Ev Kadını Songül’ün Hikayesi: Basit Bir Ev Kazası
“Eğer kocanız 15 yıldır kapıdan hep aynı şekilde giriyor, hep aynı yere çantasını bırakıp klozetin kapağını 15 yıldır açık bırakıp fermuarını koridorda çekiyorsa, hele birde evliliğinizi ?Eh! Artık zamanıdır?? diyerek yapmışsanız emin olun siz de ziyan ve zebil ( ! ) olmuş kadınlar kulubüne üyesiniz.
Aslında Songül, hepimiz kadar cesur aynı zamanda hepimiz kadar ürkek. O en az bizim kadar gerçekçiyken, Merzifon saat kulesinin dibinde romantik bir buluşma hayal edecek kadar da ayakları yerden kesik.
Doğal olarak aşksız bir hayatı yaşanmış saymayan Songül, savrulduğu Brezilya dizilerinden, bizi yazmaya çalıştığı romanın kıyılarında dolaştırıp, kara mizah bir kahkaha tufanına götürüyor. Onun kendini aşma serüveni aslında yaşadığımız toplumun kendini aşma serüveninden de çok farklı değil.
Bu nedenle Songül hayatına bizim için komik bir pencere açarken, aşk romanında ?Genç ve güzel kadın kırılan gururunu ve onurunu bir kenara bırakıp İspanya?dan Merzifon?a uzanan çileli dans hayatını düşündü.? Hayal ettiklerini hatırladı ve kendi kendine dedi ki. ?Artık ben iyi ve muhteşem sevgililer hayal etmeyeceğim. Çünkü bu hayaller sonra hayalete dönüşüyor? demeyi de ihmal etmiyor.”
Günay Karacaoğlu, izleyen şanslıların gönlünde yeri ayrı olan Yeditepe İstanbul dizisindeki mahallenin hem delisi hem baştacı Önem’dir benim için. Sonraları nerede oynarsa oynasın o karakterdeki kadar derinliği olan birini oynamamıştı sanki. Bugün ise, hala bir erkeğin nasıl bu kadar derin bir kadın dünyası analizi yaptığını anlamadığım, Basit Bir Ev Kazası oyunundaki Songül rolü ile yine derinleşmişti.
Son zamanlarda korkarak gittiğim tüm tek kişilik oyunların başarısından zevk alıyorum. Her memnuniyetimden sonra ise bir sonrakinde yine korkuyorum, acaba önceki gibi olmassa diye…
Fakat içinde hayatın gerçekliklerini, acısını, üzüntüsünü bu denli güzel anlatabilen bir metin ile, oyunculuğunu vücuduyla, sesiyle, bakışlarıyla konuşturdu Günay Karacaoğlu. 2 saat boyunca bir kadını anlattı bize. Hepimizden birşeyler almış bir kadını… Biraz Sıdıka gibi, biraz Lütfiye Çıtır, biraz sen, biraz ben.. .
Oyuncu performansı müthişti. Müzik 1-2 yerde oyuna hizmet için vardı ve güzeldi. Işık pek kullanılmadı. Sahne ise yine Barış Dinçel tasarımıydı. Yani artık adamcağıza da hak veriyorum. Senede 30 tane sahne tasarlayınca, yaratıcılığının kaybolması normal.. Bknz. Doğum Günü Partisi oyunu sahnesi.. (III.Richard geldi ya memlekete… hani bir sürü paralar verdik oyuna gittik… Yani azıcık modern bir sahne nasıl olmalıyı öğrense miydik? Biraz yeniliğe ve değişikliğe ihtiyacımız yok mu?)
Sahne konusunda hassaslaştım artık. Kişisel bir sıkıntım oldu sanıyorum.
Neyse Allah’tan esas kişisel sorunum olan ağlanacak sahnede gülen seyirciler bu oyunda yoktu da, iyice konsantre olarak izleyebildim oyunu. Takip edin, biletinizi alın ve gidin… Bu sevimli ve hayalperest kadının dünyasıyla tanışınca, pişman olmayacaksınız.
İyi seyirler,
Not: Oyun bitiminde tüm salon ayakta alkışladı Günay Karacaoğlu’nu… Gözyaşlarını tutamadı ağladı… O kadar geçti ki enerjisi bana.. Duygulandım çok… Sanatçıların işi çok zor çok… Allah eksikliklerini göstermesin, yeni oyunlarda da izleyelim…