Haziran 2013’te Petersburg’da yaşayan iki arkadaşını ziyarete karar veren 5 kişinin gezi notlarıdır: =)

Petersburg’daki arkadaşlarımızı ziyarete aylar öncesinden karar verdik. Gitmişken güneşin neredeyse hiç batmadığı tarihleri seçelim, hatta madem Beyaz Geceler’de gidiyoruz 21 Haziran’da da orada olalım dedik ve gidiş-dönüş biletlerimizi Rossiya Havayollarından aldık. (12.307 ruble= 725 TL) Perşembe günü öğlen uçuşu ile Petersburg’a yola çıktık. Uçağın kalitesi Pagasus ayarındaydı fakat pilotumuz berbattı. Hem tüm uçuş çok sallantılı geçti, hem de iniş (konuş ta diyebiliriz!) felaketti. Bir de iniş yaptıktan sonra uzun süre uçağın içinde bekledik. Sonra havaalanı, bagajlar derken bir hayli geç oldu saat.

Moskovsky Tren İstasyonu

Arkadaşlarımız o gün çalışıyorlardı ama sağolsunlar araç gönderdiler ve araç ile direkt otele geçtik. Şanslı olan bendeniz arkadaşlarımın evinde kaldım, diğerlerimiz ise eve yakın bir otele yerleştiler. Ana tren istasyonuna çok yakın Ligovsky Prospect’te bulunan otelin (1) ( Otel Allegro) odaları gayet güzel ve büyüktü fakat 7.kattaki odalara çıkmak için bir asansör olmayışı fenaydı. Daha doğrusu otelde bir asansör vardı ama kimsenin gözü içine binmeyi kesmedi. Bir kişilik ve oldukça eski asansörle sadece bavulları taşıdık. Rusların “eskise de işlevini sürdürdüğü sürece yenileme yapmama” bakış açısıyla da ilk dakikalarda tanışmış olduk. Bizim ülkece pek benimsemediğimiz bu sürdürülebilir yaklaşımı oldukça sevdiğimi belirtmeliyim. Bu arada otelden çıkıp Petersburg gezisini anlatmadan tarihçesiyle ilgili ufak bir özet geçeyim:

Rusya’nın 2., Avrupa’nın ise 4. büyük şehri olan Saint Petersburg (Ruslar “Sank Peterburg” olarak okuyor) Baltık Denizi kıyısında Neva Nehri üzerindeki 42 ada üzerine yayılmıştır. Çar I.Petro (ki deli ve büyük Petro olarak bilinir) tarafından 16 Mayıs 1703’te Rus Çarlığı’nın Avrupa’ya açılan kapısı olması amacıyla kurulan şehir, 200 yıl başkentlik yapmıştır. Rus İç Savaşı (1914-1924) sırasında Petrograd, Sovyetler Birliği döneminde (1924-1991) ise Leningrad olarak anılan şehir, Birliğin dağılmasının ardından Sankt-Petersburg olarak adlandırılmıştır. Neva Nehri deltasında kurulan şehir aslında büyük bir bataklık alanın dönüştürülmesi, ıslah edilmesi projesi ile bir bütündür. Kent merkezindeki pek çok bina Amsterdam’da olduğu gibi çamur alanlara saplanmış direkler ve tahtalar ile kuvvetlendirilmiş temellere inşa edilmiştir.

Kent genel olarak ve bugünkü kimliğini İtalyan mimar Domenico Trezzini tarafından 1716 yılında Vasilievsky Adası merkez alınarak tasarlanan hali ile kazanmıştır. II. Dünya Savaşı süresinde, Nazi Almanyası’nın silahlı kuvvetleri tarafından 8 Eylül 1941 den 27 Ocak 1944  tarihleri arasında toplam 29 ay sarılan ve kuşatılan şehir, Adolf Hitler’in emriyle sürekli olarak top ateşine ve bombardımana tutulmuştur. Savaş, kenti büyük hasara uğratınca Leningrad ve onun varoşları, takip eden on yıllık sürede eski kroki üzerinde yeniden inşa edilmiştir. Barok mimari tarzının görkemli örneklerini taşıyan 5 milyon nüfüslu şehir, geniş bulvarları, dingin suları, köprüleri ve çarlık mimarisiyle Kuzey’in Venedik’i olarak anılmaktadır.

