Günübirlik Brugge Gezisinin Beklenmedik Süprizleri

Günübirlik Brugge Gezisinin Beklenmedik Süprizleri

Allah sevdiği kulunun ayağına getirirmiş sevdiği şeyleri… Brugge’a giden herkes kanalları, harika korunmuş mimariyi anlatıyor. Benim bu sevimli yerden anılarım Picasso, Dali, Miro, Matisse, Rodin dolu… Şaka değil, gerçek!

Brüksel’deki arkadaşımızın yanındaki günlerimizden birinde Ortaçağ’dan kalma mimarisiyle ün salmış şehre gidelim dedik. II.Dünya Savaşı’nda hiç zarar görmediği için korunmuş şehir aynı bir film seti gibiydi.

657px-Roofs_of_Bruges_01
800px-BruggeKanal-200703
130325_Map_of_bruges_2013_GENUMMERD.indd
Bruges gezi rotamız

Sabah erkenden Brüksel’den trene binip, keyifli bir yolculuktan sonra Brugge’daki tren istasyonu(1)’na vardık. İndikten sonra bir harita edinip hemen şehrin merkezine doğru yürümeye başladık. Yukarıdaki fotoğraflarda da göreceğiniz üzere sokaklar çok güzeldi. Bir kaç poz fotoğraf çekildik. Sonra Site Oud St-Jan(2) kilisesine gittik. Dünyanın ikinci en uzun tuğla yapımı kulesine sahip 13.yy kilisesi gerçekten etkileyiciydi fakat benim dikkatimi üzerinde “EXPO Pablo Picasso” yazan tabela çekti!

400px-TorenOLVkerkbrugge
Site Oud St-Jan(2)

Hemen tabelaya doğru koşturdum. İçeri girdim. Hakikaten bir sergi var! Arkadaşlarıma döndüm, “Gelecekmisiniz bilmem ama ben giriyorum.” dedim.

O saniye Brugge’u gezmenin pek önemi kalmadı. Zira içerideki posterde, serginin Picasso’nun 100’den fazla gravür, taşbaskı ve illüstrasyon eserlerini içerdiği yazıyordu. Arkadaşlarımı uğurladıktan sonra gişedeki kadından bir bilet istedim. “Kombine mi yoksa tek mi?” diye sordu. “Kombine derken? dedim. “Picasso sergisi 8 Euro, Markt Meydanı’ndaki galeride bulunan Dali sergisi 1o Euro. ikisine birden bilet alırsanız 15 Euro.” dedi. O esnada bayılmış olabilirim!

Aldım kombinemi, arkadaşlarımı aradım “Brüksel’e dönerken bana haber verin.” dedim ve gezmeye başladım.

Sergi bir hayli büyüktü. Önce sanat tarihinin en önemli akımlarından empresyonizm eserlerini gördüm. Jean-Baptiste Corot, Eugène Boudin, Claude Monet, Auguste Renoir, Edgard Degas, Paul Signac, Auguste Rodin ve Henri de Toulouse-Lautrec ‘a ait çizimleri, mektupları, fotoğrafları ve heykelleri inceledim. Bu bölümde özellikle Rodin’in Piyanist’in Elleri heykeline bayıldım.

121120111165
Rodin’in Piyanist’in Elleri heykeli

Sonra Miro’ya adanmış koskoca bir koridora geçtim. Ünlü İspanyol sürrealistin pek de bilinmeyen grafik çalışmalarını görme şansım oldu. Devamında ise André Breton ve René Magritte eserlerini görüp, onları inceledim.

121120111166

Şimdi bu isimleri arka arkaya yazınca bile rüya gibi geliyor ama değil! Ayrıca bitti mi? Bitmedi!

