Dot’tan Yine Bir Fiziksel Tiyatro Oyunu: Sarı Ay

Dot’tan Yine Bir Fiziksel Tiyatro Oyunu: Sarı Ay

  • sarı ayDot Tiyatro
  • Yönetmen: Pınar Töre
  • Yazan: David Greig
  • Oyuncular: Gizem Erdem, İbrahim Selim, Kaan Turgut, Ayşecan Tatari

Sarı ay, çağdaş bir Bonnie ve Clyde masalı.

Lee Macalinden.
Lee Macalinden?in şapkası.
Bir kere adı çıkmıştı.
Başta polis olmak üzere herkes onu tanırdı.

Billy. Lee?nin annesinin erkek arkadaşı.
Keşke Billy, Lee?nin şapkasına dokunmasaydı.

Leila Suleiman.
Sessiz bir kızdı ve konuşmaması dünyanın umurunda değildi.
Leila, o malum akşamda Lee ile süpermarkette karşılaşmasaydı, bu masalın kahramanlarından biri olmayacaktı.
Hatta Billy, Lee?nin şapkasına dokunmasaydı bu masal hiç bir zaman anlatılmayacaktı.

Şimdi, Leila ile Lee kaçıyorlar.

İskoçya?nın dağlarında, Lee?nin babasını arıyorlar.
Güçleri tükenmek üzereyken bir bekçi onları kurtarıyor.
Lee, bir an her şeyin iyi olacağına inanıyor.

Ama dünya kaçakları unutmuyor.
Lee babası hakkındaki gerçeği öğrenirken,
masalın kahramanları kendi gerçekleri ile yüzleşiyor.

 

Karatavuk ile başlayan Dot macerası bu sene de sürüyor. Sezonu açıp oyunları duyurdukları ilk an, heyecanı yaşamaya başlıyorum. Acaba bu sefer ne yaptılar?

1 saat kadar erken gittik Maçka G-Mall’a ve bir ritüel olarak NumNum’a gidiyorduk ki, kapanmış. Mecburen ikinci mekan PopUp’a gittik. Dot’a ait olan bu sempatik kafe tıka basa doluydu. Oyunu bekleyen seyirciler, oyuncular, yönetmenler…

Neyse yedik içtik, salona çıktık. Biletimi sağolsun oyundaki oyunculardan Gizem Erdem kontrol etti (!). Yerimize oturduk. Kare bir sahne vardı ve dört tarafta biz seyirciler.  Dekor olaraksa 4 pembe sandalye ve bir şapka…

Oyun öyle güzel bir tempoda başladı ve devam etti ki herhalde 1-2 saat daha devam etseler bayıla bayıla izlerdim.  5 yaşındayken babası tarafından terk edilen Lee’nin annesi ile beraber yaşayan sevgilisi Billy’i bıçaklaması ve ardından Leila ile birlikte kaçışlarını anlatan oyunda o bomboş sahne ev oldu, süpermarket oldu, orman oldu, klübe oldu, mağara oldu…

Masalsı bir anlatımı olan oyunda ışık ve ses kullanımı pek yoktu. Gerek de yoktu. Oyuncular kuşların sesini de, araba sesini de, tren sesini  de kendileri yaptılar ayrıca hem asıl karakterlerini hem yan karakterleri oynadılar, hem de zaman zaman anlatıcı oldular.

Karmaşık gibi görünen oyunun hikayesi biraz sıradan aslında. Ama Pınar Töre öyle bir anlatım yolu seçmiş ki sürüklenip gidiyorsunuz. İlk olarak Malafa‘da daha sonra ise Süpernova’da izlediğim ufacık tefecik Pınar Töre, ilk yönetmenlik denemesinde inanılmaz bir iş çıkarmış. Devamı gelir umarım.

