27 f 2013 | Sinema
- Yönetmen: Joe Wright
- Tür: Dram
- Süre: 130 dk
- Yapım: İngiltere ,2012
- Oyuncular: Keira Knightley, Jude Law, Aaron Taylor-Johnson
1874 yılında genç ve güzel Anna Karenin yaptığı evlilikle St. Petersburg’un yüksek sosyetesi içerisinde çok iyi bir konuma sahiptir. Kocası Karenin Rus siyasetinin de önemli isimlerindendir. Bir gün erkek kardeşi Oblonsky?den eşi Dolly ile arasını düzeltmesini isteyen ve onu Moskova?ya çağran bir mektup alır. Bu yolculuk esnasında tanıştığı Kontes Vronsky’nin garda kendilerini karşılayan oğlu, genç subay Vronsky ile aralarında bir kıvılcım çakar.
Moskova’da karışık aşk üçgenleri arasında düzenlenen büyük bir dans balosunda herkesin bakışları Vronsky ve Anna’nın üzerinde toplanır.
Anna, karşı koyamadığı bir aşka doğru sürüklenirken, Vronsky’den kaçıp St. Petersburg?a ve aile yaşantısına dönmesi, ne hakkında çıkan dedikoduları engelleyebilir ne de yüreğinde duyduğu aşkı. Bu arada eşi Karenin, Anna’yı uyarır; halkın gözünde bir skandala yol açmıştır. Ama aşkın seçen kadına karşı Rus halkının iki yüzlülüğü de bu şekilde ortaya çıkacaktır…
Yönetmenliğini Joe Wright’ın üstlendiği filmi Tolstoy’un ölümsüz romanından bu kez uyarlayan isimse Oscar ödüllü Tom Stoppard. Yönetmen Wright Kefaret ve Aşk ve Gurur’dan sonra bu filmde de yeniden Keira Knightley’i başrole taşıyor. Güzel yıldıza filmde Jude Law ve Aaron Johnson eşlik ediyor.
Filmle ilgili eleştirileri okuyorum da… Hemen herkesin yorumu aynı. Aşağıda okuyacağınız benim yorumum da onlara benzer;
- Kullanılan tiyatro dekoru ve geçişler gerçekten çok güzeldi. Fakat hikayeye yapay bir hava kattığı için derin bir aşk, sonrasında alkolizm, akli dengesizlikler ve ölümcül son yaşayan Anna’nın yaşadıklarından hiçbir şey anlayamadık!
- Görüntü ve sanat yönetmenini ayakta alkışlamak istedim, o derece güzeldi. Ama yönetmeni ve Keira Knightley’i yuhalamak istedim zira film hikayeden kopuk ve yapaydı.
- Herkesin donduğu, aşıkların dans ettiği balo sahnesi gerçekten efsaneviydi ama Anna Karenina ne ara delirdi hiç anlamadık. Ne ara iyileşti, onu hiç çözemedik.
En İyi Görüntü Yönetimi, En İyi Prodüksiyon, En İyi Kostüm veya En İyi Özgün Müzik dallarından Oscar adayı olan filmin kafası karışıktı. O nedenle paşa paşa alıp kitabı tekrar okumalı derim…
İyi seyirler (okumalar),
25 f 2012 | Sinema
- Tür: Macera, Dram, Aile
- Yönetmen: Martin Scorsese
- Süre: 127 dk
- Yapım: 2011 ABD
- Oyuncular: Asa Butterfield, Jude Law, Richard Griffiths, Frances de la Tour, Christopher Lee, Helen McCrory, Chloe Moretz,
“Brian Selznick?in “The Invention of Hugo Cabret” adlı çocuk romanından uyarlanmış olan film, Paris tren istasyonunun duvarları arasında yaşayan ve saatlerden sorumlu olan kimsesiz bir çocuğun, bir gün saati tamir etmeye çalışmasıyla yaşadığı gizemli macerayı konu ediyor. 3 boyutlu bir macera filmi olan Hugo, usta yönetmen Martin Scorsese’nin de ilk 3D denemesi.
2007’de yayınlanmış olan tarihi-kurgusal kitabın ise yarısı fotoğraflardan oluşuyor. Görsellerin kelimelerden daha fazla şey anlattığı bu ilginç kitap, 2008 Caldecott Madalyasına layık görüldü. Kitabın ilk ilham kaynağı, Georges Méliés filmleri ve yönetmenin mekanik figür koleksiyonları imiş.“
Bu sene sanatçılara selam çakan filmlerin içinde Artist ve Midnight in Paris’ten sonra en büyük görsel şölen sunan film Hugo. Çocuk filmi gibi gözüken afişi ve fragmanının aksine ciddi bir “büyük” işi. Hatta sinema tarihine meraklıların daha çok ilgisini çekecek bir film.
