK üzerine hikâyelerini eğlenceli bir şekilde anlattıkları, “Dul” olmanın nasıl bir durum olduğunu sorguladıkları oyun… Sözün özü; Fitzgerald Kuzs’un yazdığı, Sibel Arslan Yeşilay’ın Türkçeleştirdiği “DULLAR” keyifli bir revü…“
27 f 2010 | Tiyatro
- Şehir Tiyatroları
- Yönetmen: Burteçin Zoga
- Yazan: Güner Sümer
- Oyuncular: Gün KOPER, Gürol GÜNGÖR, Demet BOZYAKA, Berrin KOPER, Aziz SARVAN, Selin İŞCAN, Perihan SAVAŞ, Uğurtan ATAKAN, Ahmet ÖZARSLAN, Çağlar POLAT, Yılmaz MEYDANERİ, Enes MAZAK
Şehir Tiyatrolarının bu sezon izlediğim en başarısız oyunlarından biriydi. Oyun konusuyla, sahnesiyle, oyunculuklarıyla tam bir Yeşilcam-Türk filmi uyarlaması idi. Başına her türlü felaket gelen aile, aile babası kavramı, kavuşamayan âşıklar, namus gibi birçok konuyu ele almış fakat 2saat 45 dakika boyunca hiç “iyi” birşeyin olmadığı oyunu sıkılmadan izlemek imkânsızdı gerçekten. Kasvetten içimiz sıkıldı ve oyunu arada terk eden birçok kişi vardı.
Belki gerçekten hedefledikleri, bu ailenin çektiği tüm sıkıntıyı his olarak bize de geçirmekti, fakat olayların kasveti çok sayıda oyuncu olmasına rağmen oyundan kopmamıza neden oldu.
“Bozuk Düzen, yaşadıkları kasabadaki depremden zarar görerek, İstanbul’a yerleşmek zorunda kalan orta halli bir ailenin, büyük şehrin karmaşası içinde yaşama tutunabilme çabalarını anlatıyor. Birbirinden uzak yaşayan ve hiçbir ortak paylaşımları bulunmayan kardeşler, içine düştükleri yalnızlıktan, yine birbirlerine tutunarak kurtulmaya çalışırlar. Ancak yeniden kenetlenmek için artık çok geçtir. Hiçbir şey arkalarında bıraktıkları gibi olmayacaktır.“
25 f 2010 | Tiyatro
- Sehir Tiyatroları
- Yazan: Duşan Kovaçeviç
- Yönetmen: Nurullah Tuncer
- Oyuncular: BENNU YILDIRIMLAR, BORA SEÇKIN, İBRAHIM CAN, SERHAT KILIÇ
– Kurt neden ot yemez?
– Çünkü bunu onlar için koyunlar yapar.
Oyun bu soruyu ve cevabını anlatmak üzerine…
Ve aslında adını aldığı durum şu: oyun bir prova…
Oyunculuklar, sahne, göndermeler… tamamı müthiş.!
Tüm oyunculuklar çok başarılı, Serhat Kılıç devleşiyor…
Tekrar tekrar izlenesi bir oyun gerçekten…
“Her şeyini kaybetmiş olan mutsuz bir adam, Tuna köprüsüne gelerek intihar etmek ister. Adam tam atlamak üzereyken, birtakım insanlar tarafından durdurulur ve yeni bir hayata başlayacağı için sevinir. Yapacağı iş görüşmesiyle hayatı kurtulacak, bütün borçlarını ödeyecektir. Fakat bir süre sonra kendisine bir ‘oyun’ oynandığını anladığında, iş işten geçmiştir. Tekrar intihar etmek üzere köprüye gelir. İlk anda, `hayatta daha kötüsü ne olabilir’? diye düşünürken, akıl almaz olaylar yaşamış, bu kez ruhunu da kaybetmiştir.“
29 f 2010 | Tiyatro
- Dot Tiyatro
- Yazan: SIMON STEPHENS
- Yöneten: MURAT DALTABAN
- Oyuncular:EMEL ÇÖLGEÇEN, EMRE YETİM, BERRAK KUŞ, CEMİL BÜYÜKDÖĞERLİ, UMUT KURT, GİZEM ERDEM, HAKAN MERİÇLİLER, İPEK BİLGİN
“2 Temmuz 2005 LIVE 8 KONSERLERİ
6 Temmuz 2005 G8 TOPLANTILARI
6 Temmuz 2005 2012 OLİMPİYAT ŞEHRİ LONDRA
7 Temmuz 2005 LONDRA?da üç metro istasyonu ve bir otobüse yapılan terör saldırısı.
TEMMUZ 2005… bütün dünya BRITANYA?da yaşanan büyük olaylardan bahsediyor.
