Son Zamanlarda Neler İzledim? Dizi ve Film Önerileri – Mart 2021

Son Zamanlarda Neler İzledim? Dizi ve Film Önerileri – Mart 2021

En son Ocak ortasında izlediklerimi toparlayıp listelemiştim. Aradan yaklaşık 1,5 ay geçmişken, neler izlemişim, neleri beğenmiş nelere boşa vakit harcamışım bir bakalım. 

Yine kısa kısa ve kendimce kategorilere ayırarak yazıyorum. Eğer bir platformdan izliyorsam onu da belirtiyorum ama bazıları da malum yerlerden, ask google please! =)

Not: Devam eden ve izlediğim dizileri değil de yeni başlamış olanları bu yazıda paylaştım. BoJack, Ozark, The Crown gibi dizileri zaten izlemişsinizdir, söylemeye gerek yok. =)

Not2: Dizilerden de ilk sezonunun tamamını bitirdiklerimi paylaşıyorum. Zira başı iyi sonu kötü veya tam tersi olabilir.  (Örneğin Exxen’de “Gibi” var. Müthiş gidiyor şimdilik )

İyi seyirler,

Kaçırmayın!

Film – Nomadland – Internet // Milyonlarca kişi tarafından senenin en iyi filmi seçildikten ve onlarca ödül aldıktan sonra ben de nihayet izleyebildim. Herkes beğenmekte çok haklıymış. Filmin ana karakterinin neredeyse bedeninin içine bize sokarak hayatın acısını, sıradanlığını, değişkenliğini, zorluğunu deneyimlemekten insanın içine içine işleyen bir film. İnsan sahip olduklarının ne kadarını kaybetmeye dayanabilir, her şeyinizi kaybetseniz bile elinizde kalana ne kadar tutunabilirsiniz, ne zaman çaresiz hissederiz, ne kadar çaresizliğe dayanabiliriz, hayat her zaman, ne olursa olsun devam eder mi?? Böyle onlarca soru yumruk gibi içimde kaldı izlediğimden beri, düşünüyorum… Tavsiye ederim.

Dizi/Belgesel – Pretend It’s A City – Netflix // Komedyen/Eleştirmen Fran Lebowitz’i tanımıyordum. Dizi ve Martin Scorsese Amca sayesinde tanışmış oldum. Özellikle şehre bakış açımız yönünden ikizimi bulmuş gibiyim. Müthiş bir eleştirmen, bir çoğuna göre aşırı uç, bana göre nokta atışı söylemleri. Ba-yıl-dım!

 

Baya İyi!

Film – 200 Meters – İstanbul Modern Sinema // Mustafa’nın ailesi ile arasında 200 metre var ama istediği her an yanlarına gidemiyor. Çünkü ailesi duvarın arkasında, kendisi ise Filistin’de. Batı Şeria’da böyle bir hayata tanık oluyoruz önce. Sora oğlu kaza geçirince, o kocaman sınır duvarının 200metre ötesine geçmek için 200kmlik bir yolculuğa çıkması gerekiyor. Yani filmin büyük bölümünde bir yol hikayesi izliyoruz fakat yolculuktaki insanların her birinin hayatı bu hikayeye ekleniyor. Çok başarılı bir ilk film. Bir de bana müthiş bir müzisyen kazandırdı. Filmin müziklerinde imzası olan Faraj Suliman!!! Özellikle Arap müziği sentezli caz müzikleri beğeniyorsanız mutlaka dinleyin.

Film – Daha – Netflix // Hayatımın bir bölümünü Hakan Günday’ın işlerini deli gibi takip edip, her kitabını okuyup her oyuna çevrilen işini izleyerek filan geçirdim. Son bir kaç yıldır ise yüreğim kaldırmıyor bazı anlattığı -bir yerlerde gerçek olduğunu bildiğim- acıları. (Yaşlandım mı?) Çünkü okuyanlar bilir, hiç acımaz o gerçekleri suratınıza suratınıza gösterirken. Daha’yı da okumuştum yıllar evvel. Hikayeyi tekrar izlemek yine acıttı. Filmin sorunları var ama hikaye öyle ki..  Gerçek hikayelerle yüzleşebildiğiniz bir zaman izleyin derim.