1
1.gün
stpetersburg-singer
Singer House (3)

Bu kısa tarihçeden sonra gezi notlarına döneyim. Otele gelen arkadaşlarımızla birlikte ünlü Nevsky Caddesi’nde (2) yürüdük. Hal hatır sorma, hasret giderme, etrafı tanıtma ve tanıma, dolar bozdurma işlemlerinden sonra caddedeki ünlü Singer Binası’nın köşesinden içeri döndük. Kitaplar Evi (House of Books) olarak da bilinen Singer House (3), Petersburg’un önemli simge binalarından. 1904 yılında Singer firmasının gökdeleni olması için tasarlanan bina, Petersburg yasalarınca Kışlık Saray (Winter Palace)’dan daha yüksek bina yapmak yasak olduğundan mevcut boyunda bırakılmış. 1919 yılında bir yayınevine tahsis edilen bina, şehrin en büyük kitapçısı olmuş ve Kitaplar Evi adını almış. 2004-2006 yılları arasında yenilenen binadaki kitapçıyı sonraki günlerde ziyaret ettim. Kitapların çoğu Rusça olduğundan, İngilizce bir Saint Petersburg kitabı dışında kitap alamadım. Fakat çok hoş matruşkalar vardı. Onlardan evime aldım.

22-13, St. Petersburg resimleri
22-13 (5)

Singer Binasından dönüp Kanlı Kilise (4) tarafına yürüdük ve arkadaşlarımızın bizi ilk gün ağırlayacağı restorana varmış olduk. 22-13 (5) adlı restorana gerçekten aşık olduk. Benim gibi çingene ruhlu birinin bayılacağı rengarenk çinileri ve eklektik tarzı ile gönlümüzü fetheden restoranın yemekleri de ortamı gibi güzeldi. Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın. Yemeğimiz bittiğinde sanıyorum saat gece 11i geçiyordu. Hava aydınlık olduğu için ve saat taşımadığım için şu an saatleri hatırlamakta zorlanıyorum. Beyaz geceler gerçekten enteresan bir deneyimdi. Akşam saat 10’da güneş gözlüğü de taktım ya, daha ölsem gam yemem =) İnsanın saat kavramı gerçekten şaşıyor ve uykusu gelmiyor. Çünkü gece 1 ile 4 arası alacakaranlık gibi olan hava (tam karanlık değil) diğer saatler gayet güneşli gündüz! İnsanın bitmek bilmeyen bir enerjisi oluyor, hiç uyumak istemiyor. Fakat hava bize hoş, orada yaşayan arkadaşlarımız kışların çok zor geçtiğini söylüyor. Çünkü benzer şekilde kışın da öğlen 11 de güneşin doğduğu oluyormuş!

Yemekten sonra otele geri döndük. Hemen Singer Binası karşısından otobüse bindik (kişi başı 25 ruble: 1,5 TL) ve otele gittik. Benim valizimi ve arkadaşlarımıza anneleri tarafından gönderilen valizleri alıp, iphone applicationı ile kapıya çağırmayı başardıkları (!) taksi ile arkadaşlarımın Griboyedova Kanalı’nda bulunan evlerine gittik.

Evlere varmak biraz işkenceli. Sovyetler Birliği döneminden kalma ekstra güvenlik durumu nedeniyle önce ana sokaktan pasaj ile iç avluya giriliyor. Pasaja geçmek için şifre giriliyor. İç avludan sonra apartman kapılarına geçiliyor. Burada da şifre. Daha sonra dairenin bulunduğu katta bir kapı var, anahtarla o kapıyı geçip dairenin kapısının bulunduğu koridora varabiliyorsunuz. Ve nihayet ev!

Avlu ve apartman girişlerinde arkadaşlarım uyardı. Şok olma diye. Zira oldukça eski görünen bu apartman girişleri gayet temiz ama yenilenmemiş. Dairenin içi ise oldukça modern ve yeni. Yani yine aynı mantıkla, işleyen yerleri yenileme ihtiyacı hissetmemişler. İnsan ilk girişinde şaşırıyor.

