Bilmeyenler için Tiyatro Adabı!

Bilmeyenler için Tiyatro Adabı!

“Seyircilerin eğitilmesi ile ilgili Muhsin Ertuğrul: 1927’de yeni seyirciler yetiştirmek için “talebe matineleri” yapmış. Seyircilerin adabını oluşturmak için iki sayfalık bir broşür hazırlanmış. Muhsin Ertuğrul’un kaleme aldığı “Tiyatro Adabı” adlı bu broşürün baş sayfasına “Bilmeyenler İçin” kaydının konulması da unutulmamış.” (kaynak:tiyatrodunyasi.com – Ali Çakır )

Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul Şehir Tiyatroları’nın Kabare adlı oyununu izlemeye gittik. Oyunla ilgili eleştiriler çok iyi, Mert Turak’ın performansı dillere destanmış, çok keyifli bir akşam olacak derken, arkamda oturan kadını öldürme şeklimi hayal ederek  geçirdim iki saatimi! Gerçekten sınırlarımı çok zorladı. Üstelik bu ilk değil!

Hemen her hafta muhtelif tiyatrolarda oyunlar izlediğimden, daha önce defalarca benzer şeyler yaşadım ama artık ayrıca yazma ihtiyacı duydum. Daha da olmazsa, bu yazıyı broşür olarak bastırıp oyunlardan önce dağıtmayı planlıyorum!

Lütfen telefonunuzu kapatın!

Öncelikle herkesin bildiği ama nedense bir türlü uygulamadığımız bir kuralı hatırlatmak isterim: Lütfen oyundan önce telefonlarınızı kapatınız!

Son oyunda üşenmedim saydım: 6 kere telefon çaldı! Üstelik her iki perdenin başında anons yaptılar. Anlaması mı güç? Uygulaması mı zor? Yani ben her seferinde hem sesi hem alarmı iki kez kontrol ediyorum, açık olmasın diye. Saygıdır yahu bu!

Bir de şu var. Telefonun sesini kapattı diyelim, titreşim açık! E ne anladım ben o işten? Melodi çalmıyor ama zar zar zar sürekli titreşim sesi duyuyorum! Ya da telefonun sesini de titreşimi de kapattı Allah razı olsun ama o telefonu elinde tutuyor ve mesaj/arama geldikçe ışığı yanıyor! Çaktırmadan kontrol ediyor ekranı, açıyor hafif bir açıyla, sonra hemen kucağına gömüyor!

Eğer bir haber bekliyorsanız veya biriyle iletişim kurma ihtiyacındaysanız oyuna girmeyin lütfen!

Biraz da olsa araştırın!

Şöyle saçma bir durum oluştu son günlerde. Kültürlü olduğunu ispat etmeye çalışan herkes tiyatroya gitmeye başladı. Yani sırf gitmiş olmak için, gittiğini sağa sola anlatmak için tiyatroya giden bir kitle oluştu. Fakat bilinçli olarak izlemediklerinden ve oyun araştırmak gibi bir huyları olmadığından sıkılıp herkesi rahatsız ediyorlar. Ve bu yüzden kültürlü olmayı bırakın amiyane tabirle kırolar!

Eğer sıkılgan bir insansanız ve beğenmeseniz bile sessizce oturup izleyemeyecekseniz lütfen önceden detaylı bir araştırma yapın. İnternet denen bir şey var artık elimizin altında, ayrıca bir sürü oyun var. Beğenebileceklerinize gidin. Örneğin ben de, tarihi oyunlara pek ilgi duymuyorum, o nedenle pek tercih etmiyorum. Çok basit yani.

Bir de konuyu araştırmak şu açıdan önemli.  Bazen kara komedi oyunlar oluyor. Bir diğer algımız olan tiyatroya “eğlenmek” için gitmek konusu hemen devreye giriyor, okumadan etmeden bilet alan kültür mantarı kişisi oyunu komedi sanıyor! Gördü ya afişte “komedi” yazısını, “kara”sı umrunda değil. Sonra koca salonda, aslında çok önemli bir konuyu kara mizahla anlatmaya çalışan oyunculara, olur olmadık yerde gülen tipler çıkıyor. Ağlaya ağlaya ölen oyuncuya, komik karakteri oynuyor diye gülen gördüm yahu!