Dizi – I Know This Much is True – BeinConnect // O kadar zor bitirdim ki diziyi. Sevmediğimden değil, yüreğime öküzü oturttu da kaldıramadım. Mark Ruffalo’nun muazzam ötesi oyunluğu (bir ikizi olduğuna emin gibiyim!), hikayenin derinliği ve karanlığı beni bitirdi. Neresini nasıl yorumlayacağımı bilemiyorum. Her anlamda müthiş, müthiş!

 

Çok Kafamı Açmasın ama Boş da Yapmasın!

Film – Kelebekler – Mubi // Kelebekler’i Mubi’de görünce ikinci kez izleyeyim dedim. İlkinde biraz dikkatsizce izlemiştim, ikinci izleyişimde daha detaylı bakınca daha da çok sevdim. Bitmek bilmeyen “daddy issues” ve aile/toplum ilişkilerini sıkmadan ama dokunacağı yerleri de esgeçmeden anlatıyor Tolga Karaçelik.

Belgesel Film – Made You Look: A True Story About Fake Art – Netflix // New York’ta çok ünlü bir galerinin sahte Pollock ve Rothko eserleri senelerce satmasının mahkemeye taşınmış hikayesini; zamanında bu eserleri onaylayan sanat uzmanlarından, konuya dahil olan avukatlardan, davayı izleyen gazetecilerden ve davalı/davacı taraflardan dinlediğiniz bir belgesel film. Film bittiğinde acaba kaç evde daha tespit edilmemiş ve milyon dolara satılmış sanat eseri vardır, taklit ve aslı ayırt edilemeyecek kadar nasıl benzer olabilir, bir sanatçıyı taklit etmek ne denli kolaydır gibi binlerce soru kafanızda uçuşuyor. (Sanat eserinin pahasının belirlenmesi konusuna hiç değinmiyorum bile!)

Belgesel Film – Ah Gözel İstanbul – İKSV Film + Mubi // Ben bu belgeseli İKSV’de yayına girdiğinde izlemiştim ki şimdi Mubi’de de kataloga girdi. İstanbul’da bir kibrit çöpünün bile izini sürmekten keyif alabileceğim için, bu “sürekli aynı ses tonundan” yorgun düşebileceğiniz ağır aksak gibi görünen belgesel beni mest etti. Keşke bir zaman makinesi olsa… İstanbul’u farklı farklı yıllarda ziyaret edip gezmeyi öyle çok isterdim ki… 

Film – Da 5 Bloods – Netflix // Film biraz enteresan. Vakit Kaybı bölümüne mi koysam yoksa buraya mı diye düşündürdü beni resmen. Çünkü fikir ve anlatılmak istenen hiç bir şey orijinal değil ama bir şekilde sonuna kadar izleten bir hikayeler silsilesi var. Konuların içinde konular, onların içinde başka konular derken çok dallı budaklı dağınık bir senaryo ama oyunculuklar ve 12.oyuncu “doğa” izlemeye değer. Düşündüm düşündüm, o kadar da vakit kaybı değildi sanki galiba sanırım.

Boş Yapsa da Bari Eğlendirsin!

Dizi – The Great – Bein Connect // Hakkında pek bir şey okumadan etmeden, tavsiyeyle daldım diziye ve tahminimden çok daha fazla güldüm. Rusya’nın altın döneminde saraya yapılan, artık gönderme bile diyemeyeceğim çünkü işin ucu kaçmış oldukça, her türlü dalga geçmeyle çok eğlendim. Bir şekilde, bu kadar ucu olmayan bir komedi dizisinde akışta olan bir hikaye, giriş-gelişme ve sonuç var. Şöyle bir göz atın, 1.bölümden tarzı anlarsınız. Severseniz zaten devamı da gelir.

