Salon’da Ane Brun Konseri

Salon’da Ane Brun Konseri

Sanatçımız Norveçli olunca bir ön yargılar,  bir “seviyoruz ama konseri nasıl olur ki acaba”lar oluyor, olmuyor değil. Fakat soğuk memleketten gelmiş olsalar da pek sıcaklardı. Bir de klişe: müzikleri ile kalplerimizi ısıttılar!

Tonbruket resimleriAne Brun‘dan önce İsveçli grup Tonbruket (İsveçce ses fabrikası demekmiş) sahnedeydi. İsveçli bas gitarist ve besteci Dan Berglund‘un  90larda “son 10 yılın triosu” olarak belirtilen Esbjörn Svensson Trio’da uzun yıllar boyunca çaldıktan sonra 2008 yılında Esbjörn Svensson‘un vefaat etmesinden sonra kurduğu bu grup daha önce İstanbul Caz Festivali için de Türkiye’ye gelmişti. Berglund dışında gitarda Johan Lindstroem, davulda Andreas Werliin ve piyanoda Martin Hederos (ki kendisine aşık olmuş olabilirim!)’dan oluşan grup hem ön performansta hem de Ane Brun’a eşliklerinde bir hayli alkış aldı.

httpv://www.youtube.com/watch?v=7Y5ekL3j3sI&feature=youtu.be

http://instagram.com/bengiunsal

http://instagram.com/bengiunsal

Müzisyen bir ailede büyüyen 76 doğumlu İskandinav şarkıcı Ane Brun, bu sene müzik hayatının 10.yılını kutluyordu. Bu senenin iyi performanslarından biri olan konserine ve performansına geçmeden bir iki konudan bahsetmeliyim. Birincisi kadın çok güzel. Her ne kadar ütülenmemiş, sabahlık benzeri bir şeyle sahneye çıkmış olsa da, ve bisten sonra geldiği puantiyeli bluzu ‘keşke daha önce giyseymiş’ desek de, çuval giyse yakışırdı.

Güzelliğine ek olarak, acayip iyi dans ediyor. Gözlerimi alamadan izledim resmen. Çok iyiydi.

Ayrıca ışık düzenine değinmeden geçmem mümkün değil. Zira bu kadar naif, bu kadar sıcak olabilirdi bir sahne aydınlatması. Bizde bu işleri yapanlara selam olsun, olayın teknolojiyle ve pahalı ekipmanlarla alakası yok. Sahneye ayaklı aydınlatmalar koyup, üstten bir mavi ışık verirsiniz ve işte mükemmel ambians! Boşa demiyorlar: Less is more! (Az çoktur)

Bu arada sahnede ambians güzemdi ama Salon biraz küçük olduğundan havasızdı. Bir de çok anladığımdan değil ama bas sesler öyle baskındı ki duvarlar titriyordu. Ses düzeni bizi pek memnun etmedi bu açıdan.

httpv://www.youtube.com/watch?v=KVqu87-amDA

Tekrar şarkılara gelecek olursak; Tonbruket ile Ane Brun uyumu çok iyiydi. 10. yılında sevilen parçalarını bir albüme toplayan ve albümle birlikte bu Avrupa turunu düzenleyen şarkıcının sesi gerçekten etkileyici derecede iyi. Canlı performansı da o yüzden dinletiyor. Üstüne bir de harika sahne performansı. Üstüne de yılların birikimi ile sevilen parçaları olunca, gece gerçekten güzel geçti. Hatta bitince pek kısa geldi, biraz daha sürsün istedik.

Sahneye çıktıktan ancak 3-4 şarkı sonra bizimle konuşan Ane Brun, İstanbul’da tekrar olmaktan mutlu olduğunu, best of albüm için şarkıları seçmenin zor olduğunu söyledi. Daha sonra aralarda yine sıcak konuşmalar yapan, The Light From One, My Lover Will Go, To Let Myself Go, Do You Remember, Big in Japan, These Days gibi sevilen şarkılarını peşi sıra söyleyen ve 3 bis yapan şarkıcıyı tekrar gelirse, ki gelir umarım, kaçırmayın derim.

