2 f 2014 | Yüzey ve Hacim Sanatları
Bir ara sergi ben görmeden bitecek sandım. Uzun süreli sergilerin böyle bir duygusu oluyor. “Nasıl olsa 2 ay daha devam ediyor?” diye düşünüyorum. Sonra bir bakıyorum, son haftası gelmiş bile.
İstanbul’da bu kış, bir haftalık kar soğuğu dışında sıcak gidiyor. Sabancı Müzesi‘de yeri itibariyle öyle yürünesi bir noktada ki, sergiyi gezmek keyifli ama gidiş yolundan da puan alır. Hal böyle olunca, son haftalarında sergiye gittik. Ben çok daha büyük bir kalabalık bekliyordum ama ortalama bir kalabalık vardı. Ve henüz içeri geçmeden Kapoor’un eserlerini görmeye başladık.
1954 yılında Mumbai’de doğan Anish Kapoor, çocukluk yıllarını burada geçirmiş. Hindu bir baba ve Yahudi bir anneye sahip olan sanatçı, 1971-73 yılları arasında kardeşiyle İsrail’e gitmiş ve elektrik mühendisliği bölümünde okumaya başlamış ama 6 ay sonra matematikle ilgili sorun yaşadığından okulu bırakmış. 1973’te Londra’ya gidip Hornsey College of Art ve Chelsea School of Art and Design?da sanat eğitimi görmeye başlamış.

1000 Names / 1980?1981
Ahşap, alçı taşı and pigment
102×102×102 cm
1980’lerden itibaren sanat çevresince tanınmaya başlayan Kapoor, granit, mermer, pigment ve alçı kullanarak yaptığı geometrik ve biomorfik (doğadan esinlenen şekiller) heykelleriyle dikkat çekmeye başlamış. Yeni İngiliz Sanatı adı altında anılmaya başlanan sanatçı, 1987’den itibaren taş ile çalışmaya başlamış ve 90’lı yıllarla birlikte aldığı ödüllerle İngiliz sanat ortamının önemli isimlerinden biri haline gelmiş.
1995’te parlak yüzeyli paslanmaz çelik ile çalışmaya başlayan sanatçı, ayna benzeri yansıtmalı yüzeylerle formları bir araya getirerek derinlikli objeler yaratmaya başladı. Farklı malzemeler ve formları deneyimlemeyi seven, form ve boşluk kavramlarını büyüyen ölçekteki heykelleriyle sorgulamaya başlayan Anish Kapoor, 1999 yılında İngilitere’de 35 metre yüksekliğinde çelik ve PVC’den oluşan Taratanta adında bir çalışma yaptı.
httpv://www.youtube.com/watch?v=HJmQeuzOinA
Taratanta / 1999-2000 Baltic Floor Mills, Gateshead / Çelik ve Pvc - 35m

Marsyas / 2002 / çelik ve PVC
Taranta’dan sonra benzer anlayışla 2002 yılında Unilever Serisi kapsamında Tate Modern?de gerçekleştirdiği ve yaklaşık 320 m2lik bir alanda yer alan, yine çelik ve PVC kullarak yaptığı Marsyas heykeli çok ses getirdi.
Paslanmaz çelik ile çok sayıda çalışma yapan sanatçı, dış mekanda bulunan bu eserleriyle hem çevreyi ve gökyüzünü yansıtmayı, hem de farklı bir bakış açısıyla derinlik yaratmayı başardı.

Cloud Gate / 2004 – Chicago / Paslanmaz çelik 10×20×12.8m
En çok bilinen eserlerinden olan Cloud Gate‘i 2004 yılında Chicago’da hayata geçirdi. Millenium Park’ta bulunan yaklaşık 110 ton ağırlığındaki paslanmaz çelikten ayna yüzeyli bu heykel, ziyaretçileri muazzam büyüklüğüyle etkilerken, yansıyan şehir manzarası ve gökyüzü ile halen farklı bir deneyim yaşatıyor.
Kapoor, 2007 yılında Nantes Musée des Beaux-Arts’da balmumu ve yağlı boya ile yapılmış 1,5 merte yüksekliğindeki koca bir kütlenin, raylı bir sistem üzerinde sürekli sürülmesiyle oluşan hareketli çalışması Svayambh ile eserinin değişimini ve zaman-değişim kavralarını sorguladı. Diğer eserlerinde olduğu gibi endüstriyel tasarım, mimari ve sanatın sınırlarında malzeme ve mekanı kullanarak çalışmalar yapan sanatçının, 2008 yılında 150 parça ve toplamda 24 ton paslandırılmış korten çelik ile yaptığı Memory adlı çalışması Berlin ve Newyork’ta sergilendi.