Dizi – 50 m2 – Netflix // Selçuk Aydemir – Burak Aksak işbirliklerini sevenlerdenim. Bu dizi çokça Netflix sosuna bulanmış olsa da özellikle Cengiz Bozkurt ve Tuncay Beyazıtlı’nın her sahnesini gülümseyerek izledim. Biraz sıkışık, akışında problemleri olan bir senaryo ama izlemeye başlayınca gidiyor bir şekilde.

 

İzlemesem de  Olurdu ama Pişman da Değilim!

Dizi – Run – Bein Connect // Acaba yazar bu başlıkta ne demek istemiş. =) Yani, kabaca hikayeyi anlatmalıyım. 15 yıl önce ayrılmış ve hiç görüşmemiş iki sevgili, yıllar evvel kendilerince bir söz veriyorlar. Biri diğerine “run” yazan mesaj atar ve diğeri de “run” yazarak cevap verirse, hayatlarından memnun değiller demektir ve birlikte kaçacaklar. Malumunuz bu olay gerçekleşiyor ve biz o 3-4 günlük kaçış macerasını izliyoruz. Ben 7 bölümü bir günde tamamladım zira insan ne olacağını merak ediyor. (Ya da ben fazla boşum!) Ve yani bir takım şeyler de oluyor tabi, final de merak ettiriyor ama 7 bölüm boyunca eskiler, eski sevgililer, gençlik filan konuşuldukça “fazla hatıra annecim!”. Bana bi bastılar! Sırf merakımdan bitirdim. Başlık da bundan işte. Artık bu bilgiyle ne yaparsınız bilmiyorum, merak eden izlesin =)

Film – Luxor – İKSV Film // Eski sevgililerin bilmem kaç yıl sonra bir araya gelmesi temalı filmleri izlemeyi bırakmam lazım. Belli ki filmler güzel olsa bile bana yaramıyor =) Başrolde Mısır’ı izlemek muazzam fakat hikaye bana zayıf geldi. Bu ikilem yüzünden bu başlık =)

  

Beyaz Perdede Ok Olabilir, Evde I-Ih!

Film – Pinocchio – İKSV Film // Sevimli Pinokyo’nun hikayesini ne ettiniz böyle?! Atmosfer güzel, olaylar biraz karanlık, Roberto Benigni yine duygusal oyunculuğunda tavan ama ben evde konsantre olamadım. Giremedim o dünyaya bir türlü. Belki salonda olsa daha çok severdim ama maalesef. =(

 

Vakit Kaybı!

Dizi – Tiger King – Netflix// Evet ancak izledim. Ve evet beğenmedim. Uzun uzun niye bu psikolojik sorunlu adamların hayatının her türlü detayını izliyoruz anlamadım. 2. bölümde pes ettim.

Film – I Care A Lot – Netflix // Bazı spekülasyonlar boş çıkmaya mahkum, tıpkı bu filme çok şaşırıp, çok beğenenlerinkiler gibi… Yani, neden vakit kaybı olduğunu yazmak bile vakit kaybı. İzlemeyin.

Belgesel – Becoming Duru – Netflix // Nükhet Duru’nun hayatını ŞokoPop’un ve 196Sekiz Youtube kanallarından izleyiniz. Bu albüm tanıtımımsı şey anlamsız.

Son Zamanlarda Neler İzledim? Dizi ve Film Önerileri

Son Zamanlarda Neler İzledim? Dizi ve Film Önerileri

Sürekli evde olma lanetindeyken, üstümüze bir dolu platform, dizi ve film attılar. Fakat samanlıkta iğne arıyor gibiyiz. Şöyle bir baktım dünya kadar diziyi, filmi tüketmişim ama tatmin seviyem düşük.

Bir de bu süreçte fark ettim ki ben sinema dışında bir yerden iyi film izlemeyi bilmiyormuşum, ya da bu küçük ekranlarda izlediklerim beni beyaz perdede izlemek kadar etkilemiyor. İkisinden biri.

Artık ne izleyeceğimi asla bulamayacak haldeydim ki OscarBoy, Kutsal Motor ve Melikşah Altuntaş hesaplarından listeler yayınladılar. Bana da gün doğdu. Hemen notlarımı aldım, onların tavsiyelerinden devam ediyorum.

