doğum günü partisi

  • Şehir Tiyatroları /
  • Yazan: Harold Pinter /
  • Yöneten: Yıldıray Şahinler /
  • Oyuncular: Bahtiyar Engin, Cem Davran, Jülide Kural, Mert Tanık, Özge Borak, Yıldıray Şahinler /
“Nobel ödüllü Harold Pinter’ın başyapıtı, hem eğlence hem gerilim dolu bir oyun. Bir sahil kasabasında yaşayan karıkoca ve pansiyonlarının tek müşterisi olan bir genç adam. Dışarıdan gelen iki adam ve orada yaşayan bir genç kız. O gün doğum günü olmayan genç adam için bir doğum günü partisi düzenlerler. Ve korkunç eğlence başlar.”

Canım sıkkın çıktım salondan. Kızgın bir de. Çünkü anlamlandıramadığım bir aptallık içindeyiz toplumca.

Tiyatroya gitmek emek ister. Televizyon gibi değildir. Canlı kanlı sanatçılar gözünüzün içine bakarak oynarlar. İnteraktif bir oyun değilse seyirci sesli sesli yorumlar YAPAMAZ. Seyirci çok gülmek istese bile komik olmayan ve kimsenin gülmediği bir sahnede SESLİ SESLİ GÜLEMEZ.

Tiyatroya gitmek emek ister. Nasıl olsa bilet fiyatları uygun, bir akşam gidip doya doya gülelim hissiyatıyla oyun izlenmez. Tiyatro sanattır. Amacı vardır. Farkındalık yaratır.  Anlamak için biraz kafanızı zorlamanız gerekir.

Tiyatro emek ister. En azından bilet almadan,aldıktan sonra, oyundan önce bir kitap karıştırmak, bir “google”lamak gerekir. Yazar kimdir, oyun nedir öğrenmek gerekir.

Hadi bunların hiçbirini yapamadınız ve oyunu beğenmemiş ve sıkılmış olabilirsiniz ama SAYGILI olmak zorundasınız.

Tüm oyun boyunca 20-30 kişi sanki Cem Yılmaz izliyor gibi kahkalarla güldüler. Oyun bir absürd tiyatro oyunuydu ve kara komediydi! Harold Pinter tarzı itibariyle boyun eğen ile hüküm verenleri, gizem ve karmaşayı, körlüğü anlatıyor ama direk değil. İşte bu direk anlatmanın olmayışı seyirciyi huzursuz etti sanırım. “Bir şey anlatmıyor bu, bari gülelim” hissiyatına kapıldılar.

Bu aşamada biraz kararsızım. Şöyle ki; hem tiyatroya daha çok insan gelsin istiyoruz, hem en anlaşılması zor oyunları seçiyoruz. Bir de bu oyuna “komedi” diyoruz. Öte yandan böyle oyunlar olmasa da olmaz. Sanırım tiyatro oyunlarına bilet satarken daha çok şey anlatmalıyız. Bir şeyler eksik, neyse bulup çözmek lazım.

Oyundan çıkarken,  önümde oturan ve bütün oyun kahkahalara boğulan iki kadına duyurarak yanımdakilere “Bu kadar sesli oyun izlenmez. Ayıp artık.” dedim sinirden kudurarak. Utanmışlar. Umarım bir sonrakinde daha az ses çıkarırlar.

Oyuna gelirsem; ağır giden bir oyundu. Bazı bölümler yavaş işledi, bazı bölümler ise çok hızlıydı, kafa karıştırdı. Sahne konusunda son zamanlarda Barış Dincel’in kendini tekrarladığını düşünüyorum. Açılı duvarlar güzeldi, özellikle böyle absürd işlerde çok kullanılır ve etkilidir, fakat daha şaşırtıcı olabilirdi ve belki daha soyut. Aynı şey kostümler için de geçerli. Gerçi istenen etki, normal hayatın içindeki absürd karakterlerle ve karışık diyaloglarla etkilemek olduğundan, sahne gerçeğe yakın düzenlenmiştir.

Oyunculuklar iyidi. Başlarda biraz abartılı bulsam da karakterler güzel oturmuştu. Her bir oyuncu ayrı ayrı çok orijinal  karakterler yaratmışlardı.

Karanlık sahneler etkileyiciydi. Sahneyi tamamen karartıp, el feneri kullanmak güzel bir fikirdi.

Maalesef ağız tadıyla oyunu izleyemedim. Dikkatim çok dağıldı seyirciler yüzünden. İzlemek isteyenlere iyi veya kötü oyun diye bir tavsiye veremeyeceğim. Sadece biraz okuyup öğrenip öyle gidin lütfen.

İyi seyirler,