Türk Sinemasında “Güzel Günler Göreceğiz”

Türk Sinemasında “Güzel Günler Göreceğiz”

güzel günler göreceğiz

  • Tür: Dram,
  • Yönetmen: Hasan Tolga Pulat
  • Süre: 112 dk
  • Yapım: 2011 Türkiye
  • Oyuncular: Buğra Gürsoy, Feride Çetin, Barış Atay Mengüllü, Uğur Polat, Nesrin Cevadzade 

Hasan Tolga Pulat’ın yönettiği paralel hikayeler draması Güzel Günler Göreceğiz, bir gün içinde ve İstanbul?da geçiyor. Hikaye, beş farklı karakterin – Cumali, Ali, Figen, İzzet ve Anna- kesişen yollarını anlatıyor ama hiç kimse bir diğerinin farkında değil, dolayısıyla da birbirlerinin hayatlarına müdahaleleri yok. Günün sonunda ise aslında insanların müdahale ettiği hayat ortaya çıkıyor. Filmin oyuncu kadrosunda Uğur Polat, Buğra Gülsoy, Nesrin Cevadzade, Feride Çetin ve Barış Atay Mengüllü isimleri öne çıkıyor… 

48. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yarışan yapım En İyi Film, En İyi Senaryo, En İyi Kurgu ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödüllerine layık görülmüştü.

Filmden çıktığımda gögsüm kabardı. Çünkü genç sinemacıların yaptığına hayranım. Çünkü yaptıkları ileride yapabileceklerinin göstergesi. Çünkü bunca sabit fikirli insana rağmen bildiklerinden şaşmıyorlar. Çünkü kolaya kaçmıyorlar.

Yaptıkları işte devamlılık hataları da var, kurgusal boşluklar da, gereksiz sahneler de var, yer yer uzatılmış bölümler de… Ama bunları çok aramak lazım çok. Aramaz, olaya daha geniş çerçeveden ve iyi yanından bakmaya çalışırsak, bu azimli sinemacıları yormamış oluruz.

Ortada Türk senaristlerde görmeye alışkın olmadığımız bir hikaye ve kurgu çalışması var. Hikaye klişe diyenlere şaşırıyorum.  “Aşk” da klişe bir konu. O zaman bundan sonra hiçbir filmde aşk işlenmesin mi? Hoş bu “klişe” iddialarına “çözümlenmemiş hiç bir sorun klişe değildir” diye cevap verdiler ama yine de saçma buluyorum.

Ayrıca bir filmde  hem töre, hem kaçakçılık, hem hayat kadınları gibi birden çok konu olmamalı fikrine de katılmıyorum. Tüm bunlar senaryoda o kadar güzel işlenmişti ki, konuların çokluğu azlığı hiç rahatsız etmedi.

Oyuncular, hikaye, kurgu, senaryo ve müzikler çok iyiydi. Toygar Işıklı dizilerde yaptığı çalışmalarla adından sıkça söz ettirmiş, hatta daha sonra bir albüm yapmıştı. Filmde o kadar yerinde ve o kadar destekleyici müzikler yaratmıştı ki, hayran oldum. Bence albümü ve şarkıcılığı boş verip filmlere ağırlık vermeli.

Oyuncular ayrı ayrı çok iyiydi ama Altın Portakal’dan en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü de kapan Nesrin Cevadzade gerçekten çok iyiydi.

Hikayenin örgüsü, karakterlerin kesişimi ve son çok başarılıydı. Tahmin edilebilir bir son diyenlere, tahmin etmeye çalışmadan izlemenin daha keyifli olduğunu söyleyebilirim.

Velhasıl aylardır tartışmalarını dinlediğim filmi nihayet izledim. Ve tüm o tartışmaların ne kadar boş olduğunu anladım. İyi bir senaryo ve iyi oyunculuklarla, son yılların en iyi Türk filmlerinden birini izlemek isterseniz, halen şansınız varken salonlara gidin derim. Türk sineması güzel günler görecek.

