marina

Film festivalini bu yüzden seviyorum! Yine şimdiye kadar adını duymadığım ama tüm dünyada müthiş bir üne sahip bir sanatçı ile tanıştım: Marina Abramoviç!

İnanılmaz bir kadın, inanılmaz bir beden, inanılmaz bir oto kontrol, inanılmaz bir iş aşkı, inanılmaz bir sanat anlayışı… Bu kadınla ilgili her şey inanılmaz!

Bir kere yanda gördüğünüz fotoğraftaki bu kadın 66 yaşında. Yüzünün genç görünmesini geçtim, filmde çıplaktı ve vücudunu gördüm. Taş çatlasın 35 gösteriyor! İ-na-nıl-maz!

Anlatacaklarım ve Marina’nın performanslarından göstermek istediklerim çok. O nedenle açık kalan ağzımı kapatarak, dilim döndüğünce size de onu anlatmak ve tanımayanlarla tanıştırmak isterim.

——————————————————————

Öncelikle filmin bilgilerini ileteyim:

  • Film adı: Marina Abramoviç:  Sanatçı Aramızda / The Artist is Present
  • Yönetmen: Matthew Akers
  • Yapım:  ABD / 2011 
  • Süre: 105dk

2012 Berlin Panorama İzleyici Ödülü
Marina Abramovic yaklaşık kırk yıldır sanatı yeniden tanımlıyor ve kendi bedenini bir araç olarak kullanıp, meydan okuyan, şok eden ve düşündüren performanslar sergiliyor. 1995 İstanbul Bienali’nin de katılımcılarından biri olan sanatçı, günümüzün en etkili ve tartışmalı sanatçıları arasında yer alıyor. Bu belgeselde Marina’nın, New York’taki Modern Sanatlar Müzesi’nde (MoMA) gerçekleştirilecek retrospektifine hazırlanma sürecini izlerken, MoMA’da bir sandalyede hareketsiz olarak 736 saat boyunca oturduğu performansının da dahil olduğu gösterisinin üç aylık dönemine de şahit oluyoruz.

 ——————————————————————

Marina Abramoviç, 1946 yılında Yugoslavya’da doğmuş. Annesi de babası da II.Dünya savaşında orduda olan sanatçının babası, evi 1965 senesinde terk etmiş. Bu zamandan sonra evin tüm kontrolü, askeri disiplini evde de uygulayan annesine geçmiş. Sanatçı bir röportajında 29 yaşına kadar eve saat 10’dan geç gelmediğini anlatmış.

1965-70 yılları arasında Belgrad’da Academy of Fine Arts, 1972 yılında Zagreb’de Academy of Fine Arts’ta yüksek lisansı ve 1973-75 yılları arasında ise Novi-Sad’daki Academy of Fine Arts bölümünde eğitim görmüş ve sonrasında solo performanslarına başlamış.

1971-76 yılları arasında Nesa Paripoviç ile evli kalan sanatçı, 1976’da Yugoslavya’yı terk etmiş ve Amsterdam’a taşınmış.

Marina’nın 1973 yılında gerçekleştirdiği “Rhythm 10” adlı performansında, 20 bıçağı sırayla ritmik bir şekilde parmaklarının arasına  saplayarak, meşhur Rus oyununu oynamıştır. Bıçak, parmağına her denk gelişinde bıçak değiştirmiş ve tüm bu olanları kaydetmiştir. Kendini 20 kere kestikten sonra, kaseti çalıştırıp sesleri dinleyip, seslere göre aynı hareketleri tekrar yaparak geçmişle şimdiyi bütünleştirmeye çalışmıştır. Fiziksel ve zihinsel sınırları zorlamaya çalıştığı performasında, yaşadığı acı ile geçmiş ve şimdinin seslerinin çakışması durumunu inceleyen sanatçı, performansı yapanın bilinç durumunu incelemiştir.

Marina Abramovic «Rhythm 5»1974 yılında ise Rhythm 5 adlı performansını gerçekleştiren sanatçı ahşaptan yapılmış büyük bir yıldızın içine 100 kilo kadar petrolü koyup yakmıştır. Daha sonra yıldızın içinden çıkıp el, ayak tırnaklarını ve saçlarını kesip ateşe atan sanatçı, daha sonra da yıldızın içine uzanıp yatmış. Fakat performansı sırasında oksijen azlığından bilincini kaybeden sanatçının fenalaştığını anlamayan izleyiciler, ancak bacağına sıçrayan ateşe tepki vermemesinden kötüleştiğini farketmiş. Daha sonrasında sanatçı bu performansı ile ilgili sinirli olduğunu çünkü fiziksel bir sınır olduğunu ve bilinç kaybolduğunda performansın mümkün olmadığını söylemiştir.

 Yine 1974 yılındaki Rhythm 2 adlı performansında bu sefer bilinçsizliği performansına dahil etmeye çalışmıştır. Bu çalışmasını iki bölüme ayıran sanatçı, birinci bölümde katoni hastaları için verilen ve vücut kaslarının kontrolünü yitimesine neden olan, fakat zihnini berrak tutan bir ilaç almış, 10 dakika sonraki ikinci bölümde ise depresif kişilere verilen ilaçlardan kullanmış ve zihinsel olarak tamamen dağılmıştır. (Hatta bu bölümü sonradan hatırlamaz). Sanatçı bu performansı ile zihinsel ve fiziksel bağları keşfetmeye çalışmıştır.