Bu değişik girişli, kanal manzaralı ve yüksek pencereli şirin evde uyuduktan sonra ertesi sabah onlar işe gitti. Bense oteldeki arkadaşlarımla Singer Binası (3) önünde buluştum.

2
2.gün
stpetersburg-palace square
Palace Square

Singer Binası (3) önünden Nevsky Caddesinden yürüyüp Saray Meydanı’na (Palace Square) e ulaştık. Kışlık Saray (Winter Palace) (6) ve yarım daire şeklindeki bakanlık binalarıyla çevrili meydanın merkezinde 1812 yılındaki savaşa ait 42.5 metre yüksekliğiyle dünyanın en yüksek sütunu olan Alexander Sütunu var. Ayrıca bakanlık binalarından birinin üzerinde Napolyon savaşlarındaki iki tekerlekli savaş arabalarının figüre edildiği zafer arkı var.

Meydanı inceledikten sonra Kışlık Saray’da bulunan Ermitaj Müzesi’ne (Hermitage Museum) (6) kişi başı 400 Rubleye (25TL) girdik. Dünyanın en eski ve büyük müzelerinden olan Ermitaj, 1764 yılında Çariçe II.Katerina tarafından kurulmuş ancak 1852 yılında kamunun hizmetine açılmış. Yaklaşık 3 milyon sanat eserinden oluşan müzenin koleksiyonunun çok az bir kısmı sergileniyormuş. ( Dünyanın en büyük resim koleksiyonuna sahip müze, bu nedenle Guinness Rekorlar Kitabı’ndadır.)

stpetersburg-hermitage3
Hermitage Museum (6)
stpetersburg-hermitage2
Hermitage Museum (6)
OLYMPUS DIGITAL CAMERA
Hermitage Museum (6)
stpetersburg-hermitage4
Hermitage Museum (6)

Ermitaj Müzesi’nde gerçekten sayısız güzellikte eser vardı. Fakat binanın kendi güzelliği eserlerle yarışacak düzeydeydi. Gözlerimizi duvarlardaki, yerlerdeki, tavanlardaki işlemelerden, işçiliklerden ve boyamalardan alamadık. Genel olarak 19.yy ve sonrası ilgimi çektiğinden arkadaşlarımı da oralara sürükledim. Paul Cezanne, Paul Gauguin, Henri Matisse (The Dance tablosunun boyutları çok etkileyiciydi) , Pablo Picasso, Claude Monet, Vincent van Gogh eserlerini gördük. Kandinsky’e saplantılı derecede hayran olduğumdan onun eserlerini de görmek istedim fakat görevlilere sorunca eserler yok dediler. Oysaki katalogda görünüyordu fakat haritada yazan odada bulamadık. Saatler süren gezintiden sonra pek yorulmuştuk, o yüzden daha detaylı arayamadık.

Müzede en çok aklımda kalan eserlerden biri Tavuşkuşu Saat (The Peacock Clock ) idi. İngiliz Mekanikçi James Cox tarafından 18.yyın 2.yarısında yapılan 3 metre boyundaki bu inanılmaz mekanik saat, bronz, gümüş ve camdan yapılmış. Yanındaki ekrandan hareketlerini izleyebildiğiniz bu büyüleyici güzellikteki hareketli minik bahçe çok ihtişamlıydı. Diğer bir eser ise adını kaydetmediğim ve fotoğrafını çekmediğim için kahrolduğum, zannediyorum 15.yy Fransız ressamlarından birinin düşen objeleri inanılmaz bir gerçeklikle (düşüş anının fotoğrafı gibiydi!) resmettiği tabloydu.

Müzeden çıkıp St.Isaac Katedrali’ne gitmek üzere yol almıştık ki, acıktığımızı farkettik ve yol üzerindeki Tonyc Bar’a oturduk. Yemeklerin lezzeti ve fiyatlar güzeldi. Bar’ın bulunduğu Malaya Morskaya Ulitsa adlı sokak Dostoyevski, Tugenyev, Çaykovski ve Gogol’un yaşadığı, hatta Bir Delinin Hatıra Defteri’nin yazıldığı sokaktı. Sanat dünyasının bu önemli sokağı 100kg saf altın kaplı kubbesiyle kentin önemli simgelerinden olan Aziz İshak Katedrali (8)’ne çıkıyordu. Dünyanın en büyük kubbelerinden birine sahip olan Rusya’nın ana katedralinin içi heykeller, parlatılmış taşlar, resimler, mozaikler ve özel camlarla kaplı. Kişi başı 350 Rubleye (19 TL) katedralin içini gezdikten sonra 300 basamakla çatıya çıkılabiliyordu. Ben tabi ki çıkmadım, merdivene karşıyım ama arkadaşlarım çıkıp şehri yukardan izlediler. Sağolsunlar fotoğraf da çekmişler =)