Fotoğraf: Ali Güler

Fotoğraf: Ali Güler

Fotoğraf: Ali Güler

Fotoğraf: Ali Güler

Fotoğraf: Ali Güler

Fotoğraf: Ali Güler

İki Kişilik Bir Oyun

İki Kişilik Bir Oyun

  • İKSV Salon ve Dot Tiyatro
  • Yönetmen: Bülent Erkman
  • Yazan: Aslı Mertan, Bülent Erkman
  • Oyuncular: Tan Temel, Serkan Salihoğlu

Karşılaşan, tanışan, bakışan, şakalaşan, dokunan, sevişen, seven, sahiplenen, özleyen, kıskanan, aldatan, kandıran, terkeden, terkedemeyen, tutunan, tutunamayan, unutan ve hatırlayan, yeniden ve yeniden deneyen iki kişinin bir yaşam boyu sürdürdükleri bir ?ilişki oyunu?.

Devasa bir metal ağın içinde, sıkışıp kalmış iki kişi. Bazen birisi kadın, diğeri erkek. Bazen ikisi kadın, bazen ikisi de erkek. Ne tutunabiliyor, ne bırakabiliyorlar. Yalnızca birbirleriyle temas edip, sonra uzaklaştıkları, bitmek bilmeyen bir med-cezirin içinde hapisler.

Bülent Erkmen?in bu konsept temelinde kurduğu ve sahnelediği ?İki Kişilik Bir Oyun?un, her biri ?tek bir kelime?den oluşan cümlelerini Aslı Mertan ve Bülent Erkmen birlikte yazdılar.

Tüm mekanların, zamanların ve sosyal, kültürel, ulusal, cinsel tüm kimliklerin ötesinde bir gerçekliğe ulaşmaya çalışan bu iki kişilik oyunu dört oyuncu, ?farklı eşleşmeler?le, dönüşümlü olarak oynuyorlar.

Bu oyunun aynı isimli, Yekta Kopan?ın yazdığı, farklı ilk versiyonu 2006 yılında Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali ve Tiyatro Olimpiyatları kapsamında oynanmıştı.

Salon – DOT işbirliğiyle gerçekleşen yeni ?İki Kişilik Bir Oyun? Kasım, Aralık 2012 ve Ocak 2013 ayları boyunca her Pazartesi Salon?da tiyatroseverlerle buluşuyor.

Oyunu izleyeli iki hafta oluyor. İzlemeden almış olduğum oyun kitabını biraz evvel okumayı bitirdim. İki taraflı kitabın bir tarafında oyunun metni bulunuyor, diğer tarafında ise Aslı Mertan ile Bülent Erkman’ın oyunu yaratma süreçleri anlatılıyor.

Öyle çok uğraşmışlar, öyle çok irdelemişler ki… Neredeyse kelime kelime sorgulayarak ve aylarca uğraşarak yazmışlar metni. Bu çabayı okuyunca beğenmedim demek ayıp olacak ama beğenemedim maalesef.

Oyunun “iki erkek” versiyonuna gittik Salon’da. Kapıda mahşer kalabalığı, önlerde safımızı aldık, zira içeride seyirci sayısının yarısı kadar tabureler var. Kaptınız kaptınız. Neyse tecrübeli arkadaşım kaptı tabureleri oturduk. Ama oyuna 50TL verip, üstelikte ayakta ve yukarı doğru bakarak izlemek zorunda kalanlara çok içim acıdı. (Üzülmeyin! Tabureler de çok rahatsızdı zaten!)

Sahnenin ortasında demirden bir konstrüksiyon vardı. Ve oyuncular demirlere tutunmuş bizi bekliyorlardı. Zaten oyunun tamamında da o konstrüksiyonun üzerinde hareket ediyorlar. Loş bir aydınlatma ve hiç müzik olmadan 40 dakika boyunca kelimelerle iki kişinin aşkının evrelerine tanık oluyorsunuz.

Metin gerçekten güzeldi. Kitaptan tekrar okuyunca da beğendim fakat metnin sadeliği ile sahnelemenin sadeliği birleşince ortaya sıkıcı bir iş çıkmış. İlk beş dakika oyuncuları tanımakla ve metni takip etmekle geçiyor fakat sonrasında yavaş yavaş oyuna ilgili azalmaya başlıyor. Seyircilere dikkat ettim, sonlara doğru herkes başka bir yerlere bakıyordu.

Oyunu aldığımız biletle iki versiyon izleyebiliyormuşuz. Maalesef bir tanesi bile benim için yeterince sıkıcı oldu. Fakat sade ve deneysel oyunları sevenler beğenebilirler belki.

İyi seyirler,

Not: Oyunun seneler evvel sahnelenen Yekta Kopan’ın yazdığı versiyonunu çok merak ediyorum. (Zamanı geri alabilsek…)