En son  Öksüzler‘de izleyip oldukça beğendiğim oyuncu İbrahim Selim yine bekleneni veriyordu. Sadece Lee’nin üvey babasını oynadığı sahnelerde gerektiği kadar sert olamadığını düşündüm. Ama sahnede o kadar rahat ve kendine güvenli ki izlemesi çok keyifli oluyor. Gizem Erdem ise inanılmazdı. Çok motive bir şekilde sahnedeydi ve oyunun o kadar içindeydi ki beğenmemek mümkün değil. Fakat o kadar güzel, fit ve genç ki, sahnede oğlunu oynayan Kaan Turgut (27 yaşında)’un annesi rolünde kafamda oturmadı. 1978 doğumlu oyuncunun bu rol için çok genç göründüğünü düşünüyorum. (üstteki fotoğrafta en önde)

Punk Rock‘ta çok başarılı bulduğum Kaan Turgut ve genç oyuncu Ayşecan Tatari’de çok iyilerdi. (Kızcağız hikayeyi anlatırken kolundan bacağından tutup havada çeviriyorlardı ve o hikayeyi aynı sakin ses tonuyla anlatmaya devam ediyordu! Ben olsam: “AAAaaAaaa!”)

Günün sonunda bin türlü sekilde anlatılabilecek bir hikayeyi bu kadar performansa dayalı bir biçimde anlatmayı tercih edip, zaten yukarıda olan çıtasını daha da yükselten Dot ekibini tebrik etmek gerekir diye düşünüyorum.

Herkese iyi seyirler,

Punk Rock

Punk Rock

  • Dot Tiyatro
  • Yazan: Simon Stephens
  • Yöneten: Rıza Kocaoğlu
  • Oyuncular: HAKAN KURTAŞ, TUĞÇE ALTUĞ, GONCA VUSLATERİ, KAAN TURGUT, EMRE YETİM, GÖZDE KOCAOĞLU, MEHMETCAN MİNCİNOZLU

Geçen sezon Dot-Taksim’de izlediğim ‘Pornografi’ oyununun yazarı Simon Stephens Dot-Maçka’da ‘Punk Rock’ oyunuyla tekrar karşımızdaydı. Yazarın tarzına ilk oyunuyla alışkın olmakla beraber, yine karakterler üzerinden ‘bir derdi’, bize olanca çıplaklığıyla anlatışına şahit olduk. Oyun, dünyanın geldiği noktada şiddetin boyutunu gençler üzerinden göz önüne koydu.

İzlediğimiz diğer Dot oyunlarına göre daha sade bir “In-Your-Face” oyunu olan ‘Punk Rock’ın yönetmeni ise ilk yönetmenlik deneyimiyle Rıza Kocaoğlu. Kendisini ‘Malafa’da oyuncu olarak ne kadar beğendiğimi daha önce yazmıştım. Yönetmen olarak ise çok şey vaadettiğini söyleyebilirim.

“Yaşamlarının başında ve hayatlarının en zor aşamasında olan yedi karakter var. Bunlar dünyaya ilk adımlarını atacaklar ve çok zor bir dönemdeler. Hepsinin farklı çığlıkları ve renkleri var. Öyle bir durum ki çaresizlikten birbirlerine çarpmaya ve patlamaya başlıyorlar” diye anlatmış Kocaoğlu oyunu. Oyun giriş gelişme ve özellikle sonuç bölümüyle hayli etkileyiciydi. Benim tek rahatsız olduğum konu,sahne geçişlerinde dinlediğimiz müziklerin fazlalığıydı. İlk 3-4 şarkı güzeldi ama sonrası sıkıcı oldu. Sanıyorum bunda sözleri anlamamış olmamın etkisi olabilir. Zira bildiğim kadarıyla  şarkıların sözleri oyunla direk alakalı, hatta sonraki sahnelere referans ediyordu fakat yüksek sesten dolayı tek tük kelimeler dışında pek bir şey anlayamadım maalesef.

Murat Daltaban’ın tasarımı kafes telleri ise siyah kutuya çok yakışmıştı. Karakterlerin şiddete hapsoluşlarını bu kafeslerle desteklemeleri çok hoştu. Ayrıca kendisini oyun başlamadan girişte görmekte hoş bir sürprizdi.

Oyuna bilet almak için incelerken, ister istemez amatör bir iş diye düşünmüştüm. Oyuncuların hepsi oldukça gençti zira. Ama oyunu izledikten sonra Türk Tiyatrosu için umutla dolu olarak çıktım salondan.