İlk yarısının neredeyse tamamına yakını bir tren istasyonunda geçen Hugo, en büyük artıyı yarattığı atmosferle kazanıyor bence. Müthiş bir Paris manzarasından sonra, müthiş bir istasyon, istasyonun içindeki saatler, dükkanlar… Tüm detaylarıyla yaratılan mekanlar muhteşem! Ve bu görsel başarıdan sonra filmin ağır yükünü sırtlanan Asa Butterfield adlı çocuk oyuncu çok çok iyi, tüm oyuncular gibi…
Üç boyutu kullanmış olmak için kullanmayan (gerekli yerlerde ve yeterince 3d var ), oyunculukları ve mekanlarıyla seyirciyi içine çekmeyi başaran film, uzun sayılabilecek süresine rağmen sıkılmadan izleniyor. Gerçi çoğu kimseden filmden çok sıkıldığını ve sonlara doğru dayanamayıp çıktığını duydum ama bunu Georges Melies ve filmleri hakkındaki bilgisizliklerine bağlıyorum. Üniversitede aldığım müthiş sinema dersinin bana en büyük katkısı sinema tarihi hakkında bilgi sahibi olmamı sağlamasıydı sanıyorum. Derste, filmde bahsi geçen ve görüntüleri bulunan Melies filmi ‘A Trip to the Moon’ filmini izlemiş ve yönetmenin sinema dünyası için önemi hakkında sohbet etmiştik.
httpv://www.youtube.com/watch?v=oYRemE9Oeso&feature=fvst
Kült film Taxi Driver’ın yönetmeni Martin Scorsese’nin ilk 3d denemesi olan bu filmi, yönetmen Georges Melies hakkında bilgisi olmayanların biraz araştırma yapmasını hatırlatarak, izlemenizi tavsiye ederim.
İyi seyirler,
24 f 2012 | Sinema
- Tür: Gizem, Komedi, Macera
- Yönetmen: Guy Ritchie
- Süre: 128 dk
- Yapım: 2011 ABD
- Oyuncular: Robert Downey Jr., Jude Law, Rachel McAdams, Kelly Reilly, Noomi Rapace, Stephen Fry, Gilles Lellouche, Jared Harris
“Dünyanın en ünlü ve zeki dedektiflerinden Sherlock Holmes (Robert Downey Jr.) ve ‘ortağı’ Dr. Watson (Jude Law) bu sefer Londra?nın dışına çıkarak Fransa, Almanya ve İsviçre?ye yol alacakları yeni ve tehlikeli bir maceraya sürükleniyorlar. Onlardan hep bir adım önde olan kurnaz ve vicdansız Profesör Moriarty (Jared Harris) ise -ki Holmes en zeki olma unvanını ona kaptırmak üzere- büyük bir laneti değiştirecek planların peşindedir. Kahramanlarımız ise ne olursa olsun Moriarty durdurmaya kararlı…
Yönetmen koltuğunda ilk filmde olduğu gibi gene Guy Ritchie yer alırken senaryoyu ilk filmden farklı olarak Kieran ve Michele Mulroney çifti kaleme aldı. İlhamını Sherlock Holmes’un yaratıcısı Arthur Conan Doyle’dan alan filmde Robert Downey Jr. ve Jude Law başrollerinin yanı sıra ilk filmdeki rolleriyle kadroya tekrar dahil olan oyuncular ise Eddie Marsan ( müfettiş Lestrade), Rachel McAdams (Irene Adler), Kelly Reilly ve Geraldine James olarak yer alıyorlar. Film kostümlerini ilk yapımda olduğu gibi gene Jenny Beavan tasarlarken ve müzikler ise kendisini her filmde mutlaka belli eden Hans Zimmer’a ait… “
Guy Richie her sene Sherlock Holmes filmi çeksin, ben de her sene izleyeyim istiyorum! Bunun Robert Downey Jr’ın müthiş sempatik oyunculuğuyla, Jude Law’ın yakışıklılığıyla, Sherlock ve abisi Mycrof Holmes’ün zekasına ve çılgınlıklarına hayranlığımla, Guy Richie’nin yavaşlatılmış sahneleri şiir gibi işlemesiyle, yaratılan tüm sahnelerin mükemmel bir görsel şölen sunmasıyla, Hans Zimmer’in müzikleriyle, inanılmaz hınzır, sempatik, güldüren finaliyle ve daha bir sürü şeyle alakası var.
Sherlock Holmes serisini o kadar çok seviyorum ki, filmdeki kurgu ve mantık hatalarını ve Robert Downey’in kariyerindeki giderek kötüleşen performansını görsem de “görmek” istemiyorum.
Dilerim Guy Ritchie yeni bir film için kolları sıvamıştır ve yakında bu ekibi yeni maceralarıyla yine izleriz.
İyi seyirler,