Devamında sanatçının yollarının kesiştiği Marc Chagall, Georges Braque ve Henri Matisse’in orjinal eserleri vardı.  Serginin bu bölümünde 1949’da Belçikalı film yapımcısı Paul Haesaerts’in sanatçıyı Vallauris’teki atölyesinde ziyaret edip çektiği, Picasso’yu ve eserlerini anlattığı belgesel vardı. Büyük bir ilgiyle izledim. Belgeselin bir bölümünde Picasso, kamera ve kendisinin arasına konan bir cama çizimler yaptı. Picasso’nun o deli halleri ve tek fırça darbesiyle yaptığı o çizimleri içeren sahneler mükemmeldi. (Belgeselin bir bölümünü buldum, aşağıda izleyebilirsiniz.)

Sergi Picasso’nun 100’den fazla eseriyle sonlandı. Bunlar arasında gravürler, taş baskılar, çizimler, seramikler vardı.  Sanatçının ilk dönem eserleri olan bu farklı teknik çalışmalarda İspanyol geleneklerini, Afrika etkisini, portre çalışmalarını, yalın çizgilerini, barış isteğini ve tabi ki kübizm ve sürrealizm etkilerini görmek mümkündü.

Ağzım kulaklarımda kiliseden çıktım. Brugge’u da biraz gezmiş olayım diye yolu birazcık uzatarak Dali sergisinin olduğu Markt  Meydanı(3)’na gittim. Kalıcı olan bu sergide Dali’nin suluboya çalışmaları, bir çok farklı teknik uyguladığı grafik çalışmaları ve bazı heykeller vardı. Ressamın en ünlü tabloları için yaptığı eskizleri görünce, hiç bir eser emeksiz ortaya çıkmıyor diye düşündüm.

Herhalde hayatımda görüp görebileceğim en renkli ve ışıklı bu sergi mekanının bir de shop kısmı vardı. Buradakinin yarı fiyatına kocaman bir sürrealizm kitabı aldım ve dışarı çıktığımda hava kararmaya başlamıştı.

Museum-Gallery_Xpo3_b
Museum-Gallery_Xpo2_b
121120111178
121120111180

Arkadaşlarımla buluşup biraz meydanda oturduk. Yaklaşık 1 hektar büyüklüğündeki bu alan şehrin kalbi olarak biliniyor. 1995 yılında bütünü yenilenen bu meydana bakan binalardan biri, giriş katında Dali sergisini barındıran Belfort Saat Kulesi idi. Şehrin sembollerinden olan 83 metre yüksekliğindeki bu bina 1240 yılı civarında yapılmış.

Kulenin solunda ise yine 12.yy da yapılmış olan Mahkeme Binası (The Provincial Court Building) vardı. Orjinali klasik tarzda olan bu bina 1878’de geçirdiği bir yangın sonrası neo-gotik tarzda yenilenmiş.

REP0148
Belfort Saat Kulesi

Meydanda dinlendikten sonra biraz acıktığımızı farkettik.  Arkadaşlarımla birlikte yakınlardaki bir diğer meydan olan Burg(4)’a gittik. Avrupa mimarisinin değişik örneklerini barındıran bu meydanda neo-klasik, gotik ve barok cepheleriyle farklı tarihlerde yenilenmiş binalar vardı. Aşağıdaki resimde, sağ tarafta kalan binanın altındaki yere oturduk ve bir şeyler atıştırdık.

Stitched Panorama
Burg(4)

Buradan kalkıp tren istasyonuna doğru geri yürümeye başladığımızda hava artık tamamen kararmıştı. Brugge’un o film seti gibi sokaklarında dolaşırken St.Salvator Katedrali(5)’ni de dışarıdan gördük.

569px-Brügge,_Kathedrale_St._Salvator
St.Salvator Katedrali

Yürüyerek devam ettiğimiz yolumuzda karşımıza aslında Brugge’da görmesi şaşırtıcı bir meydan çıktı. t Zand(6) Meydanı 1980lerin başında açılan bir yarışma sonrası yapılmış. Hem çağdaş sanat eserleri barındırıp hem de şehirden kopuk olmaması düşünülen meydanda havuz ve heykellerden var.”The Bathing Ladies” adlı  heykellerdeki 4 kadın, 4 Flaman şehrini temsil ediyor. Meydanda bulunan Konser Salonu ise mimarlar Paul Robbrecht ve Hilde Daem tarafından yapılmış. Brugge’un 2002 Avrupa Kültür Başkenti olmasıyla birlikte açılan bir yarışma sonucu hayata geçirilen proje, iki yıl gibi kısa bir zamanda inşa edilmiş. 

