Bir Engin Alkan Müzikli Oyunu: İstanbul Efendisi

Bir Engin Alkan Müzikli Oyunu: İstanbul Efendisi

  • 2013_İstanbulEfendisi_Afişİstanbul BB Şehir Tiyatroları
  • Yazan: Musahipzade Celal
  • Yöneten: Engin Alkan
  • Süre: 164 dk , 2 perde
  • Oyuncular: Berna Adıgüzel, Cihan Kurtaran, Çağlar Çorumlu, Çığdem Gürel, Derya Çetinel, Emrah Özertem, Engin Alkan, Hamit Erentürk, Hüseyın Tuncel, Murat Üzen, Reyhan Karasu, Selin Türkmen, Senem Oluz, Serkan Bacak, Sevil Akı, Sevinç Erbulak, Tankut Yıldız, Tuğrul Arsever, Ümit Daşdöğen, Volkan Ayhan, Zafer Kırşan

Kendine damat beğenen bir baba kızının başka birini sevdiğini öğrenirse ne yapar? Savletî Efendi, kızının gönlüne yön vermek için cinlere perilere bel bağlamıştır… Musahipzade Celâl, İstanbul Efendisi ile Osmanlı’nın Lale Devri’nden sonraki gündelik yaşantısını ve sosyal ilişkilerini hicvediyor.

Yazıyı okuyanları uyarmam lazım. Zira yine Engin Alkan’a hayranlığımdan, yine Çağlar Çorumlu’ya sevgimden bahsedeceğim!

Şark Dişçisi‘nin yorumunu yazarken, “her zaman takipçisiyim bu ekibin” demişim. Öyleyim!  Hatta şöyle bir ritüele doğru adım adım ilerliyorum. Her Engin Alkan oyununu bir sefer seyrediyorum, sonra sevdiklerimi de götürdüğüm ikinci, üçüncü seferler oluyor.

İstanbul Efendisi’ni  de bu ikinci seyredişim. Musahipzade Celal’in eserini ilk sergilendiği yıllarda izlemiştim. Üzerinden bir hayli zaman geçmiş. Tekrar büyük bir zevkle izledim.

İlk defa gittiğim Ümraniye’deki Şehir Tiyatroları sahnesinin girişinde biraz şaşırdım. Zira otoparktan giriş ve fuayesi biraz bakımsızdı. (Ama olsundu!) Nescafe otomatından sıcak içeceklerimizi alıp pufların üzerine oturduk sohbet ettik. Bir hayli erken gittiğimizden, oyuncuların bazılarının provaya girişine de şahit olduk. Sevgili Çağlar Çorumlu provaya girerken, ev sahibi edasıyla selamlaştı bizle.

Ümraniye’deki tiyatronun sahnesi büyüktü fakat akustikte bir problem vardı. Oyuncuların sesleri çok dağıldı. Özellikle hızlı konuşulan sahnelerde hiçbir şey anlaşılmadı. Hatta bir ara, hafta içi olmasına rağmen tamamı dolu olan salonda, homurdanmalar başladı. Fakat müzikler çoğalıp oyunun temposu artınca herkes anladığı kadarıyla yetinip oyunun içine girdi.

Evde geçen bir oyuna oturma odası, boks konulu bir oyuna ring tasarlamasını işin kolayına kaçmak olarak gördüğümden genelde tasarımlarını beğenmediği Barış Dinçel’e ait sahne tasarımı, bu defa şaşırtıcı bir biçimde deneysel ve özgündü.  Dönemin İstanbul’unda bozulan idari yapıdan dini anlayışa bir çok konuda göndermeleriyle tozlu ve koyu geçmişimizi hicveden eseri, kalabalık oyuncu grubunun önüne çıkmadan ama olumlu anlamda destekleyen, yer yer postmodern etkiler taşıyan sahne, Dinçel’in şimdiye kadar ki en iyi sahnelerinden biriydi. Ayrıca kostümler ve makyajda yaratılan atmosfere büyük katkı sağlıyordu.

Çağlar Çorumlu ölene kadar benim için Tarla Kuşuydu Juliet‘teki “Wili” olarak kalacak olsa da her oyununda öyle çok parlıyor, öyle çok parlıyor ki, beğenmemek mümkün değil. Sevinç Erbulak enerjisiyle, keyfiyle, her şeyiyle oyunun içinde. Engin Alkan her zamanki gibi oyunu alıp götürüyor, seyirciyle bağını hiç koparmıyor. Tuğrul Arsever oyunu yükseltiyor…

Ve müzikler… Hepimizin aşina olduğu müzikler, biraz dağınık bir kurguda olsa da, seyircilere çok hoş anlar yaşatıyor. Başlarda sadece “seyirciyken”, sonlara doğru el çırpıp eşlik etmeye başlıyorsunuz.

Sözün özü gidin. Eşi dostu da götürün.