Svayambh / 2007 / balmumu ve yağlı boya

Memory / 2008 / Korten çelik – 14.5×8.97×4.48m

Shooting into the Corner / 2008-2009
2009 yılında Londra Royal Academy’de yaşarken solo sergi yapabilen tek sanatçı olarak eserlerini sergileyen Kapoor, “kendini oluşturan eser”lerinden birine daha burada imza attı. Shooting into the Corner adlı bu çalışmasında balmumu dolu küpleri bir top ile duvara ateş ediyordu. Ve balmumları zamanla aşağıya süzülerek bu eseri oluşturuyordu.

Turning the World Upside Down / 2010 – Crown Plaza, Israel Museum,Kudüs / Paslanmaz çelik 5×5×5m
2010 yılında Kapoor’un 5 metre yüksekliğinde, üzerinde ters ayna etkisi yaratarak dünyayı tepetaklak eden Turning the World Upside Down adlı paslanmaz çelik heykeli, Kudüs’teki İsrail Müzesi’nin bahçesine yerleştirildi. Bu heykel ile sanatçı şehir ve gökyüzünü yer değiştirerek bir nevi dünyevi ve kutsal kavramlarını göz önüne serdi.

Leviathan / 2011 / PVC 33.6×99.89×72.23 m
2011 yılında ziyaretçilere şiirsel bir deneyim yaşatması amacıyla yaptığını söylediği oldukça büyük boyutlardaki PVC çalışması Leviathan‘ı Paris’te hayata geçiren sanatçı, tek obje, tek renk ve tek form ile büyüleyici bir etki yaratmayı başardı.

Dirty Corner / 2011 / Installation: Fabbrica del Vapore, Milan – 8.9×6.55×60m
Aynı sene Milano’da Dirty Corner aldı yine paslandırılmış çelik ile 60 metre uzunluğunda ve 8 metre yüksekliğinde bir eser ile ziyaretçilerin ölçek algısını altüst eden bir çalışmaya imza atan Kapoor, çalışmanın içini gezilebilir olarak tasarladı. Tünelin bir ucundan girip ilerledikten sonra zamanla ışığın azalması nedeniyle, sezgilerle yolun bulunması farklı bir deneyim yaşatırken, sergi boyunca 160m3 toprak mekanik bir alet ile heykelin üzerine döküldü.

Orbit / 2012 – Olympic Park, Stratford, Londra / Çelik – 115 m – Cecil Balmond, Arup AGU ile birlikte
2012’de Londra’daki Olympic Park için tasarladığı 115 metre yüksekliğindeki Orbit, İngiltere’nin en yüksek heykeli ünvanını aldı. Üzerinde seyir terası da bulunan ve hareketli izlenimi veren heykel, her açıdan farklı izlenimler verip, izleyicilerin katılımıyla şekillen bir çalışma olması amacıyla kurgulandı. Ayrıca yukarıyla asansör yerine dönerek çıkılması durumunda sürekli değişen manzara ve üstteki seyir terasında Kapoor’un ters aynalarıyla farklılaşan görüntüler denetimin bir parçası haline getirildi.

Ark Nova / 2013 – Lucerne Festival, Matsushima, Japonya / P.V.C – 18×29×36 m
Sanatçının geçtiğimiz sene yapmış olduğu mimari-heykel çalışması Ark Nova ise içinde sahne ve ses sistemlerinin bulunduğu, taşınabilir bir etkinlik mekanı. 500 kişi kapasiteli bu mekanda rengin ve formun, yaratıcılık ve birleştiriciliğe hizmet etmesini amaçlayan Kapoor’a, tasarımda Arata Isozaki eşlik etti.

Ark Nova / 2013 – Lucerne Festival, Matsushima, Japonya / P.V.C – 18×29×36 m
Anish Kapoor ile ilgili bu bilgilerden sonra gelelim Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki sergiye. Sergi binasına girmeden önce bahçede, sanatçının paslanmaz çelikten yaptığı ayna işlevi gören heykelleri vardı. Aynalara bakınca hem kendinizi, hem özelliğine göre küçülen, büyüyen, ters dönen çevreyi görmek, alternatif bir dünya varmış hissi yaratıyordu.
İçeride ise özellikle mermerler, granitler ile yaptığı ve nasıl yapıldığına akıl sır ermeyen heykelleri göze çarpıyordu. Oldukça etkileyici ve kusursuza yakın formları bayıla bayıla izledik. Gönül isterdi ki dokunalım, hissedelim ama izin yoktu maalesef.