Benzer şekilde küfre gülmek gibi bir alışkanlığımız da var. Hele yabancı dilden çeviri oyunlarda çok karşılaşıyorum. “Lanet olsun Amy, seni bir daha burada görmek istemiyorum. S.ktir git!” diyor oyucu sinirle. Seyirciler kıkırdıyor. Bazen gerçekten herkesin delirdiğini düşünüyorum…

tiyatro adabıSesli yorumlar yapmayın!

Hafta sonu sinir hastası olduğum oyunda, arka sırada oturan hanımefendi, henüz oyunun başında yanındaki beyefendiye bir şeyler anlatmaya başladı. Dönüp bakış attım anlar belki diye ama nerede?! Oyunun ortasına kadar ya sabır çekip dayandım.

İkinci yarıda artık tahammül edemeyeceğim bir seviyeye geldi. Zira yanındaki beye “Aaa baş roldeki Özge Borak! Ata Demirer var ya onun karısı…” gibi yorumları daha da artan ses tonuyla yapmaya başladı. Dönüp elimle sus işareti yaptım ama 5 dakika sonra aynı tas aynı hamam.

Oyun bitene kadar gerçekten zor dayandım. Selamlama bittikten sonra da kapıdan dışarı çıkana kadar önce hanımefendinin kendisine, sonra peşinden ortaya sesli sesli söylenip durdum: “Tiyatroda konuşulmaz! Tiyatroda sesli yorum yapılmaz! Çok önemli bir şey söyleyeceksen illa, 5-6 kere dekor değişti, o aralarda söyle.!”

Ah o pet şişeler!

Telefonlar, sesli yorumlar, gereksiz kahkahalar dışında en çok karşılaştığım bir diğer sinir bozucu şey de pet şişe hışırtısı. (hışırtı mı denir ona?) Yani milletçe bol su içiyoruz anladığım kadarıyla, ne güzel ama biraz daha sessiz içebilirsek…

Geçen oyunda, iki aşık sahnede el ele göz göze, romantik bir konuşma yapıyorlarken yanımdaki hanımefendi bir su içti ki, maşallah romantizm tavan yani! O pet şişeyi daha az ezerek kullanabilse ne güzel olacak.

Aynı şekilde, artık tiyatro/sinema büfelerinde satılması yasak olsa da çantada getirilen bisküvilerin kaplarının sesi de insanı çıldırtacak cinsten. Yakın zamanda sinemada bir beyefendi koca bir paket cipsi bitirene kadar filmden hiçbir şey anlamamıştım!

Tiyatro Adabı!

Son olarak  diğer genel kuralları basitçe sıraladım:

  • Eğer oyunu beğenmediyseniz, sıkıcı bulduysanız sesli sesli “of” çekmeyin. Beğenenler vardır unutmayın. Beğenmediyseniz perde arasında çıkarsınız olur biter.
  • Uykunuz geldiyse sesli sesli esnemeyin, sessizce perdenin bitmesini bekleyin.
  • Ayaklarınızı çişiniz gelmiş gibi sallamayın. Bütün sıra sallanıyor siz öyle yapınca!
  • Sesli sakız çiğnemeyin. Dahası sakızı balon yapılıp patlatmayın. (Bunu da gördüm!)
  • Durup durup parfüm sıkmayın. Dip dibe olunca kokudan başı ağrıyor insanın. (Bunu da gördüm!)
  • Lüzumlu lüzumsuz her yerde alkışlamayın. (Bazen alkış yersiz olunca, oyuncular da sıkıntıya düşüyor, devam mı etsem beklesem mi diye. Devam edince alkıştan sesi duyulmuyor … vs. (özellikle ilk oyunlarda))
  • Lütfen nezle, grip, faranjitseniz veya öksürüğünüz, hapşuruğunuz çoksa, burnunuzu sürekli silmeniz gerekiyorsa; öncelikle hastalığını kalabalığa yaymamak adına sağlık için, sonra etrafınızdakilerin ruh sağlığı için biletinizi erteletin.

Yapmamamız gerekenler bunlar. Yapmamız gereken ise çok daha basit. Sakince koltuğumuza yerleşip, oyun boyunca konuşmadan, ses çıkarmadan oyunu izlemek ve bitiminde oyuncuları takdir için alkışlamak. Bu kadar.