Okullarda, ofislerde, sokaklarda, parklarda, evlerde yoğun bir heyecan yaşanıyor?
havada tuhaf bir gerginlik var?Oysa kısa bir süre içinde Londra?nın merkezinde her şey değişecek…
Pornografi, 2012 Olimpiyatları?nın açıklanmasıyla yakalanan mutluluk ve umut
duygularının, bombalamaların ardından yerini ?hızla? karamsarlık ve yıkıma
bırakışını anlatır. Oyun, mutluluktan yıkıma götüren tüm bu olayları 6 günlük süre içerisinde ele alır ve 8 insanın yaşadığı deneyimleri birleştirir.”
Mısır Apartmanın’da “Karatavuk/Blackbird” oyununu izledikten sonra Dot’un oyunlarını kaçırmamak için kendime söz vermiştim. Bu yüzden yeni sezon oyunlarını duyar duymaz biletimi aldım.
Bu seferki adresimiz Maçka G-Mall idi. Açıkça söylemem gerekir ki, Taksim’deki apartman dairesindeki tiyatro salonunu daha çok sevmiştim. Zira ufak bir koridordan gidip o ufak ama değişik sahneyi bulmak benim daha çok hoşuma gitmişti. Maçka’daki salonda da kara kutumuz yine karşımızdaydı.
In-yer face (yüzüne karşı) tiyatro anlayışı bu oyunda da “Karatavuk”taki gibi devam ediyordu. Ön sırada olmanın verdiği avantajla bu anlayışın etkisini 2 kat fazla hissettim sanıyorum.
Oyunculuklar, konuyu ele alış, sahne, diyaloglar.. herşey çok güzel ve etkileyiciydi. Yeni oyunları merakla bekliyorum.
29 f 2010 | Tiyatro
- Duru Tiyatro
- Yöneten: Emre Kınay
- Oyuncular: Emre Kınay , Pelin Körmükçü , Sait Genay , Bahar Yanılmaz , Cem Yanılmaz
” Orta yaşlarını sürmekte olan Leonard Loftus (Emre Kınay); asi ve uçarı kızı Dee Dee (Bahar Yanılmaz) ve bir türlü yaşlılar evine gönderemediği babası Gus (Sait Genay) ile aynı evi paylaşan “sıkıcı” bir istatistikçidir. Leonard, karısı tarafından da terk edilmesiyle, hayatı ıskaladığını fark eder ancak Dee Dee ve Gus’ın kendisini baştan çıkarmak için harcadıkları tüm çabalara karşı koyarak, sayısal verilere dayalı rutin hayatını sürdürmekte diretir.
Bu utangaç, sıkıcı ve hatta “düz” adamın çocukluğundan beri içinde yaşattığı bir tutkusu vardır: Yazmak! Sadece kadınların katılabildiği bir yarışmaya, Myrtle Banbury adı ile gönderdiği romanın derece kazanması ise, beklediği son şeydir.Hiç beklemediği bir anda, bir telefon ile hayatına giren Harriet Copland (Pelin Körmükçü), “Cennette Buluşalım” adlı aşk romanını yayınlamak için Leonard’a yüklü bir ücret teklif eder. Ortada küçücük bir problem vardır: Harriet’ı gördüğü ilk andan itibaren aşkın pençesine düşen Lenny, kitabının yayınlanabilmesi için, Harriet’ı kandırmak zorundadır.”
Temposu yüksek, oyunculukları keyifli, sahneyi salonla beraber kullanabilen, eğlenceli ve bol bol güldüren oyun, sit-com tadındaydı. “Yanlış anlaşılmaların komedisi” her zaman komiktir, oyun da bunların üzerine kuruluydu.
Emre Kınay kadın kılığında gerçekten çok iyiydi. Konusu için izlenmesini mutlaka tavsiye edeceğim oyunlardan biri değildi, fakat salt Emre Kınay’ın performansı için gidebilir, gülüp eğlenebileceğiz 2 saat geçirmek istiyorsanız tercih edebilirsiniz.
