27 f 2011 | Sinema
- Tür : Dram / Aile/
- Yönetmen : Handan İpekçi /
- Yapım : 2010, Türkiye /
- Süre: 110 dk /
- Oyuncular: Nurgül Yeşilçay , Nejat İşler , Celile Toyon , Ebru Özkan , Settar Tanrıöğen ,Hüseyin Danyal , Ragıp Savaş /
“Dört çocuk, torunlar, iki ayda bir evden eve taşınan çiçekler, plâklar, bir sandık ve gramofon. Ve iki ayda bir buluşulan “Çınar Ağacı”!
Emekli öğretmen Adviye Hanım?ın biraz muzip, biraz huysuz kişiliği çocuklarına hayatı zorlaştırıyor görünse de torunu Barış?ın hayatındaki en anlamlı şey ?anneannesi?dir. Bir tek Barış, anneanneye kavuşulacak ?Çınar Ağacı? buluşmalarını ve sıranın onların evine gelmesini iple çekmektedir!”
Artık kesin olarak şunu anladım : Türk sinemasının birinci problemi derinleştirilmemiş ve üzerinde yeterince çalışılmamış senaryolar. Benzer bir örnek yine karşımızda.
Çınar Ağacı’nın oyuncu kadrosuna bakınca insan çok heyecanlanıyor. Settar Tanrıöğen mi, Ragıp Savaş mı, Nurgül Yeşilçay mı, Nejat İşler mi,Celile Toyon mu ararsınız?… Hepsi var. Ama uzayan bir konuya başarısız kurgu eşlik edince ortalamanın altında bir film çıkıyor ortaya.
Bu kadroya rağmen hiçbir karaktere derinlemesine yakınlaşamıyoruz. Azıcık azıcık bilgi alıp nerdeyse 10 karakteri yüzeysel öğreniyoruz. Ama kafamızda oturtamıyoruz, detaylandıramıyoruz. E sonra, olanlar karşısındaki duygu değişimlerinden ne anlayalım da ne hissedelim!?!
En çok hissedebildiğimiz karakter küçük oyuncu Deniz Deha Lostar oluyor (müthiş yetenekli). Fakat karsında anneannesi rolünde oynayan Celile Toyon hem canlandırdığı karakter itibariyle (klasik sevimli anneannelerden değil, baya kötülük yapıyor, komik bile değil) hem de oyunculuğundaki abartılı mimikler nedeniyle çok karikatürize etmiş rolü.
Of of!
Artık Türk filmleri için sinemaya gittiğimde gerçekten içim daralıyor. Meslek değiştirip senaryo yazımına başlayacağım çok az kaldı!.
Tabi burada bahsedip dert yandığım filmlerin tümünün gişe amaçlı filmler olduğunu söylemeliyim. Zira haftaiçi 2 tane mail aldım konuyla ilgili ve yanlış anlaşılmak istemem. Çoğunluk, Sonbahar, Yusuf Üçlemesi.. gibi ilk aklıma gelen son dönem sinemamızın önemli filmleri var. İnanılmaz başarılılar. Fakat iş daha çok gişeye dönük filmler yapmaya gelince ortalama bir iş bile çıkartamıyoruz. Derdim bu!
..
Çınar Ağacı ile ilgili başka ne diyim valla. Bekleyin 1-2 aya kalmaz televizyonda gösterilir nasıl olsa. Boşa para vermeyin.
.
Not: Filme annemle gittim. (yoğun isteği üzerine!) Kendisi bir dram bağımlısı olduğu halde zerre etkilenmedi filmden. Etkilenmek şöyle dursun, çıkışta ” Bir olayla hemen nasıl değişti çocuklarının hisleri… Ne kadar saçma!” bile dedi. Dedirtenler utansın mom!
Not2: Kimse bana Nurgül Yeşilçay 35 yaşında demesin. Basbaya 22-23 civarında! ( :'( Dünya çok adaletsiz.)
30 f 2010 | Sinema
- Tür: Dram
- Yönetmen: Seren Yüce
- Yapım: 2010, Türkiye
- Süre: 111dk
- Oyuncular: Bartu Küçükçağlayan, Settar Tanrıöğen, Esme Madra, Nihal Koldaş
Yönetmenliğini Seren Yüce?nin yaptığı, Venedik Film Festivali?nde ‘Geleceğin Aslanı’ ödülünü alan Yeni Sinemacılar?ın yeni filmi “Çoğunluk” vizyondan kalkmadan izleyebildim. Vizyona girmeden katıldığı Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi erkek oyuncu, en iyi yönetmen ve en iyi film ödüllerini toplayan film İstanbul’da yaşayan orta-üst sınıf bir ailenin oğlu olan Mertkan’ın halini anlatıyor.