Diliyorum bundan sonra çok daha bilinçli seyircilerle, oyun izleme zevkini paylaşabiliriz.

İyi seyirler,

III.Richard

III.Richard

  • İstanbul Tiyatro Festivali (İKSV) , İstanbul Şehir Tiyatroları
  • Yazan: William Shakespeare
  • Yönetmen: Sam Mandes
  • Oyuncular:Maureen Anderman, Stephen Lee Anderson, Jeremy Bobb, Nathan Darrow, Jack Ellis, Haydn Gwynne, Chuk Iwuji, Isaiah Johnson, Gemma Jones, Andrew Long, Katherine Manners, Howard W Overshown, Simon Lee Phillips, Gary Powell, Michael Rudko, Annabel Scholey, Kevin Spacey, Gavin Stenhouse, Hannah Stokely, Chandler Williams

Güllerin Savaşı sona erdi. Ya da öyle görünüyor?

York Hanedanı?nın, Lancaster Hanedanı?nın tahtını ele geçirerek zaferini ilan etmesiyle, İngiltere?nin yaşadığı en kanlı iç savaş henüz yeni sona ermiştir. Kral Edward?la birlikte artık barış hüküm sürecek gibi görünmektedir. Ancak, İngiltere?nin savaşla kavrulmuş topraklarının derinlerine nefret tohumları ekilmiştir artık; barış, savaş sonrası kırgınlıklar ve kin üzerine kurulmuştur ve bunların hiçbiri ne affedilmiş ne de unutulmuştur.

Kral Edward?ın kardeşi Gloucester Dükü Richard, hayattaki amacını bu savaş zamanlarında bulur. Doğuştan sakat olmasına karşın, York Hanedanı?nın Lancaster?ı yenmesinde önemli rol oynar. Görevini tamamladıktan sonra bir kenara atıldığını hisseden Dük, savaş ve intikam için yanıp tutuşmaktadır. Şimdi bütün arzusu içeride savaş çıkararak ?gizli amacını? gerçekleştirmektir: İngiltere Kralı olmak. Richard bu tutkuyu hayata geçirmek için yalan söyleyecek, aldatacak ve öldürecektir. Bu barış zamanlarında, hiç kimse güvende değildir.

III. Richard, İstanbul Tiyatro Festivali (İKSV) ve İstanbul Şehir Tiyatroları?nın yanı sıra Atina & Epidaurus Festivali, Centro Niemeyer İspanya, Hong Kong Sanat Festivali, Kay&Mc Lean Productions, ve Singapur Repertuar Tiyatrosu partnerliğinde gerçekleştiriliyor. Üç yıl boyunca uluslararası seyirciyle buluşacak büyük ölçekli, klasik tiyatro oyunları üretmek amacıyla Old Vic, BAM ve Neal Street?in ortak yapımı olarak hayata geçirilen The Bridge Project?in sponsorluğunu Bank of America Merrill Lynch üstleniyor.”

III.Richard

Shakespeare’in en önemli oyunlarından sayılan “Kral III.Richard’ın Trajedisi”, The Bridge Project kapsamında Sam Mendes’in yönetmenliğinde, Kevin Spacey’in başrolünde  İstanbul Tiyatro Festivali (İKSV) ve İstanbul Şehir Tiyatrolarının katkılarıyla 5-9 Ekim’de İstanbul’daydı.

Oyunun geleceğini duyduğum andan itibaren biletlerin satış gününü kolladım fakat İKSV haklı olarak Lale Kart sahiplerine biletleri önceden sattı. Bu yüzden biletlerin genel satışa çıktığı ilk gün dakikalar içinde biletler tükendi. Daha sonra Köşe Yazarı Cengiz Semercioğlu’nun konuyu köşesine taşımasıyla bir ek gösterim konuldu. Fakat ben bilet sırasındayken bu oyunun da biletleri tükendi. İçimde bir ümit vuslata dair, III.Richard kısmetimde yokmuş dedim. (Aslında bu kadar sakin karşılamadım bu işi, birçok sanatsever gibi İKSV’ye e-mail yağdırdım, facebook sayfalarına türlü şikayetler yazdım. “Madem lale kartlılar dışındakilere bilet kalmayacaktı, niye herkese duyurdunuz bu oyunu ve heveslendirdiniz bizleri!” dedim. Dedim de dedim…)

Gala gecesindan sonra twitterda herkesin oyunu öven twitlerinden gına gelmişken, İKSV’den bir açıklama geldi: “III. Richard oyunu için, oyunların başlamasına yarım saat kala sınırlı sayıda numarasız bilet satışı yapılacaktır….”

