Üç konserin de üzerinden aylar yıllar geçti. Yazılara başlamıştım ama bir türlü toparlayamamıştım, kısmet bugüneymiş, hepsini birleştirip yazayım istedim. Hepsinin ortak özelliği yabancı müzisyenlerin birbirinden iyi konserleri olmaları ve insanın ruhunu iyileştirmeleri.

İyi okumalar, dinlemeler efenim.

Hindi Zahra ile başlıyorum.

Bu konser Zahra’yla tanışmadan önce Volkswagen Arena ile tanışmama vesile olduğu için çok mesudum. Çünkü İstanbul’un gerçekten ihtiyacı olan modern ve kullanışlı bir konser alanı yapmayı başarmışlar. Hem bahçesi hem de içiyle benim mimar olarak gerçekten takdirimi aldı. (eminim umurlarındadır.!) İçinde bir avm oluşunu tabi Allah’ın emri olarak değerlendiriyorum ama en azından kütleler birbirinden ayrı olduğu için bir derece katlanılabilir.

Zahra’ya gelirsek…. Onunla ilgili bloga bir yazı yazdım sanıyordum ama meğersem yazmamışım. Oysa ki senelerdir çok severek dinlediğim, acayip bir kadındır. Geleceğini duyunca hemen biletleri kaptık gittik. Önden Ceylan Ertem çıktı. Severim kendisini, bazen biraz fazla bağırsa da çok yetenekli bir kadın ve her şeyden önce Türkiye’de caz söylemeye çalıştığı için takdir ederim hep. Daha önce izlemişliğim de vardı ve bu performansı da çok iyiydi. Dolayısıyla müzik keyfi onunla başlamış oldu. Sonra Zahra sahneye çıktı ve…. ruhumuzu iyileştirdi. Böyle güzel şarkılar, böyle güzel bir performans olamaz.

Fransız/Fas kökenli, caz müziği blues, pop, soul ve halk/dünya müzikleri ile harmanlayıp müthiş birer sanat eseri olan parçaları yaratan Zahra’yı sıkça dinlediğim kayıtlarından biliyordum ama canlı performansı kayıtlarından da iyiydi. Hatta bazı yerlerde o kadar kendinden geçti ki, o enerjisi de sahneden fırlayıp bize geçti resmen. Tekrar gelse de hemen tekrar gidip dinlesek diye diliyorum resmen.

 

Hindi Zahra konserinden aylar sonra İbrahim Maalouf‘u kaçırmayalım dedik ve konsere gittik. Maalouf’u ve Beirut’unu biliyordum tabi ama öyle hayranlık boyutunda dinlemişliğim yoktu. Ve o konser, hayatımda izlediğim en iyi konserlerden biriydi !!! Ağzına kadar dolu o konser alanında çıt çıkmadan müziğin dinlendiği o anki enerji ve yine aynı salonda etrafımda tanımadığım herkesle ritm tutup dans etmek.. Muazzamdı! Bitmesin, günler, aylar sürsün istedim.

Fransız/Lübnanlı sanatçı trompet üstatlığı ile biliniyor ve tabi Beirut’u ile. Fakat ötesinde bir müzisyen olduğunu bu konserle kanıtlamış oldu. Zira “Red&Black Light” albümünün turnesi kapsamındaki bu konserde cazdan popa, ordan halk/dünya müziğine ve ordan rock müziğe öyle geçişler yaptı ki, öyle inanılmaz tınılar arasında yolculuğa çıkarttı ki bizi, cidden ağzım açık kaldı. Zaten aşağıdaki konser kaydından da ne demek istediğimi anlayacaksınız. (Full dolu bir salon, hepimiz ağızlarımız açık ses edemeden dinledik resmen. bknz:video1)

Yani bu kadar sessizliğin ve bu kadar coşkunun bir arada olması sanırım en enteresanıydı. Çünkü çılgın gibi de dans ettik. Yerimizde duramadığımız ritimlerle buluşturdu bizi Maalouf.(bknz: video 2) Bir de şarkıların arasında kadınlara dair hikayeler anlattı, çünkü albümündeki parçaları hayatındaki kadınlara ve onların hayatına kattıklarına adamıştı. Hikayeleriyle şarkıları dinleyince, sanki o notalar daha bir adrese teslim oldu.

Son cümle: Yazarak o konseri anlatmak cidden zor. Bir sonraki performansını sakın kaçırmayın ve gidin derim, en azından ben öyle yapacağım.

 

 

 

Ve son olarak yine yeniden Sophie Hunger. Bir önceki konserine ait yazımda, bir daha gelirse mutlaka gideceğiz yazmışım. Nitekim gittik de. Şimdiden belirteyim, tekrar gelsin yine giderim! Böyle duru bir ses, böyle güzel sözler ve böyle cool bir müziği dinlemeye doyamıyor çünkü insan.

Yalnız bir takım maruzatlarım var. Birincisi Bomonti Ada’ya llk defa gittik bu konser vasıtasıyla ve hiç sevemedim. Önce içeri girince ortam tatlıymış gibi geldi, hani mimaride bir Avrupai hava filan ama elimize bir içki bir kızartma alıp takılamadık, avlu yapılmış ama her yer restoran her yerde aynı tip insanlar, biraz takılınca içerisi çok yapay geldi. Neyse yemeği dışarıda hallettik geldik, konsere girişte, çantamızdaki minik şekerleme paketini aldılar gayet kaba bir şekilde. Onu da çıkışta ufak çaplı bir cıngar çıkararak halletik, özür diledi Babylon. Fakat konser boyunca en öne geçip muhabbet eden tipler ne olacak!? Yani cidden takmamak için büyük çaba sarfettik ama akustik bir konserde sohbet etmek neyin kafasıdır acaba?! Konser izlemenin de bir adabı olduğunu koca koca insanlara da mı anlatalım ve illa uyarmak mı lazım?!

Zor zor… Bu tip etkinlikleri sinir hastası olmadan takip etmek zor. Ohmmm diyip onları yokmuş gibi varsayıp mümkün olduğunca anın tadını çıkarmalı. Biz de öyle yapmaya çalıştık. Tekrar gel Sophie, biz şimdiden geleceğimize söz veriyoruz.