Birer Günde Amsterdam – Rotterdam (Hollanda)
Belçika’dan gittiğimiz iki günlük Paris macerasından sonra, bu defa yine Belçika’dan iki günlüğüne Amsterdam ve Rotterdam’a yola çıktık. Brüksel’den Amsterdam’a hızlı tren ile gittik. Oldukça erken saatte Amsterdam Merkez İstasyonu’na (1) vardık.
12.yy’da Amstel Irmağı kıyısında kurulan bir balıkçı köyüyken, şu anda Hollanda’nın başkenti ve kültürel-parasal yönden en önemli şehri Amsterdam. Çoğunluğu 17.yy’dan kalma kalma yapılarıyla Avrupa’nın en köklü kent dokularından birini barındıran şehir, iç içe geçmiş ay şeklindeki kanallarıyla ünlü.
İstasyondan çıktıktan sonra ilk iş olarak Amsterdam Şehir Kartı olan “I amsterdam City Card” alma noktasına gittik. Bu kart ile belirlenen sürede belirli yerlere ücretsiz girebiliyor, bazı yerlerde indirim alabiliyor ve ücretsiz ulaşım yapabiliyorsunuz.
Kartımızı aldıktan sonra, kanallarıyla meşhur şehirde hemen bir cruise gezisine katıldık. 100 Highlights Cruise adındaki tur normalde 26 Euro imiş fakat kartımız olduğu için ücretsiz katıldık. Kalkıştan (2) sonra ilk olarak Amsterdam’ın dışına, limanlara doğru hareket ettik, daha sonra tekrar Amsterdam’a giriş yaptık. Kanal gezisinde ünlü mimar Renzo Piano’nun binası Nemo Science Center ‘ı(3), Amsterdam kanallarını, kanalların kenarlarında bulunan ve yaklaşık bin adet olduğunu öğrendiğimiz kayık evleri ve ünlü binaları gördük.
Tur kalktığı yerde bizi bıraktı. Yürüyerek otelimiz Die Port Van Cleve(4)’e geldik. 1887’de yapılmış binada bulunan dört yıldızlı otelin konumu süperdi. Zaten hepi topu 1 gece kaldığımız ve geceliğine 2 kişilik oda için 100 Euro verdiğimiz otelin konforu çok iyiydi.
Otele eşyalarımızı bıraktıktan sonra yürüyerek Dam Meydanı(5)’na gittik. 100 metreye 200 metre genişliğindeki bu güzel meydanın batı kısmında 1655 yapımı Amsterdam Kraliyet Sarayı, ortasında ise 1956 yılında II. Dünya Savaşı’ndaki kurbanları anmak için beyaz taştan yapılmış Ulusal Anıt var.
Meydanı geçtikten sonra kanalları ve köprüleriyle ünlü şehrin sokaklarında dolaştık ve Müze Meydanına ( Museumplein) (6) doğru yürüdük.
Amsterdam’ın ünlü müzeleri Rijksmuseum, Van Gogh Müzesi, Stedelijk Müzesi ve Concertgebouw Konser Salonu‘nun bulunduğu bu meydana biz gittiğimiz sırada Rijksmuseum ve Stedelijk müzesi kapalıydı. O nedenle gezme şansımız olmadı.
Van Gogh Müzesi’ni iseise tadını çıkara çıkara gezdik. Kısa ömrünün sadece 10 yılında eserler yapan sanatçıya ait en geniş koleksiyonu barındıran müzede ressamın; Patates Yiyenler, Sarı Ev, Günebakanlar tablolarını görüp inceledik. Şehir kartımız olduğu için 12,32 Euro ya gezdiğimiz sergiden sonra yine yürüyerek Müze Meydanı’na gittik.
Meşhur I Amsterdan yazısı önünde pozumuzu verdikten sonra Heineken Experience(7)’a doğru yürüdük. Kişi başı 11,25 Euro verip girdiğimiz Heineken binasında markanın hikayesini ve biranın yapılışını eğlenceli bir turla gezip öğrendik. Binanın içinde 4D film izledik, DJlik yaptık, fotoğraflar çekindik… Gerçekten eğlenceliydi. Sağolsunlar bir de iki birayı tura dahil edip ikram ediyorlardı. Bütün gün nedense aç bilaç dolaştığımız şehirde midemize ilk giren bu ikram biralar oldu. Tadı muazzamdı.