Bu twiti gördükten sonra 8 Ekim saat 15’teki oyun için 45 dakika önce girdim kuyruğa ve merdivende oturma biletimi (40TL- öğrenci, 200TL-tam / öğrenci olmayı seviyorum) aldım!

Bu zorlu bilet bulma sürecinden sonra merdivenlere kuruldum. Oyunun 1.perdesi 2 saat, 2.perdesi 1.5 saat, arası da 20dakika idi. Oyundan sonra bacaklarım ve sırtım orjinal halini almakta bir hayli zorlansa da.. değdi.

Oyun çok başarılıydı!

Dünya prömiyerini 29 Haziran’da Londra’daki Old Vic Tiyatrosu?nda yapan, American Güzeli filmi ile en iyi yönetmen ve en iyi oyuncu ödüllerini alan ikili Sam Mandes ve Kevin Spacey’İn bir araya geldiği bu oyunu sırasıyla ele almak gerekirse;

  • Konu malum ııı.Richard’ın kral olana kadar ailesinden 17 kişiyi gözüne kırpmadan öldürmek için çevirdiği entirakaları, sonunda düştüğü durumu ve başından geçenleri anlatıyor. Türk izleyicisinin çok aşina olduğu bir tarih değil İngiliz tarihi fakat Shakespeare’in müthiş kurgusu ve anlatımıyla konu gayet anlaşılırdı.
  • Zamanında azda olsa İngilizce İngiliz Edebiyatı kitabı okumuş biri olarak, oyuncuların hızlı ve ağdalı İngilizcelerini anlamak zordu. Üst yazı ise pek bir yukarıdaydı. İlk 10 dakika hem dili anlamak, hem yazıyı takip etmek zor oldu ama biraz kulak alışkanlığından sonra rahat gitti.
  • Sahne tasarımı muazzamdı (Tom Piper). Modern bir Shakespeare yorumlaması için olabilecek en iyi sahneydi. Arkaya doğru yükselen zeminin yanındaki tuğla duvarlar sıra sıra kapı doluydu. Oyun boyunca  bu kapılar çok sık kullanıldı. İkinci yarıdan sonra ise sahnenin ortasındaki bölme açılarak arkaya doğru sahnenin uzaması sağlandı ve siyah bir sonsuzluk oluştu.
  • Işık, sahneden sonra en beğendiğim şeydi oyunda. Üzerinde çok çalışıldığı belliydi ve şimdiye kadar izlediğim tüm oyunlar içinde en iyisiydi.
  • Kostümler oyunun önüne çıkmayacak derecede sade ama görsel açıdan şovun aşağısında kalmayacak şekilde uyumluydu.
  • Müzikler ve ses canlıydı. Bence çok gerekli değildi. Neticede bir müzikal değil bu. Fakat oyuncuların çaldığı davullar çok iyiydi.
  • Oyuncuların hepsi aşarılıydı fakat Kevin Spacey bir klasiğe yaraşır şekilde sesini müthiş bir teatrallik ile  kullandı. Saatlerce o ses düzeyini hep yukarıda kullanarak çıkardığı performans müthişti. Sırtında kaburu ve sakat ayaklarıylaa eğimli sahnede inanılmaz bir iş çıkardı. Bir sürü insanın katili, gözü dönmüş bir kraldan, vicdanıyla savaşan bir adama müthiş dönüştü.
Son olarak Sam Mendes’ten beklediğim orjinallikler yoktu ama standartların çok çok üstündeydi. Bir de 200 TL ya da daha fazla verip gitmeye değer miydi?  Benim cüzdanıma göre cevabım: Hayır. Ama izlemek çok şey kattı mı?: Modern tiyatronun önemli örneklerinden birini görmek ve Kevin Spacey’i izlemek açısından: Evet
İzleme şansını bulanlar olursa, şimdiden iyi seyirler,