Filmin konusunda aile ‘orta sınıf’ olarak belirtilmiş. Müteahit bir baba, kendi işleri var ve iki kuşak çalışıyorlar ,filmdeki donelere göre ekonomik olarak orta sınıfın üzerinde gözüküyorlar. Fakat Mertcan’ın giyim tarzı ve davranış biçimi ile ekonomik düzeylerindeki tutarsızlık ailenin hangi sınıfa (sınıf varsa!) mensup olduğunu anlamamızı zorlaştırıyor.
Filmin adı çok anlamlı, afişi de öyle.
Konusu itibariyle Türkiye’nin büyük bir çoğunluğundaki aile yapısını sade-gerçekçi bir yaklaşımla gösteren filmde; çalışan-otoriter baba, ev hanımı anne, anneyle babanın ve oğulun olmayan ilişkisi, içinde bulundukları duruma üzülen ama hiçbir şey yapmayan (beyim bilir) anne, sofra kültürü, yemek yerken gözlerin dikildiği televizyon, her doğulunun ya komünist yada terörist olarak toplumda kabul görmesi ,aynı topraklarda yaşadığımız ayrım, arkadaşlarıyla beraber yaptığı aktiviteler: arabayla gezmek, kızları kesmek, kafede çay içmek ve bara gitmek olan gençler….defalarca tekrarlanan sahnelerle gözümüze bunlar sokuldu.
Filmin neredeyse tamamında kamera karşısında olan Bartu Küçükçağlayan az konuşmayla çok büyük işler başardı ve Mertkan’ın başlarda çokça içsel muhasebe yapan fakat sonlara doğru azalan acılarıyla çoğunluğa uyum sağlayan ruh halini müthiş yansıttı. ( içime sıkıntılar getirerek )
Erkek egemen toplumumuzda tek derdi para kazanmak olan, ailesine tüm sorumluluğu para kazanıp, eve ekmek getirip, onları koruyup kollamak sanan Türk erkeğini Settar Tanrıöğen büyük bir başarıyla oynadı. Duygusuz babanın tüm duygusuzluğu ileride tıpkı kendisi gibi olacak oğluna, gözlerimizin önünde geçiş yaptı.
Film, içinde bulunduğumuz bu durumlar için herhangi bir çözüm sunmuyor. Sadece değişmek için çaba sarfetmezsek bizim de çocuklarımızın da torunlarımızın da yaşayacağı hayat budur dedirtiyor, farkındalığımızı arttırıyor.
Tüm bunları gösterirken de maalesef sıkıyor. Tamam gerçekçilik yeni akımımız ve seviyoruz ama yine de sahne geçişlerinin seyirciyi sıkması konusuna bir çözüm bulmak gerekiyor. Filmin sonu bir türlü gelemedi. Uzadıkça uzadı ve yordu. Hep aynı örneği veriyorum ama doğru düzgün diyologu olmayan George Clooney’in başrol oynadığı The American filmini izleyip örnek almalı.
Son olarak, Gül karakterinin kafamda oturmadığını belirtmek isterim. Doğudan gelmiş gibi değildi, sosyoloji okuyor gibi de değildi. Arada kalmış bir karakterdi. Aile bireylerinde yaşadığımız o “içimizden biri” hissini, Gül karakterinde yaşayamadım.
Koca bir salonda iki izlemiş olduğumuz “Çoğunluk” filmini, çoğunluğun izlemesini dilerim.
“Mertkan?ın hayatı basittir: babasının inşaatlarının getir götür işlerine bakar, arkadaşlarlaalışveriş merkezlerinde sağı solu keser, arabayla turlar. Bu basitliğe bir anlam bulmak için pek de hevesli değildir. Ne zaman ki Gül ile tanışır, boşluğu ve basitliği değerlendirmek için bir fırsat çıkar karşısına. Ancak babası Gül?ün kökenleri konusunda şüphecidir. Hayatta ayrımcılıkla karşılaştığı ilk anda ona teslim olan Mertkan, çoğunluğa uyar, babasının kendisi için çizdiği yolda hayatına bir anlam bulur.”