stpetersburg-stisaac catedral4
Aziz Isaac Katedrali (8)
stpetersburg-stisaac catedral5
Aziz Isaac Katedrali (8)

Katedralden çıktıktan sonra tekne turuna katılmak için Neva Nehri kıyısına doğru yürümeye başladık.  Kıyıya doğru giderken içinden geçtiğimiz parkta şehrin ayrılmaz parçalarından biri olan 1778 yılında Falconet tarafından yapılan Büyük Petro’nun bronz atlı heykelini de gördük.

Neva Nehri kıyısında birden çok noktada gezi teknelerinin kalkış yerleri var. Biz Donanma Binası (Admiralteystva) önündeki turlardan birine katıldık. Yaklaşık 74km uzunluğundaki, üzerinde  42 ada, 95 kanal bulunan bu nehirde 1 saat süren bir tur yaptık. (Haritadaki yeşil kesik çizgili yol). Şehri şöyle bir turlamak için bu kanal turları gerçekten iyi bir yöntem.

stpetersburg-bronz atlı
Büyük Pedro’nun Bronz Atlı Heykeli

Nehir turumuz bittikten sonra köprüden yürüyerek karşıya Zooloji Müzesi (Zulogiçeskiy Muzey) ve Deniz Savaşı Müzesi(Tsentralniy Vayenno-Morskoy Muzey) ‘nin önünden geçip, bir zamanlar deniz feneri olarak kullanılan, üzerinde Rusya’daki dört büyük nehrin simgelerini taşıyan Rostalniye Sütunları (Rostralniye Kolonni)’nı gördük. Daha sonra yine bir köprüden geçerek 1703 yılında Petro tarafından yaptırılan ilk yapının bulunduğu ve  şehrin ilk kurulduğu yer olan adaya yürümeye başladık. Geceleri şehrin panoramasına ayrı bir güzellik katan ve  özellikle gece ışıklandırması çok güzel olan bu adada, kentin sembollerinden biri olan 122m’lik oku ile Petrus ve Pautus (Peter and Paul) Bazilikası, Tarih Müzesi (Komendantskiy Dom), Mühendisler Evi (Injinerniy Dom) ve Siyasi Hapishane (Trubetskoy Bastion) bulunuyordu. Bu binaların içlerini gezmedik, sadece dışardan inceledik. Bir de Petersburg’un genelinde olduğu gibi burada da çimlerin üzeri plaj gibiydi. Az sayıda güneşli ve sıcak günün tadını çıkaran bir çok kimse vardı.

stpetersburg-peter and paul
Petrus ve Pautus Bazilikası
210620134637
işte parklardan biri. ben çektim bunu!

Bu tarihi alandan çıktıktan sonra yine yorgunluk ve açlık belirtileri gösterince bir kafeye oturup bir şeyler atıştırdık ve biraz dinlendik. Petersburgda cafe ve restoranlardaki ücretler İstanbul’dakine ile hemen hemen aynı. Et biraz daha ucuz, içki ise tabi ki bir hayli ucuz. Girdiğimiz restoranlarda, ki güzel yerlerdi, kişi başı 25-35 TLye içki dahil yemekler yedik.

