Dada Salon Kabarett’e açıldığından beri gitmek istiyorum. Belki 40 defa bilet için Biletix’e girdim ama bir türlü elim gitmedi. 

Birincisi, tecrübeyle sabit, çok yüksek beklentilerimin olduğu yerler ve çalışmalar ilk zamanlarında mutlaka can sıkacak aksaklıklarla dolu olur. Çocuğunun müsameresine gidip onun düşmesini izleyen veli gibi hissediyorum kendimi böyle durumlarda. O yüzden biraz daha “otursun” kafasında bir bekleme süreci yaşıyorum.

İkincisi ilk zamanlar oynayan Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nın en düşük bilet fiyatları bile iki-üç kişi gitmek istediğimizde pahalıydı. (Şu aralar para o kadar değersiz oldu ki, 150TL bilet fiyatı ortalamanın azcık üstü gibi geliyor bana… Ama daha önce daha fazla gibi geliyordu. bknz. sadece Türkiye’de olan problemler!)

Velhasıl Dada Salon’a yolumun düşmesi Temmuz sonundaki son etkinlik olan Ceyhun Yılmaz’ın Nekre gösterisine kısmet oldu.

Ceyhun Yılmaz – Nekre

Dada Salonla ilgili izlenimlerimi paylaşmadan araya gösteriyle ilgili görüşlerimi yazayım istedim. Ceyhun Yılmaz’ı şiirleri ve radyo programları ile tanıyan biri olarak gösteri yapacağını duyduğumda iyi bir hikaye anlatıcısından güzel hikayeler dinleriz diye düşündüm. Fakat onun da ilk oyunuydu (maalesef). 

Öncelikle teknik bir sıkıntı oldu. Ceyhun Yılmaz bütün şovu bir takım görseller ve müziklerle desteklemişti fakat görsellerin yansıtılacağı perde iplerden oluştuğundan biz seyirciler o görselleri düzgün göremedik. Dolayısıyla her görseli izah etmek durumunda kaldı. Ayrıca müzikler çok istediği yerlerde giremedi, sanıyorum bir koordinasyon eksikliği ya da ilk gün günahları oldu.

Fakat esas büyük sıkıntı birbirinden bağımsız hikayelerdeydi. Hiç bir ortak noktası ve bağlantısı olmayan hikayelerde giriş-gelişme-sonuç olmadığı gibi birinden diğerine geçişte de büyük kopukluklar vardı. Ceyhun Yılmaz büyük bir heyecanla sıra sıra dizdi kurguyu belli ki fakat biz seyirciler ne bu kısa kısa anlatımların içine girebildik ne de ne ara başladı ne ara bitti gösteri anlayabildik.

Fakat salon o kadar hoşuma gitti ve nereye bakacağımı şaşırdım ki, Ceyhun Yılmaz’ın bu vasat performansını görmezden gelip salonu anlatmaya geçmek istiyorum.  

Dada Salon Kabarett

Mecidiyeköy’deki Quasar Tower’ın içinde bulunan mekana hem toplu taşımayla ulaşım çok rahat, hem de arabanız varsa otoparkı var. Kulenin henüz bomboş ve ürpertici atmosferini, kabarenin ihtişamlı karşılaması sonrası unutuyorsunuz ve giriş kapısı yanındaki camekanların içlerine odaklanıyorsunuz. Salonun kapısından içeri girince ise başınız dönmeye başlıyor.

Tavanda 24 farklı sanatçının yaptığı gergedan çizimleri/boyamaları ışık kutuları içinde boynunuzu ağrıtana kadar baktırıyor, Sahneye doğru uzanan kırmızı beyaz çizgili dalgalanan kaplama başınızı döndürüyor. Duvarlardaki sanat eserleri, aynalar, mottolar, asma kat ve pirinç korkulukları, kristalli avizeler, zemindeki damalı desen ve derken müthiş dev kitaplık…

D&R’a utanmasa çadır kuracak kadar çok kitap karıştırmayı ve keşfetmeyi seven biri olarak kitaplık dişlerimi kamaştırdı ama bu mekanda odağınızı bir yerde tutabilmek biraz zor. Kitaplığın üstünde yine farklı illüstratörlerin işlerinin yer aldığı mini bir sergi vardı, bu çalışmalara yöneldi ilgim. Ve tek tek bakarken en sol üstte bir illüstrasyon gördüm. Çok çok beğendim ama yukarıda olduğundan imzayı okuyamadım. 

Gösteri sonrası çıkarken bir kez daha şansımı denedim imzayı okumak için ama baktım olmuyor eserin fotoğrafını çektim ve eve dönünce Dada Salon’un Instagram sayfasından eserin sahibini sordum. Sağolsunlar hemen yanıt verdiler, Gizem Vural’ın çalışmasıymış. 

Bir mekanın içine bu kadar sanat doldurursanız olacağı bu ama Dada Salon’a ara verip Gizem Vural’dan bahsetmeliyim. Şu anda Amerika’da olan illüstratör müthiş bir yetenek. The New York Times’tan tutun The New Yorker’a kadar bir çok ünlü yayında çalışmaları basılan, özgür renk paleti ve hafif ama etkili çizgisiyle kendi stilini yaratmış sanatçının baskılarını şu adresten satın alabilirsiniz. Daha bir çok güzel çalışması içinse websitesini ziyaret edebilirsiniz. Bir Türk illüstratörün bu kadar özgün ve sanatsal işler yaratıyor olmasından ve kendisiyle bir sanatsever olarak tanışmaktan çok memnun oldum.

 

 

Dada Salon’a dönersek… Okan Bayülgen gibi ilk gençlik yıllarımızdan itibaren yaptığı tüm programlarla bizleri bir anlamda büyütmüş olan birinin sanata sadece mekansal bir artı katıp bu işin tüccarı olmasını tabi ki beklemezdim. Kendisinin sıklıkla söylediği esnaflık bakış açısı işin ticari yanı için doğrudur ve zorunludur elbet ama bir mekanı bu kadar sanatla doldurup gelen her izleyiciye mutlaka bir şey katarak o mekandan göndermek de ancak kendisi gibi vizyoner ve zeki birinin işidir.

İki temel sorunu var insanlığın. Adaletsizlik ve anlamsızlık. Birine karşı hukuku bulduk, diğerine karşı sanatı. Ama insanlar hukuka ulaşamadı. Ve sanat insanlara….

Blogumu açtığım ilk günden beri Nietzsche’nin bu sözü yazar alt bölümde. Ve bu blogda bahsettiğim her filmden, her oyundan, her sergiden bu yüzden bahsediyorum hep derim. Kimsenin bir şeyi araştıracak vakti, yeni yerleri görecek hevesi yok gibi geliyor bazen. Oysa Okan Bayülgen’in yıllardır söylediği gibi hayat sokaklarda ve hayatınızı anlamlandıracak sanat her yerde ama ona ulaşmak için siz de çaba göstermelisiniz. Bir gün evinizden çıkmanız lazım! Çıkın ki o salona gidip başınızı döndüren onlarca çalışmayı görün ve aslında sevmediğiniz bir gösteride mükemmel bir illüstratörle ve onun işiyle göz göze gelin.

Dada Salon’un yeni sezonu Eylül ayında açılıyor, biletler şimdiden satılıyor. Ben mutlaka güzel bir başka oyunu izleyeceğim, sizlere de tavsiye ederim.

Şimdiden iyi seyirler,

Not: Bu arada bahsetmeyi unuttum, salonda oyun izlerken içkinizi içebiliyorsunuz. Çok büyük ve güzel bir barı da var!