Her eserinde ziyaretçilerin derinlik ve ölçek hissini şaşırtan sanatçının en çok aşağıdaki taş blok içindeki siyah boşluklu eseri beni etkiledi. Sağından baktık, solundan baktık, o dikdörtgen, taşın üzerine boyanmış gibi duruyor kesinlikle. Görevlinin bakmadığı bir an elimizi uzattık ve taşın içine doğru neredeyse 60-70 cm oyulmuş siyah bir boşluk olduğunu keşfettik. Gözle kesinlikle anlaşılmayan bu boşluk, insanın sinirini bozan ama bir o kadar da büyüleyen bir etki yaratıyor.

Sergiyi, eser sayısı ve düzeni anlamında çok beğendim fakat gezerken diğer ziyaretçiler beni çileden çıkardılar. Sergiyi gezerken sevdiğiniz eserleri fotoğraflamak isteyebilirsiniz tabi ki ama diğer ziyaretçilere “pardon, kenara çekilir misiniz?” demek de ne oluyor?
Uzaklaşıp uzaklaşıp fotoğraf çekecekler yüzünden, kimse beklemek ve/ya kenara çekilmek durumunda değil. Sanki etrafımız gazetecilerle kuşatılmış gibi, sürekli birilerinin kadrajını kapatıyorum tedirginliğiyle dolaşmak zorunda kaldık.
Eğer ki sanatçıya bu kadar düşkünseniz, çıkıştaki mağazada sergide bulunan bütün eserlerin isimlerinin ve güzel görsellerinin olduğu kitapçık satılmakta. Onu edinebilirsiniz.
Kaldı ki, kişisel bir gözlem olarak, 2 sn esere bakıp 50 sn fotoğrafını çekenler vardı ve kalabalığın yaklaşık %80ini oluşturuyorlardı (Şaka değil!). Yine kişisel bir tavsiye olarak, eğer profesyonel bir amaçla ve ekipmanla yapmayacaksanız çekimi, cep telefonlarınızla kalitesiz kalitesiz çekmeye uğraşmayın. Serginin tadını çıkarın ve bazı şeyleri belleğinize kaydedin.
Neyse sakinleşip son cümlemi yazıyorum. Anish Kapoor çağdaş sanatın yaşayan en önemli sanatçılarından. Böyle bir değer İstanbul’a gelmişken ve hazır serginin süresi uzatılmışken fırsatı kaçırmayın ve bir an evvel gidin.
İyi gezmeler,
kaynak: anishkapoor.com, wikipedia, sakıp sabancı müzesi, zaman gazetesi,
9 f 2013 | Yüzey ve Hacim Sanatları
Güzel bir İstanbul gününde sanat fuarına gitmek için yola çıktık. Fakat önce, hazır yolum da düşmüşken Gezi Parkı‘na uğramak istedim. Park; oynayan çocuklar, banklarda oturan amcalar ve kitap okuyan gençlerle doluydu. Olması gerektiği gibi… Parktan sonra yürüyerek İKM (ICC-İstanbul Kongre Merkezi)’ye Cumhuriyet Caddesi tarafından girdik. Girişten sonra B5 katına indik.
Tüm dünyadan bir çok farklı galerinin işlerinin yer aldığı sergide beğendiğim tüm eserleri ve galerileri tek tek not aldım. Aşağıda bulabildiklerimi görselleriyle paylaşacağım. Fakat bir iki not daha aktarayım.Öncelikle fuar girişinde 20 TLye fuar kitapçığı satılıyor fakat almayın, zira galerilerin bazılarında ücretsiz olarak bulabilirsiniz.Bir de PDF hali burada. Ayrıca İKM tarafından fuara girdiyseniz aynı yerden değil Lütfü Kırdar(ICEC) tarafından çıkın. Çünkü fuarın devamı oradaki iki katta devam ediyor.
Fuarın tamamını, hızlı sayılabilecek bir tempoda, yaklaşık 4 saatte gezdik. Bir bütün günü ayırmanızı tavsiye ederim, zira gerçekten gezilecek çok yer var. Bir de bazı galerilerin standlarının önünden iki kere geçtik, bir baktık ki bazı eserler değişmiş. Satılanların yerini yenileri alabilyor bilginiz olsun.
Son bir not olarak da, fuara mutlaka ve mutlaka çocuklarınızı götürün. Minikler için sanat atölyeleri kurulmuş. Hem orada çalışmalar yapıyorlar, hem de onlara özel rehberlerle fuarı gezebiliyorlar.
Notlardan sonra gelelim benim galeriler ve eserlerle ilgili notlarıma. Biz fuara dediğim gibi İKMden girdik. Oradaki galeriler ve beğendiğim eserlerle başlıyorum:
Sergiye girişte video artların sergilendiği bir bölüm vardı. Benim pek ilgimi çeken bir dal olmadığında orayı hızlıca geçip Gallery Senda (Barselona, İspanya) ile başladık. Medya ve teknoloji kullanarak alternatif eserler üreten Amerikalı Sanatçı James Clar‘ın NASDAQ (Amerikada özel bir borsa) verilerine göre hazırladığı, Ekim 2007den Şubat 2011e kadar bu çember üst noktadan başlayıp saat yönünde devam ediyor. 2008 krizinde bir kırılma yaşayan ekonomik veriler 2011de başladığı düzeye erişiyor. Floresanlar üzerine filtrelerle yaptığı 220cm çapındaki bu çalışma gerçekten dikkat çekiciydi. Aynı galeride yer alan ışığın üstüste binmesiyle Sheep-Wolf yazan yine floresan çalışma da bir hayli güzeldi.