  • Hakan Kurtaş: Oyunun özellikle sonlarına doğru performansıyla büyük alkış hakeden, şarkılardaki solistliğinde siddeti içimize işleten, meşhur vampir Edward (Robert Pattinson)’a benzerliğiyle dikkat çeken genç oyuncuyu birçok oyunda daha seyredeceğimize eminim. Çok çok başarılıydı.
  • Tuğçe Altuğ: Oyunun başlarında söylediği şarkılardaki performansı süperdi. Oyunculuğunu da kesinlikle başarılı buldum. (Sanıyorum halen konservatuvar öğrencisi.)
  • Gonca Vuslateri: Şu sıralar hayli popüler bir gençlik dizisi olan ‘Küçük Sırlar’da yan karakterlerden birini canlandıran, daha önce Bornova Bornova filminde de oynayan oyuncu tam bir Dot oyuncusu. Oynamıyor, yaşıyor. Vücudunu çok iyi kullanıyor. Kendisini başka Dot oyunlarında da izleyebilmeyi umut ediyorum.
  • Kaan Turgut: İşte oyunun yıldızı. Bu zamana kadar neredeydi bilmiyorum ama tam bir star. Şeytan tüyü var gerçekten. Çok çok çok başarılı. Eminim çok daha başarılı işler yapacaktır.
  • Emre Yetim: Pornografi’de de izlemiş ve beğenmiştim kendisini. Yalnız bazen o kadar hızlı konuşuyor ki ne dediğini anlayamıyorum. Sanıyorum yeri sağlam bir Dot oyuncusu olacak.
  • Mehmetcan Mincinoğlu: Oyunun en deneyimli oyuncusuydu. Hem bateri çaldı, hem oyunculuğunu döktürdü. Şiddetin içindeki ‘sorgulayan,düşünen, sakin görünen’ kişiydi. Çok iyiydi.

Oyuncuları bu kadar detaylı yazmamın nedeni ileride birçok oyunda bu genç oyuncuları gördüğümüzde bu satırlara bakmak istemem. Yeni tiyatrocular gümbür gümbür geliyorlar. Umut doldum gerçekten. Fakat aynı umudu tiyatro seyircisi için söylemem pek mümkün değil. Her sene müthiş oyunlar çıkarıyor tiyarolar ve ne mutlu ki salonların çoğu tam dolu oluyor. Seyircilerimiz ise nedense aynı oranda gelişemiyor. Tiyatroyu sadece gülmek ve eğlenmek için seçenleri zaten es geçiyorum ama, ‘Punk Rock’ gibi bir oyuna gelip yerli yersiz sahnelerde gülenleri anlayabilmem mümkün değil. Aynı sıkıntıyı her oyunda yaşıyoruz. Maalesef hala küfürlere gülünüyor. Hala! Ya da tekme-tokat gibi şeylere gülüyoruz. O kadar sinirlendim ki, oyuncuların konsantrasyonlarını bozmadan devam edebilmelerini tebrik etmek lazım. En can alıcı,en acıtıcı sahnelerde, sinirle söylenen küfüre gülenler oldu! Şaka gibiydi. Diliyorum oyunlar ve oyuncular böyle başarılı işler çıkarırken, seyirciler de gelişme gösterir.

Tüm bunlardan sonra Dot’un bu sezon izlemediğim tek oyunu olan ‘Alışveriş ve Sikiş’i en kısa zamanda izleyebilmek dileğiyle.

İyi seyirler

Punk Rock, Stockport İngiltere?de bölgenin zengin ailelerinin çocuklarının gittiği bir özel okulda geçer.

Sahnede 7 genç öğrenci vardır.
Hep başarılı olan ve yüksek notlar alan bu öğrencilerin en büyük kaygıları, kendi aralarındaki hiyerarşik düzende yerlerini bulmaktır.
Aşk, sıkıntı, sınav stresi ve kimlik arayışı konularında sürekli birbirleriyle çekişirler ve tansiyon yükselir.
Punk Rock, şiddetin sınıf ayrımı olmadan her yerde görülen bir olgu olduğunu, gençlerin hayatlarındaki boşluğu, aile ve kariyer kavramlarıyla yaşadıkları sıkıntıyı anlatır.
Yaşamın zorlukları karşısında gençlerin ellerinden geleni yapıp başarılı olmalarına rağmen, bunun onlara yetmediğine ve yetmediği noktada şiddetin farklı yoğunluklarda onları ele geçirebildiğine dikkat çeker.