Dinlenceden sonra yine Neva Nehri üzerindeki köprülerden birinden geçerek 1785 yapımı, yapımında 32 çeşit değerli taş kullanılan Mermer Saray (Mramorniy Dvarets)’ın yanından geçip Kurtarıcı İsa, diğer adıyla Kanlı Kilise (4) (Spas Na Krovi)’ye doğru yürüdük.  Yapımı 1883 yılında başlayıp 1907 yılında biten ve Kremlin’i andıran bu Ortodoks kilisesi 7.000m2’den fazla alan kaplayan mozaikleriyle göz kamaştırıcıydı. Gerçekten nefes kesen detaylara sahip soğan kubbeli bu kiliseyi büyük bir keyifle gezdik.

stpetersburg-kanlıkilise
Kurtarıcı İsa Kilisesi (4)
stpetersburg-kanlıkilise2
Kurtarıcı İsa Kilisesi (4)

Kiliseden çıktıktan sonra arkadaşlarımızın Griboyedova Kanalı’nda bulunan evlerine doğru yola koyulduk. Bütün bir günü yürüyerek geçirdiğimizden ayaklarımızda derman kalmamıştı. Kendimizi eve zor attık desek yeridir.

Beraberce akşam yemeği yiyip, bol bol sohbet ettikten sonra gece yarısındaki köprü açılışını izlemek üzere yine Neva Nehri kıyısına doğru yola çıktık. Kıyıdaki kalabalık arasında kendimize yer bulup bu görkemli ve bol ışıklı açılışı izledik. Daha sonra otele giden arkadaşlarımızı taksiye bindirdik ve eve doğru yol aldık.

stpetersburg-köprü
bu fotoğrafı gece 3 sularında çektim... beyaz geceler derken şaka yapmıyorlar!
bu fotoğrafı gece 3 sularında çektim… beyaz geceler derken şaka yapmıyorlar!

Ertesi gün sabah kalkıp arkadaşlarımızla buluştuk ve Ermitaj Müzesi önüne yürüdük. Oradan Peterhof’a gitmek üzere deniz otobüsüne bindik. Baltık Denizi’nde yaklaşık 40 dakika süren seyahatimizden sonra merkezi Unesco Dünya Kültür Mirası olan Peterhof’un Yazlık Sarayı’na vardık. Büyük Pedro’nun İsveç’e karşı kazandığı savaş sonrası yaptırmaya karar verdiği enfes bahçelere sahip bu sarayın önünde 64 çeşme, 37 yaldızlı bronz heykel ve 142 fıskiye bulunuyor.  Kişi başı 450  Rubleye (28 TL) girdiğimiz, 1714 yılından 18. yy.ın ikinci yarısına kadar Mimar Leblon, Braunşteyn, Miketti, Heykeltıraş Bartolomeo Rastrelli’nin iştirakiyle yapılan saray, Petersburg’un en güzel yapı ve parkı.

3-1
3.günün 1.bölümü =)
Peterhof
Peterhof
Peterhof - Yazlık Saray
Peterhof – Yazlık Saray

Sarayın içine girmedik fakat bu ihtişamlı bahçede uzun uzun dolaştık, bol bol fotoğraf çekindik ve dönüş yoluna geçtik. Geldiğimiz gibi deniz otobüsü ile geri döndük. Bir önceki günün yorgunluğu da üzerimizde olunca arkadaşlarımızın tavsiyesiyle Mamaliga (9) restoranına gittik. Arkadaşlarımız yıllardır burada yaşadığından bizim damak tadımıza uygun yerleri de keşfetmişler tabi. İlk gün gittiğimiz restoran da çok güzeldi, Mamaliga da. Etleri ve sebze yemeklerini denedik. Lezzetleri iyiydi. Fakat haçapuri (khachapuri)si inanılmazdı. Farklı versiyonlarını isteyip birer dilim yedik. Bayıldık.

3-2
3.günün devamı

Karnımızı doyurduktan sonra Rusya’nın en bilindik ikonik yapılarından olan Kazan Katedrali(10)’ne gittik. Yapımına 1801 yılında başlanıp 1818’de tamamlanan yapı büyüklüğüyle ve ihtişamıyla gerçekten etkileyici. Mimar Andrey Voronikhin tarafından Roma’daki St.Peter Bazilikası’ndan yola çıkarak tasarlanan katedralin Nevsky caddesi?ne bakan kuzey cephesinin yanında yarım daire şeklinde sütunlar sıralanıyor.  İçinde yine işlemeleri ve resimleri ile göz kamaştıran katedralde, tam biz gezdiğimiz sırada ayin vardı. Bu sayede müthiş akustiği de duymuş olduk.