Aşağıda izlediklerim hem onların listelerinden, hem benim… Neyse karışık işte… Ben şöyle kısaca izlediklerimden bahsedeyim, hangi platformda olduğunu da yazayım, kategorilere de ayırayım. Çünkü biliyorum, ne izlesek diye bakmaya geldiniz.  = )

Not: Devam eden ve izlediğim dizileri değil de yeni başlamış olanları bu yazıda paylaştım. BoJack, Ozark, The Crown gibi dizileri zaten izlemişsinizdir, söylemeye gerek yok. =)

Not2: Dizilerden de ilk sezonunun tamamını bitirdiklerimi paylaşıyorum. Zira başı iyi sonu kötü veya tam tersi olabilir. 

İyi seyirler,

 

Kaçırmayın!

Dizi/Belgesel – How to with John Wilson – Internet // Yeni bir bakış açışına hasretken müthiş geldi bu mini dizi/belgesel bana. Bazı bölümlerde sesli kahkaha attım bazı yerlerde gözlerim doldu. Ben gözümü dikip full konsantre dizi izleyebilen biri değilimdir. Bu diziyi gözümü kırpmadan izledim çünkü random görüntülerin tamamı gerçekten çok iyi seçilmiş, kurgulanmış ve her bölümün temasının anlatısı çok fırlama ve nasıl oluyorsa aynı zamanda hüzünlü. Yıllarca yaşadığı şehri videoyu almak, her gününü kaydetmek gibi deli huyları olan bu adam, sonunda bunu süper bir şeye evriltmiş.

Her bölüm üzerine uzun uzun konuşup yazılabilir ama şimdilik bıraktığı bu müthiş tadın, oluşturduğu yepyeni belgeselcilik ve melodram komedi gibi saçma tarzın keyfini çıkarıyorum. Bu yıl (2021) yayınlanacak 2.sezonu merakla bekliyorum.

Dizi – I May Destroy You – Bein Connect // Bu senenin yerli yabancı top listelerinde ilk sıralarda görünce hemen merak edip sezonu bir günde bitirdim. Cinsel istismarın sınırlarından, aile-arkadaş ilişkilerine kadar kapsamını genişleterek büyüten fakat özünde Arabella’nın hikayesine odaklanan dizi, kafamızdan geçen senaryolar ve gerçekleri yüzümüze çok derinden ve etkileyici bir şekilde vuruyor.

Dizi – The Last Dance – Netflix // Basketbol izleyicisi değilim. Kardeşimden kaynaklı bazı maçları izlemişliğim var, o kadar. Fakat bu dizi ne sadece basketbolu ne de sadece Michael Jordan’ı anlatıyor. Hırs-tavır, ün-aile, azim-başarı gibi kavramları işin içine sokarak, gerçek hayatta yaşananları müthiş bir kurgu ile yıllar arasında sürekli geçiş yaparak, benim gibi bu meşhur konuları hiç bilmeyen birinin bile ilgisini sağlam tutarak, 50şer dakikalık 10 bölümde anlatıyor.

Dizi – Bir Başkadır – Netflix // Aslında uzunca bir yazı yazmak istiyordum ama herkes çok şey yazdı hakkında hevesim kaçtı. Fakat Berkun Oya’nıın Krek nedeniyle bende yeri farklıdır. Kafasını, bakışını severim. Bir Başkadır da olmuş ötesi olmuş, artık bir de ben övmeyeyim. =) (Yalnız İslamiyetten Önce Bilardo’yu okumadıysanız, muhakkak okuyun!)

 

Baya İyi!

Film – Dick Johnson is Dead – Netflix // Film bittikten sonraki o yazıyı görünce, hüzünden dolan gözlerimden sevinç gözyaşları döküldü. Sesli bir şekilde “Aaaa” dedim. (Karantina günlükleri sayfa 29393). Babasının olası ölümünü, muhtelif şekillerde filme alan Kirsten Johnson, çok sıcak, matrak ve zaman zaman da hüzünlü bir işe imza atmış.