İyi seyirler,

Kredi Kartı-Vak’a aaaaa!

Kredi Kartı-Vak’a aaaaa!

  • Devlet Tiyatroları
  • Yazan – Yöneten: Cüneyt Çalışkur
  • Oyuncular: Uğur Polat, Çağ Çalışkur

Nietzsche ?Sizi öldürmeyen şey güçlendirir!? diyor. Ben de oyunlarımda ?Sizi öldürmeyen şey sakat bırakır!? diyorum.

Cüneyt Çalışkur

Oyunla ilgili tek bilgi yukarıdaki Cüneyt Çalışkur yorumuydu. Fakat arkadaşlarımdan “Ben Ruhi Bey Nasılım”‘daki performansıyla övgüler alan Uğur Polat’ı izleme hevesiyle, konuyu bilmemeyi göze alarak gittim oyuna. 1961 doğumlu oyuncu Uğur Polat’ı daha önce Yeditepe İstanbul dizisinde, sonrasında ise Devrim Arabaları ve Vali’de, son olarak Brokeback’li Buck Berry rolündeki müthiş performansıyla Yahşi Batı’da izlemiştim.

Kredi Kartı-Vak’aa tek perdelik bir oyun ama iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde parası olan bir adamın(Uğur Polat) bankalarla olan kredi kartı diyaloglarını izliyoruz. Bu bölümde oyuncuya radyo Dj’ini canlandıran Çağ Çalışkur, hem eleştirel söylemleri hem de müthiş sesiyle katılıyor. Yönetmen Cüneyt Çalışkur’un kızı olan Çağ Çalışkur’un oyunculuk performansı çok iyiydi, ama şarkıcılık performansı çok çok daha iyiydi.

İkinci bölümde ise 5 sene boyunca terapi görmüş, terapisti ise bir kitap çıkaran Bay C’nin(Uğur Polat) vakasını izliyoruz.

İki saatlik oyunda neredeyse hiç durmadan konuşan, bir insanda yüzlerce insanı mükemmel bir oyunculukla ortaya koyan Uğur Polat’a gerçekten bayıldım! Bu sezon izlediğim, tartışmasız en iyi oyundu.

Genelde tek kişilik oyunlarda, seyircinin aynı kişiye iki saat boyunca konsantre olması çok zordur, fakat neredeyse bitmesini hiç istemediğim bir oyundu. Finali gerçekten çok çarpıcıydı. Oyun bitiminde bu performansa karşılık saatlerce ayakta alkışlamak istedim ama tek bir selamdan sonra Uğur Polat yok oldu. (Kendisinin tüm oyunlarında huyunun bu olduğu sonradan öğrendim.)

Sahne kesinlikle çok etkileyiciydi. Dekoru tasarlayan Efer Tunç’u da alkışlamak gerekir.

Oyunda tek sorun ince uzun salonda sahneyi görmenin güçlüğüydü. 3.sırada olmamıza rağmen öndeki 2 sıradaki seyirciler sahneyi engelliyordu. Arka sıradakiler eminim daha çok zorlanmıştır.

Oyunu, Devlet Tiyatroları’nın Üsküdar Tekel sahnesinde izledim. Sahne, Tekel Müzesi içerisinde yer alıyor. Müzenin doğal yapısına zarar vermeden, aynı doku içerisinde bütünlüğü sağlanarak oluşturulan salon; her türden tiyatro eseri ve özellikle deneysel tiyatro çalışmaları için kullanılabilecek şekilde tasarlanmış. Taş duvarlar aynen korunmuş, tiyatronun salonunda da aynı duvarlar devam ediyor. Oldukça etkileyici buldum binayı, oyun izlemeyecekseniz bile, yolunuz düşerse içeriye bir bakmanızı tavsiye ederim. Sahne Üsküdar sahil yolu üzerinde.