st-petersburg-kazan
Kazan Katedrali(10)
Kazan Katedrali(10)
Kazan Katedrali(10)

Katedralden çıktıktan sonra Nevsky Caddesi üzerinde bulunan Kupetz Eliseevs (11) şekerci dükkanına gittik. 1902 yılında Eliseyev kardeşler tarafından yaptırılan üç binadan oluşan bu Art Nouveau tarzındaki bina kompleksinin en altında bulunan ve 2012 yılında restore edilen dükkan masal mekanı gibiydi. Kendi kendine çalan piyanosu, çeşit çeşit şekerleri, tatlıları, çikolataları ve rengarenk dekorasyonuyla pek beğendiğimiz dükkandan ufak tefek hatıralar alıp çıktık.

stpetersburg-eliseev
Kupetz Eliseevs (11)

Arkadaşlarımız otele, biz ise eve dinlenmeye gittik ve gece buluşmak üzere sözleştik. Arkadaşlarımız bizi Kazan Katedrali yakınındaki Barrel adlı restoran-bara götürdüler. Gece saat ilerledikçe kalabalıklaşan barda, öğrendiğimiz üzere hemen her barda bulunan ve pole dans (direk dansı) yapan dansçılar vardı. Maşallah günlerdir bakmaya doyamadığımız tüm Rus kızları gibi, çok güzel dansçıları izleyip, güzel müzikler ve içkiler eşliğinde takıldıktan sonra geç saatte eve dönüşe geçtik. Beyaz geceler döneminde olduğundan saat sabaha karşı olmasına karşın öğlen vaktinden daha çok insan sokaklardaydı.

stpetersburg-barrel
Barrel

Son günümüzün sabahında Garcon adlı minik Fransız pastanesine gittik ve kahvaltımızı yaptık. Dekorasyonu ve lezzetiyle gerçekten tatlı bir yerdi. Sonra arkadaşlarımızın oteline gittik. Zira otelin yakınlarında Dostoyevski’nin yaşadığı evin müzesi (12) vardı. Yazarın çalışma odası ve kişisel eşyalarının sergilendiği müzede hayatına dair oldukça detaylı bilgiler öğrendik. Kulaklık satın aldık ve dinlemek istedik fakat öğleden sonra uçağımız vardı ve pek vaktimiz yoktu, o yüzden belirli bir kısmını, hızlandırılmış olarak dinleyebildik. Hakkıyla dinleyerek gezmek sanıyorum 2 saati bulurdu.

4.gün
4.gün

Dostoyevski Müzesinden sonra son durağımız olan Kunstkamera (13)’ya gittik. Kişi başı 200 rubleye (13 TL) girdiğimi mavi-beyaz renkli bu Barok binada, Büyük Pedro’nun Rusya’da kurduğu ilk müze olan Gariplikler Evi bulunuyor. İçinde tuhaf koleksiyonların bulunduğu müzede, iki başlı fetuslar, deniz kızı bebekler gibi bakması ve görmesi oldukça garip olan şeyler vardı. Bir bölümünde bu tuhaf koleksiyon, diğer bölümlerinde ise halkların günlük hayatlarını gösteren Antropoloji ve Etnografya Müzesi bulunan binayı tozlu ahşap kaplamaları ve tuhaf sergisi nedeniyle nefesimiz daralarak gezdik.

stpetersburg-kunst
Kunstkamera (13)
Kunstkamera (13)
Kunstkamera (13)

Uçak vaktine az kalmıştı ve arkadaşlarımızla biraz daha vakit geçirmek istedik. O yüzden gezme kısmını burada sonlandırıp, bir önceki gün çok beğendiğimiz Mamaliga’ya geri döndük. Yine güzel yemekler ve sohbetten sonra eve gidip valizlerimizi aldık ve havaalanının yolunu tuttuk.

Bu keyifli tatilin son cümlesini beraber gezdiğimiz tüm arkadaşlarıma ve özellikle evlerini bana açan ve bizleri gezdiren arkadaşlarım Sibel ve Gökhan’a teşekkürlerimle bitireyim.

İyi gezmeler,

Kaynakça: fotoğraflar: internetten ve benim çektiklerim, bilgiler: dost yayınevi petersburg haritarehberi ve wikipedia.