RS830_concertgebouw_brugge_401_250903
t Zand Square (6) ve Konser Salonu

Meydanı da gördükten sonra Brugge ziyaretimizin başlangıç noktası olan tren istasyonuna (1) geri döndük. Hem Unesco Dünya Kültür Mirası listesinde olan böyle bir şehri görmek, hem hayranı olduğum dünyanın en ünlü sanatçılarının eserlerini incelemek benim için harikaydı.

Yolu Belçika ve civarına düşenler, 1 günlüğüne bile olsa Brugge’a gitmeyi ihmal etmesinler…

Antwerp’te Dikkat Çeken Bir Bina: Mas

Antwerp’te Dikkat Çeken Bir Bina: Mas

Belçika’da yaşayan sevgili arkadaşım Sıla yakınlarda Türkiye’deydi. Antwerp’te gezdiği bir binanın fotoğraflarını gösterdi bana, hoşuma gitti. Fotoğrafları, binayı anlatan bir yazısı ile paylaşmak istediğimi söyledim, beni kırmadı. Aşağıda yazısını ve çektiği fotoğrafları bulabilirsiniz.

İyi okumalar,

mas

2012-12-15 15.43.23

Neutelings Riedijk Architects tarafından bir yarışma için tasarlanan MAS (Museum Aan de Stroom) adlı bina, Antwerp’de eski limanın tam kalbinde ve şehir merkezine oldukça yakin bir konumda bulunuyor. 20.000 m² alana sahip bina, bir şehir müzesi. Kapalı ve yarı kapalı sergi alanlarından oluşan binanın yüksekliği 60 metre. Kırmızı Hint taşı ve kavisli camlarla yapılmış bu bina, şehir müzesi olmasının yani sıra içinde bulunduğu şehri keyifle izleyebileceğimiz bir seyir terası olarak da hizmet veriyor.

2012-12-15 15.38.17

MAS_Antwerpen_facade_1

Her seviyede dev bir spiral oluşturacak şekilde 90 derece bükülerek ilerleyen galeriler, tüm noktalarında şehrin başka bir yönüne açılıyor. Bu dikey boşluklar gerektiğinde sergi mekanı olarak da kullanılabiliyor. Aslında binanın kendisi ve rıhtımı, sergiler ve etkinlikler için sürekli bir boşluk oluşturacak şekilde tasarlanmış. Üst katta bir restoran, konferans salonu ve bir gökyüzü güvertesi bulunmakta.

masgaleri1

masteras

MAS binasının önünde meydan boyunca yürümek çok keyifli. Liman boyunca şehrin yeni gelişen yüzünü analiz etmek, iyi örnekler görmek ve  MAS binasının tam önündeki meydanda bulunan Antwerp’ün yaşayan en ünlü sanatçısı Luc Tuymans’ın  ‘Dead Skull (Ölü Kurukafa)’  başlıklı 1600 m² büyüklüğündeki mozaik çalışmasının üzerinde yürümek gerçekten heyecan verici. Bu mozaik çalışma Mas binasının katlarını çıkarken görülmeye başlıyoor. 9. kata geldiğinizde ise eseri tam olarak kavrayabiliyorsunuz.

Her ne kadar MAS binasının Belçika’daki ünü;  maliyeti, Hindistandan getirilen taşları ve iddalı formundan kaynaklansa da bana kalırsa binanın en başaralı yönü içerisindeki düşey mekanlar. Ben MAS binasını ziyaret etmekten ve orada vakit geçirmekten çok hoşlanıyorum. Yolunuz düşerse sizin de uğramanızı tavsiye ederim.