Mini Dizi – Unorthodox – Netflix // Cahilliğime verin ben bu ultra-Orthodoks konusunda pek bilgi sahibi değildim. 1er saatlik 4 bölümde oldukça şaşırdım ve nefessiz izledim. Biraz iç sıkıştırıcı bir özgürlük arayışı hikayesi.

Film – Sarmaşık – Mubi// Ayıp bana evet, ama vizyonda kaçırınca izlemem böyle yıllar sonrayı buluyor ne yapayım. Tolga Karaçelik imzalı film, övüldüğü kadar varmış. Denizin ortasında, günler/aylar sürecek bir yolculukta, kapalı bir alanda olma hissi ta en baştan karnımı kastı. Sonrası ise hem ta en özünden insana dair, hem de çok fazla politik ve öğretilmiş/öğrenilmiş yanlışlar. Bir de Nadir Sarıbacak… Çok özlemişim izlemeyi, müthiş, müthiş.

Çok Kafamı Açmasın ama Boş da Yapmasın!

Film – Ahlat Ağacı – Mubi // İlk defa izlediğim bir Nuri Bilge Ceylan filmini az sevdim. Yani beklentim çok çok sevmek olunca az sevmiş gibi oldum. Acaba diyaloglar azken her şey daha mı güzeldi? Bir de ikisi de müthiş oynamışlar ama Murat Cemcir, Doğu Demirkol’un babasını oynamak için fazla mı gençti? Kafamda sorular çok fakat Anadolu’daki sıkışmışlık hissini, öncekiler kadar müthiş olmasa da görüntü yönetmenliğini, baba-oğul-aile-toplum işlemelerini her şeye rağmen seviyoruz be NBC.

Film – Rocket Man – Netflix // Elton John’un çocukluğundan başlayıp gençliğindeki alkol, uyuşturucu ve seks bağımlılığının dibine vurduğu anlara kadar ki hikayesini anlatan film, sahte ve taklit bir tat yerine gerçeğe inmeyi yeğlemiş. Aileden başlayan sevgisizliğin başlattığı bu dibe gidiş hikayesi, koşulsuz sevgiyi veren bir dost sayesinde nasıl toparlanır… Ah çok hüzünlü ama sonu çok umutlu. 

Dizi – Queen’s Gambit – Netflix // Satrançla ilgili hiçbir şey bilmeden 7 saatin neredeyse tamamında satranç oynanan bu diziyi izledim. =) Bir kaç bölüm daha az olabilirdi gibi ama uzunluğu dışında tarihsel akan hikayesi ve oyunculuk performansları, yanı sıra görüntü yönetmenliğiyle de zevkli bir diziydi. Bu dizi de dahil bu sene izlediklerim sayesinde, hayatımda düşünmediğim kadar “yetenek mi? zeka mı? çok çalışmak mı? ” konularını düşündüm sanırım.

Film – Azizler – Netflix //  Çoğu insan için “vakit kaybı” kategorisinde bu film, onu bilerek baştan belirteyim. Evet kadın karakterleri yok, evet sadece erkek bakış açısı var. (Bu neden illa sorun olmalı bilemiyorum.) Evet Engin Günaydın ve Haluk Bilginer, daha önce oynadıkları herhangi bir rolü tekrar ediyor gibiler. Evet sonu başından belli. Fakat tüm bunlara rağmen yalnızlıkla baş etme halini ele alma yöntemini ben beğendim. Biraz kurgusu ve hikayesi dağınık ama bir şekilde sonuna kadar beni tuttu ve izletti. Ayrıca bir cümleye takılı kalma halini ve bunu işleme şeklini herkesin aksine ben çok fazlaca sevdim.

Film – My Octopus Teacher – Netflix //  Bir Nat Geo belgeselinden birazcık farklı çünkü değişik boyutta bir duygusal bağı çoğunlukla izleyip, bazen de röportajdan dinliyorsunuz. Bir ahtapotla bir insanın bağını izlemek, değişik bir deneyim. 