James Clar – NASDAQ Recursive Loop
Yavuz Fine Art (Singapur)’da bulunan Uttaporn Nimmalaikaew‘e ait Empty adlı çalışmasında 3-4 katman düz tel, arasında kıvrılmış teller ile katmanlı bir iş yapmıştı. Üç boyutlu gibi görünen bu 120 x 150 cm boyutlarındaki eseri pek beğendim.

Uttaporn Nimmalaikaew – Empty
Yer alan hemen hemen tüm eserleri çok beğendiğim, dünya çapında çeşitli şubeleri de olan Opera Gallery ( Cenevre, İsviçre)’de en beğendiğim eserlerden biri Amerikalı Sanatçı Robert Longo ‘nun karakalem çalışması köpekbalığıydı. 228.6 x 152.4 cm ebatlarındaki büyük eserde balığın o kaygan derisi gerçek gibi resmedilmişti.
Hayran olup “neyse parası verip alalım!” dediğimiz bir diğer çalışma ise, rengarenk çalışmalarıyla bilinen İzlandalı Sanatçı Katrin Fridriks’in Piece of Cake -Silver adlı 150 cm çapındaki eseriydi. Renk kullanımı ile hayal gücünün ve yaratıcılığın sınırını zorlayan bu kompozisyona hayran kaldık.
Aynı galeride Umberto Ciceri‘nin milimetrik olarak plakaları sıralayarak oluşturduğu 3 boyutlu gibi görünen çalışması, Alman Sanatçı Anselm Reyle‘nin renkli camlar ve parlak yüzeylerle oluşturduğu boyutlu çalışması ve İskoç Sanatçı David Mach‘ın dikenli teller ile yaptığı birebir boyutlardaki enfes kaplan heykeli gerçekten çok güzeldi.

Robert Longo – Untitled

Katrin Fridriks – Piece of Cake -Silver

Anselm Reyle – Untitled

David Mach – Tiger
Fuarın devamında Michael Schultz Gallery(Berlin, Almanya)’de Koreli Sanatçı Bong-Chae Son‘un Migrants serisinden bir çalışma dikkatimi çekti. İki katman olarak çalışılan ağaçlardaki derinlik hissi çok hoştu.

Galeri New (İstanbul, Türkiye)’de minimal çalışmaları ile Sanatçı Nermin Er vardı. Katman katman kağıtları keserek yaptığı eserlerinin hemen hepsini çok beğendik.

Nermin Er – Untitled
Fuarın benim için en ilgi çekici çalışmalarından bir kısmı İsland 6 (Şanghay) adlı galerideydi. Normal bir tablo boyutlarındaki bu çalışmalarda dijital teknoloji kullanılmıştı. LED kullanılan tabloda çaydanlığa konan kuşlar beni büyüledi cidden. Daha bir çok dijital çalışma vardı. Buradan aşağıda fotoğrafı olan çalışmayı, şuradan ise galerinin diğer çalışmalarını izleyebilirsiniz.