Heineken’den çıktıktan sonra tekrar Dam Meydanı(5)’na gidip meydandaki restoranlardan birinde karnımızı doyurduk. Saat geç olunca meşhur Red Light District(8)‘i görelim dedik. Hakikaten enteresan bir yer. Caddenin ışıklandırması gerçekten güzel ama insan vitrinlere bakınca feminizm damarı kabarıyor.
Vitrinlerde dans eden kadınlara üzülmekle, ağızları sulanarak bakan erkeklerden iğrenmek duyguları arasında gidip geldik bu sokakta. Hal böyle olunca çok fazla dolaşmadan, iyice de geç olan saat ve bastıran yorgunlukla otele döndük.
Ertesi sabah erkenden kalkıp Rotterdam’a gitmek için tren istasyonuna(1) geri döndük.
Hollanda’nın güneybatısında bulunan ülkenin 2. şehri Rotterdam, Avrupa’nın en büyük limanına sahip. II.Dünya Savaşı’nda Alman hava güçleri tarafından neredeyse tamamı bombalanıp yerle bir edilen şehir, 1950’den 1970’e kadar yeniden inşa edilmiş.
Rotterdam ana tren istasyonuna(1) vardığımızda saat henüz erkendi. Açık bir yer bulup oturduk. Kahve içerek Turist Info’nun açılmasını bekledik. Kişi başı 9 Euro vererek ücretsiz ulaşım ve bazı yerlere indirimli giriş sağlayabileceğimiz 1 günlük Rotterdam Welcome Card aldık.
Daha sonra otobüs ile Rotterdam Hayvanat Bahçesi ( Blijdorp Zoo) (2)’ne gittik. 1857’de kurulmuş olan hayvanat bahçesi bir hayli büyük. İçinde envai çeşit hayvan türü, ayrıca oldukça büyük bir botanik bahçesi ve akvaryumu bulunuyor. Kişi başı 15 Euro’ya girdiğimiz bu büyük hayvanat bahçesini gezmemiz yaklaşık 3 saatimizi aldı.
Daha sonra yine otobüsle merkeze döndük. Kruisplein meydanından caddeye doğru biraz yürüyüp, bir an evvel Küp Evler (Kijk-Kubus)(3)’e gitmek istedik. Günlerdir gezdiğimizden yürümek için biraz yorgunduk, yine otobüsle gidelim dedik. Otobüse bindik fakat ring bir otobüsmüş, direk Küp Evler’e gideceğiz sandık ama yarım saatlik bir Rotterdam gezisi yaptıktan sonra ancak varabildik.
Mimar Piet Blom’un yaptığı evler, zemin seviyesinin üstünde, hatta altlarından yol geçiyor. Dışarıdan bakıldığında 45 derece eğik duran küpler , kentsel bir çatıda yaşamak prensibiyle yapılmış. Kişi başı 2 Euro’ya gezdiğimiz müze evin içi çok minik ve sıkışıktı. Fakat öğrendiğimize göre gayet yüksek kiralara alıcıları varmış.
Küp Evler’den sonra tekrar merkeze döndük, bir İtalyan lokantası bulduk ve pizza yeyip dinlendik. Yemekten sonra yürüyerek Euromast(4) adlı kuleye doğru yürüdük. Hugh Maskant tarafından tasarlanan Euromast, Rotterdam’ın en yüksek binası ve üstünde şehri seyredebileceğiniz bir seyir terası var. Aslında terasa çıkmak istiyorduk fakat sis olduğu için görebileceğimiz bir manzara yoktu, o nedenle çıkmadık.
Yürüyerek yolumuza devam ettik. Het Park’ın etrafından dolanırken suyun üzerinde olan New Ocean Paradise Hotel (5)’i gördük, sonra karşı kıyıdaki gökdelenleri ve Ben van Berkel tarafından tasarlanmış ünlü Erasmus Köprüsü(6)’nü görerek sahilden yürümeye devam ettik.
Rotterdam’da sabah başlayan gezintimiz akşam tren saatimizin gelmesiyle son buldu. Zaten hafta içi olduğundan saat 5’ten sonra pek hayat kalmamıştı şehirde. Tekrar başlangıç noktamız olan tren istasyonuna(1) gittik ve Brüksel’e dönüş trenimize bindik.