İyi seyirler,

 

 

Şehir Tiyatroları’ndan Son Dönemlerin En Renkli Müzikali : Şark Dişçisi

Şehir Tiyatroları’ndan Son Dönemlerin En Renkli Müzikali : Şark Dişçisi

  • Sehir Tiyatroları
  • Yazan: Hagop Baronyan
  • Yöneten: Engin Alkan
  • Koreografi: Selçuk Borak
  • Müzik: Selim Atakan
  • Sahne Tasarımı: Cem Yılmazer
  • Kostüm Tasarımı: Tomris Kuzu
  • Oyuncular: Çağlar Çorumlu, Tuğrul Arsever, Sevinç Erbulak, Çiğdem Gürel, Emrah Özertem, Hüseyin Tuncel, Murat Üzen, Okan Patirer, Özge O’Neill Sarımola, Reyhan Karasu, Salih Bademci, Selçuk Borak, Selin Türkmen, Senem Oluz, Serkan Bacak, Sevil Akı, Ümit Daşdögen, Yasemin Güvenç, Yılmaz Arda Alpkıray

Tarihin belirsiz bir zamanından çıkıp gelen gezici bir tiyatro kumpanyası,19. yüzyıl Osmanlı mizah yazınının en önemli kalemlerinden olan Hagop Baronyan’ın eğlenceli komedisini; müzikli, danslı, şenlikli bir gösteriyle bugünün seyircisiyle buluşturuyor ve zamanın İstanbul Ermenileri arasında geçen; birbirini aldatan eşlerin, kavuşamayan aşıkların hikayesini konu alan oyunla, izleyenleri bir arada güldüğümüz zamanları hatırlamaya davet ediyor.

Engin Alkan’ı ne kadar çok sevdiğimi daha önce yazmış mıydım? Sanırım yazmıştım. Peki Çağlar Çorumlu’nun oyunculuğuna bayıldığımı? Evet bunu da yazmıştım.

Bu yazıda tekrar tekrar söylememek için baştan söylüyorum. Engin Alkan, Türk tiyatrosu adına inanılmaz işler yapan çok güzel bir beyin. 3 saatten fazla süren 2 perdelik bu oyunda belki çok bilindik hikayeleri barındıran bir metin var ama öyle güzel detaylar bir araya getirilmiş ki, hiç sıkılmadan izleniyor.

Çağlar Çorumlu… Ömür boyunca unutamayacağım Shakespeare… Hala hatırladıkça gülümsüyorum. Bu oyunda ise Şark Dişçisi kendisi… Ama nasıl kurnaz, nasıl muzip, nasıl komik…

Sırasıyla anlatmam gerekirse;

  • Dekor çok iyiydi. O kumpanya aracının 4 bir yanını evire çevire kullandılar. Kah üstüne tırmandılar, kah yatak odası oldu, kah antre oldu, kah kumpanya yapıldı… Çok iyiydi. Sade ama fonksiyoneldi.
  • Kostümler inanılmaz bir renk şöleni sunuyordu. Fotoğraflardan da gördüğünüz üzere bir renk cümbüşü vardı.
  • Müzikler çok sevimliydi. Ses düzeni ise ufak tefek aksaklıklara rağmen iyiydi.
  • Engin Alkan oyunlarının en sevdiğim yanı olan doğaçlamalardan bolca vardı. Hele sevişme sahnesi yapmaya çalışan iki oyuncunun peruklarının çıktığı sahnede çok çok komik diyaloglar yaşandı.
  • Sevinç Erbulak’ın, her ne kadar Tarla Kuşuydu Juliet‘teki performansını kendi skalasına göre biraz düşük bulsam da, bu oyundaki performansı müthişti. Kelimenin tam anlamıyla sahneye sığamadı. Enerjisini tüm seyircilere hissettirdi.
  • Beğendiğim milyonlarca şeye rağmen iki şeye çok takıldım. İlki Tarla Kuşuydu Juliet gibi müthiş bir senaryoda neler yapabileceğini ispatlamış olan Engin Alkan’ın, oldukça sempatik olmasına karşın bu sıradan metni seçmesiydi.
  • İkincisi ise  oyuncuların konuşmasıydı. Yazarı Ermeni olan bir oyun için hemen hemen tüm oyuncular dile dikkat etmişti fakat yer yer Roman şivesine geçen konuşmalar oldu. Açıkçası kulağımı tırmaladı.
Fakat tüm bu detayları toparlayınca, ortaya çıkan şeyin çok başarılı ve Türk tiyatrosu adına ümit vaad edici olduğunu söyleyebilirim.

Yani Hollywood’un Tim Burton’ı varsa bizim de sinemada Ezel Akay’ımız, tiyatroda da Engin Alkan’ımız var! İstanbul Efendisi ve Tarla Kuşuydu Juliet (ki 3 sefer seyrettim) başarılarından sonra kemikleşmiş seyircilerine süpriz olmayan bu başarı ve görsel şölen, ilerleyen zamanlardaki oyunların da habercisi. Her zaman takipçisiyim bu ekibin…

İyi seyirler,