İsland 6
Art on 56th (Beyrut, Lübnan) adlı galeride yer alan Sanatçı Bassam Geitani‘ye ait Merry-Go-Around adlı çalışmada; ortada bir paslanmaz çelik koni, etrafında ise çeşitli malzemelerden yapılmış bir kompozisyon vardı. 15.000 Euroya alıcısını bekleyen 102×97 cmlik çalışma dikkat çekiciydi.

Bassam Geitani – Merry-Go-Around
Kare Art Galeri (İstanbul, Türkiye)’de yer alan Sanatçı Rüstem Kasapoğlu‘nun 90×120 cm boyutlarında yağlı boya olarak çalıştığı hiperrealist tablosu inanılmazdı. Dibine girip bakana kadar fotoğraf sandım!

Rüstem Kasapoğlu – Stolen Childhood İstanbul
16th Line (Rusya) adlı galeride bulunan Sanatçı Sonya Suhariyan‘ın rengarenk kompozisyonlarını çok sevdim.

Sonya Suhariyan
Marina Gisich Gallery (St.Petersbug, Rusya) ‘de çok değişik çalışmalar vardı. Rus Sanatçı Alexeeva Marina‘ya ait lightbox içindeki bu video sanatlarda minik birer mekan maketi üzerine, animasyon çalışmalar yansıtılıyordu. Görmeden anlamak biraz zor. Aşağıda bir video buldum. Minik bir kutunun içine bakınca gördükleriniz bu:
httpv://www.youtube.com/watch?v=YrDuH1cmFqA
Andipa Gallery (Londra, İngiltere)’de yayınlanan bu çalışmayı sevdim. Zira Sanatçı Damien Hirst tarafından yapılan 67x100cm boyutlarındaki bu sevimli kuru kafanın dişlerine pırlanta tozu serpilmiş, parıldıyordu.

Damien Hirst – The Skull Beneath the Skin
Galeria Filomena Soares (Lizbon, Portekiz)’de Alman Sanatçı Peter Zimmermann‘ın Telly adlı kompozisyonunda parlak malzemeyi görünce ne olduğunu merak ettim. Meğer tual üzerine epoksi kullanmış!

Peter Zimmelmann – Telly
Heis Gallery (Fukuoka,Japonya)’de Sanatçı Emi Uchida‘nın kompozisyonları vardı. Mondrian renkleri, Kandinsky çizgileri…. Ba-yıl-dım çalışmalarına!

Emi Uchida
İKM’de beğendiğim eserler bunlardı. Bu kattaki gezintiden sonra Lütfi Kırdar’a doğru giderken bir ara kattan geçiliyor. Kafeterya gibi düzenledikleri bu alanın bir bölümünde de İKSV’nin, Patika Sanatevi’nin ve bazı diğer mağazaların satış standları vardı.
Buradan geçip bir üst kata çıktığımızda Burhan Doğançay için hazırlanmış, müzesinden parçaların ve hediyeliklerin olduğu özel bir bölüm vardı. Ustanın eserlerine tekrar hayran oldum görünce.
Bu bölümden sonra ise Lütfi Kırdar’daki iki katı gezdik. Son olarak oralarda beğendiğim çalışmaları da ekleyeyim.
Marlborough Gallery (Newyork, Amerika)’de sergilenen İspanyol Sanatçı Juan Genoves‘in minik adamları gerçekten çok başarılı bir teknikle yaratılmıştı. Çok beğendik.

Juan Genoves – Orchestra

Juan Genoves – Orchestra
Olcay Art (İstanbul, Türkiye) Galeri’de sergilenen, Bedri Rahmi Eyüboğlu‘nun öğrencilerinden ünlü Ressam Devrim Erbil‘in İstanbul tablolarından 150×100 cm boyutlarındaki Turuncu Yakamoz adlı olanını çok sevdik.

Devrim Erbil – Turuncu Yakamoz
C24 Gallery (Newyork – Amerika)’de çok sevdiğim Türk Sanatçılardan İrfan Önürmen‘in eserleri vardı. Daha önce kendisinden bu yazımda bahsetmiştim. Yine katman katman tüllerle yaptığı çalışmaları çok orijinal ve güzeldi.

İrfan Önürmen – Focus 3
Sanatla, özellikle videoart, resim ve heykelle ilgili olanların, koleksiyonerlerin ve çocukların fuara gitmesini tavsiye ederim.
İyi gezmeler,