20 f 2010 | Tiyatro
- Şehir Tiyatroları /
- Yazan: William Shakespeare /
- Yöneten: Kemal Başar /
- Oyuncular: Levent Yılmaz, Hikmet Körmükçü, Selçuk Soğukçay, Müge Akyamaç, Mert Turak, Ece Özdikici, Ersin Umulu, Caner Çandarlı, Kubilay Penbeklioğlu, Selçuk Yüksel, Can Doğan, Mehmet Bulduk, Nevzat Çankara, Nurdan Gür, Hüsnü Demiralay, Özge O’Neill, Selin Türkmen, Serkan Bacak, Bahar Özge Göze, Murat Güreç, Yasemin Güvenç, Hamit Erentürk, Melisa Demirhan, Senem Oluz, Berk Samur /
“Shakespeare’in en tanınmış eseri Romeo ve Juliet’te, İki aile arasında bitmek bilmeyen bir nefret ve düşmanlığın gölgesinde yeşeren büyük bir aşk anlatılıyor. Bu öyküyü bir aşk söylencesine dönüştürerek, temel bir “aşk” imgesi yaratan Shakespeare, bu yolla acımasız toplumsal gerçeklerle gerçek sevgi arasındaki çelişkiyi gözler önüne seriyor. Shakespeare’in büyük aşk tragedyasının temelinde yatan aile düşmanlığı yüzünden, Romeo ve Juliet arasındaki aşk, ancak sevgililerin ölümüyle “ölümsüz” bir kimliğe bürünüyor.”
Şehir tiyatroları son dönemlerde, hemen her sezon en az bir Shakespeare oyunu sahneliyor. Ben de bu oyunları mümkün olduğunca seyretmek istiyorum. Çünkü hem Türk oyuncuların Shakespeare’in o meşhur diyalogu ve duygu yoğunluğu bol oyunlarındaki performansını, hem de klasikleşmiş bu oyunlara yönetmenlerimizin nasıl bir yorum katacağını merak ediyorum.
Yaklaşık üç saat süren Romeo ve Juliet oyunu en merak ettiklerimden biriydi. Zaman zaman uzun süresi nedeniyle yorucu olsa da Romeo ve Juliet’i oynayan Mert Durak ve Ece Özdikici’nin performansları ve enerjileri etkileyiciydi.
Dekoru sade ama fonksiyonel buldum. Tavandan ve duvardan sarkan iplerden oluşan bu dekoru kimi zaman salıncak, kimi zaman saklanılacak bir duvar, kimi zaman ise bir göğüs olarak kullandılar! Oldukça fonksiyonel kullanılan iplerle yapılan tüm görsel oyunlar oldukça yenilikçi ve estetikti. Aynı yenilikçi yaklaşımı kostümlerde ve ışık kullanımında da beklerdim.
Yorgun olmadığınız, kafanızın 3 saat boyunca Sheakspeare dinleyip izleyebileceği bir zaman diliminde izlemenizi tavsiye ederim.
5 f 2010 | Tiyatro
- Şehir Tiyatroları
- Yazan: George Bünchen
- Yöneten: Yiğit Sertdemir
- Oyuncular: Ali Gökmen Altuğ, Buket Yanmaz Kubilay, Cengiz Tangör, Elif Özge Öngel, Eraslan Sağlam, Erhan Abir, Mert Turak, Özgür Kaymak Tanık, Selim Can Yalçın, Tomris İncer, Yiğit Sertdemir
“Alman romantizminin önemli isimlerinden olan Georg Büchner’in oyunu Leonce İle Lena, Ortaçağ döneminin bilinmezlikle şekillenen masalsı dünyasından izler taşıyan anlatımıyla, bir yandan iki genç insanın birbirine âşık oluşunu ele alırken; diğer yandan da soylu sınıfların zorba ve buyurgan tavırlarının eleştirisini yapıyor.“
Maalesef ilk yarısında terk ettiğim ilk oyun oldu. Absürd tiyatroyu severim ama bu kadarı gerçekten tahammül sınırlarını zorluyordu. Yarısında çıkmış olduğum için ne oyun, ne de oyunculuklarla ilgili yorum yapamayacağım.