Aynı yıl yapmış olduğu Rhythm 0 adlı performansında ise performansı yapan kişi ile seyirciler arasında bir ilişki kurmak istemiştir. İçlerinde gül, tüy, makas, tabanca ve mermi dahil 72 objeyi etrafa bırakan ve seyircilere, bu objelerle sanatçıya istedikleri her şeyi yapma özgürlüğü veren bu performansın başlangıcında, seyirciler oldukça tutukmuş. Zaman ilerledikçe tamamiyle hareketsiz bulunan sanatçıya davranışları değişen seyirciler, altı saatlik performans boyunca gittikçe artan şiddet eğilimi göstermişler. Bir seyirci Marina’nın elbiselerini keserken, bir diğeri karnına dikenli gülü batırmış, birisi kafasına silahı dayamış, bir diğeri ise onu durdurmuş. 6 saat sona erdiğinde Marina performansını bitirdiğinde, performans sırasında ona dokunan herkes göz göze gelmemek için kaçışmış. Performans sonrası Marina, “Öğrendim ki, seyircilere izin verirseniz, sizi öldürebilirler!” şeklinde yorum yapmış.

1976 yılında Amsterdam’a taşındıktan sonra Alman sanatçı Ulay ile tanışmış ve beraber çalışmalara başlamıştır. Birlikte yaptıkları performansları oldukça ses getiren iki sanatçı, beraber olmaya başlamış. Marina, en büyük problemlerini “sanatçı egosu” olarak belirtirken, birbirlerini dengelemeye çalıştıklarını anlatmıştır.

Birlikte performe ettikleri “Death Self” adlı performansta, ağızlarını tamamen yapıştırarak birbirlerinin verdiği nefesi almışlardır. On yedi dakika sonra oksijen tamamen tükendiğinden ve ciğerleri karbondioksitten zehirlendiğinden ikisi de fenalaşmıştır.

Amacı bir kişinin yaşamını elinden alırken, kendininkini de yok ettiğini deneyimlemek olan performanslarından sonra 1977 yılında “Imponderabilia” adlı performanslarını gerçekleştirmişlerdir. İkisi de çırılçıplak, aralarında çok az bir mesafe bırakarak bir geçitte durmuşlar ve insanların bu geçitten, ikisinden birinin yüzüne doğru dönerek, geçmesi şartmış.

httpv://www.youtube.com/watch?v=QgeF7tOks4s

Bu ve benzeri bir çok çalışmadan sonra 1988 yılında Ulay ve Marina, ilişkilerini biterecek olan ruhsal bir yolculuğa çıkmak istemişler. Çin Seddi’nin bir ucuna Ulay, diğer ucuna Marina geçmiş ve birbirlerine doğru romantik bir yürüyüşe başlamışlar. Her biri 2500 km yol katettikten sonra ağlayarak buluşmuş ve birbirlerine elveda demişler.

2005 Kasım’ında başlamak üzere, Marina New York Guggenhaim Müzesi’nde “Seven Easy Pieces” adlı çalışmaları  performe etmiştir. 5i başka sanatçıların, ikisi kendi performansı olmak üzere yedi çalışmayı sunduğu bu sergi oldukça ilgi görmüş.

14 Mart – 31 Mayıs 2010 tarihleri arasında Museum of Modern Art (MoMa)’da hayatının en büyük sergisi açılmıştır. Sergide sanatçının önemli performansları başka sanatçılar tarafından canlandırılırken, sanatçı da “The Artist is Present” adlı performansını sergilemiştir.

httpv://www.youtube.com/watch?v=2GD5PBK_Bto

Kendisi için hazırlanan bir masa ve iki sandalyeden oluşan sahnede, sandalyeye oturan ve bunu hergün sabahtan akşama kadar hiçbir şey yemeden ve tuvalete gitmeden, toplamda 736 saat boyunca yapan sanatçı yaşına rağmen inanılmaz bir performans sergilemiştir. MoMa’da günlerce kuyruk oluşmasına neden olan performansında, sanatçı sandalyede otururken karşısına seyirci gelmektedir ve Marina başını kaldırıp karşısındakilerin direk gözlerine bakmıştır. Diledikleri kadar oturmakta serbest olan seyircilerin oldukça etkilendiği performans, çoğu zaman seyircilerin ağlamasıyla son bulmuştur. Aradan bir süre geçtikten sonra masanın da kaldırılmasını isteyen Marina, seyircilerin direk karşısına oturmasını, aralarında masanın  olmamasını istemiştir.

httpv://www.youtube.com/watch?v=jY3VwmiT3j4

Aralarında, yukarıda bahsi geçenlerin dışında sesi kısılana kadar bağırdığı, tamamen çıplak olarak hareketli kolonları vücudunu vurarak ilerlettiği (Expanding in Space), bilincini kaybedene kadar ezber yaptığı, kendini kırbaçladığı performansları dahil birçok çalışması olan sanatçı. Vücudunu sanata dahil ettiği, fiziksel ve zihinsel olarak sınırları zorladığı çalışmaları ile “performans sanat”ını çok başka konumlara taşımıştır.

httpv://www.youtube.com/watch?v=HEQUC0-AlUo&feature=related

Festivalde izlemiş olduğum belgeselindeki tavırlarından oldukça muzip, şakacı ve enerji dolu bir insan olduğu görünen Marina’nın, kendisinden gençlere verdiği dersler ve öğretileri çok etkileyiciydi. Ayrıca yıllar sonra Umay’ın MoMa’daki sergi ve belgesel çekimleri için gelmesi ve karşılaşmaları oldukça romantikti.

Sanatçıyı günün birinde canlı olarak izlemeyi umuyorum.

İyi seyirler,