Film – Toz Ruhu – Mubi // 2014 yılı yapımı Nesimi Yetik filmi için bir yorum okumuştum. Ana karakter, günlük temizlikçi olarak çalışan ve boş zamanlarında kendince besteler yapan Metin için: “Dünyada kapladığı yerin farkında” denmişti. Filmi izleyince o cümle benim çok içime oturdu. Ah Metin, sana ne denirse densin, sen o kapladığın yeri biliyorsun ve acaba fazlasını isteyenler mutsuzken sen hepimizden mutlu musun?

Boş Yapsa da Bari Eğlendirsin!

Dizi – Aile Şirketi – Bein Connect // Nereden kopya, hangi dizinin aynısı tartışmalarına girmiyorum. Mutfakta iş yaparken açıyorum, gidiyor mu gidiyor. Gülümsetiyor mu gülümsetiyor. Bu.

 

Beyaz Perdede Ok Olabilir, Ekranda I-Ih!

Film – Mank – Netflix // Siyah beyaz filmlerden hoşlanmadığım için maalesef David Fincher’da olsa babamın oğlu da olsa -1 puandan başlıyor benim için. Fakat burada ufak bir haksızlık yapıyorum muhtemelen, zira bu filmi sinemada izlesem renksizliğine rağmen sevebilirdim fakat ekrandan 4 sefer dura kalka zor bitirdim. Üniversitede Güzel Sanatlar bölümünden aldığım sinema dersinde koskoca 1 hafta tartıştığımız kült film Citizen Kane’in senaryo yazımının hikayesini, Fincher’dan alışık olmadığımız bir politik bakışla ve Hollywood’un karanlık yönlerini ortaya koymaktan çekinmeden göz önüne seriyor bu film. Beni yoran kısım diyaloglar ve hikayenin dağınıklığı oldu sanırım. Bir de keşke siyah beyaz olmasaydı… Belki her şey normale döndüğünde bir gün sinemada yer bulur, mutlaka tekrar izlemeyi deneyeceğim. O zamana kadar, sorry not sorry.

Film – I’m Thinking Of Ending Things – Netflix // Üzerine yazılan her şeyi okudum sanırım, ve nasıl olduysa filmin herkeste bıraktığı hissiyat bambaşka. Anomalisa severlerden olarak isyanlardayım, çünkü bu filmi bol seyircili bir festival gününde izleyip çıkışta bira içerken arkadaşlarla yorumlamak vardı! Ekrandan olmuyor, izledim, yalnızdım, duvara baktım bir süre, sinir bozukluğuyla karışık uyku kaçırdı. Ne izledim bilmiyorum. “Hiçbir şey olmasa bile kesin bir şey oldu.”

 

Vakit Kaybı!

Mini Dizi – The Undoing – Bein Connect // Lost ve GOTdan beri sonuna bu kadar sinir olduğum başka bir dizi olmadı herhalde. Bir de Nichole Kidman’ın o yerlere kadar olan korkunç renkli paltosuna tutuldum. Tek sevdiğim şey her hafta yeni bölüm beklemek oldu. O kadar uzun zamandır hep oturup peş peşe bölümler şeklinde dizi izliyorum ki, bekleyerek izlemenin tadını unutmuşum. Fakat dizinin tamamı yayınlanmışken size tavsiyem, ilk 2-3 bölümü izleyin, sonrasını bırakın izlemeyin, hayal gücünüz sonunu yazsın.

Dizi – I Hate Suzie – Bein Connect // Ben de mi bir dikkat dağınıklığı var bilmiyorum ama uzun, çok uzun… İlk bölüm çok iyi, konu iyi, son bölüm de çok iyi ama aradakiler bölümler tam olarak neden vardı anlamadım. Dizi değil de keşke 1-1buçuk saatlik güzel bir film olsaymış.

Film – The Trial of Chicago 7 – Netflix // Düz, dümdüz bir film. Bu kadar değerli bir konuyu nasıl bu kadar bayat çekmişler anlamak mümkün değil.

Dizi – Lupen – Netflix // Bir övmeler bir bir şey… Güzel sanmıştım, yeni veya eski/güzel hiç bir numarası yok.