Küçük Beyaz Yalanlar – Les Petits Mouchoirs
- Tür: Dram,Komedi /
- Yönetmen: Guillaume Canet /
- Yapım: 2010, Fransa /
- Süre: 154 dk. /
- Oyuncular: François Cluzet, Marion Cotillard, Benoît Magimel /
“Ünlü Fransız aktör Guillaume Canet üçüncü yönetmenlik denemesinde Fransız sinemasının büyük yıldızlarını bir araya getiriyor. Gözlemlere dayanan mizahi yaklaşımıyla duygusal bir dram yapısını izleyen film, talihsiz bir kazaya rağmen yıllık tatillerini deniz kıyısında geçirmeye karar veren Parisli burjuva bir arkadaş grubunun etrafında geçiyor. Bu insanların hepsi sırlarla ve güvensizliklerle örselenmiştir: Mutlu bir evliliği olan Vincent, Max?e âşık olur; Marie, Ludo?nun eski sevgilisidir; Eric, Lea?yı aldatmaktadır; Antoine eski kız arkadaşına kafayı takmış durumdadır? Günler geçtikçe ilişkileri, sadakatleri ve dostluk bağları sınanacaktır.”
Ya hakikaten normalde sinirli bir insan değilim. Yazılırımı okuyup bana “sakin ol” maili atan sanatseverler umarım bu filmi benim izlediğim seansta izlemiştir de, birazdan çemkireceğim konularda bana hak verirler.
Şikayetlerime kız arkadaşları yada eşleri ( ya da her neyse) tarafından filmlere, oyunlara zorla getirilen sevgili erkekler ile başlamak istiyorum. Baylar! Siz sıkıntınızı belli etmek için her bacağınızı salladığınızda tüm sıra sallanıyor, siz her telefonunuzu çıkarıp karanlıkta o süpersonik ışıkları saçtığınızda hepimizin dikkati dağılıyor, her konuşma girişiminizde ben elimi kolumu zor tutuyorum!!!! Yahu film festivali bu! Tıka basa dolu salonda yer değiştirip kaçamıyorum diye zorla ve dip dibe 154 dakika geçirmek istemiyorum sizinle! Gelmeyin efendim gelmeyin Allah rızası için! Sevgili kadınlar, siz de zorlamayın şu erkekleri lütfen! (Nedir bu odun sevgilileri zorla sanatsever yapma telaşı onu da anlamıyorum!)
Hadi yanımdakilerin bu tavırlarından geçtim. Yerli yersiz her şeye gülen seyircilere ne demeli??!?
Filmin başlarında olan bir olayı anlatmak istiyorum (spoiler sayılmaz). Arkadaş grubundan iki erkek yemek yiyorlar. İkisi de evli ve bilmem kaç senelik dostlar. Biri diğerine onu artık arkadaşı gibi görmediğini ve ona aşık olduğunu anlatıyor. Trajik ve sarsıcı bir sahne. Adamın kendisini anlatırkenki hali, arkadaşının tepki verememesi…vs.
Ama salonu görseniz… Yerle bir oldu herkes gülmekten!
Filmin ikinci yarısından sonra iki arkadaşın bazı sahneleri, oyuncuların özellikle abarttığı bölümlerde, güldürecek kıvamdaydı ama ön sırada bir kız bu iki arkadaşın her sahnesinde resmen tepine tepine güldü! Yahu adamların ikisi de üzgün, dostlukları ve duyguları sınanıyor. Delireceğim! Yani elimde olsa filmi dururup “Çok pardon ama neye güldüğünüzü bana da anlatır mısınız?” diye soracaktım!
Of neyse sakinleşip filme geçeyim. (Ohmmmm)
Film, gerek senaryosu, gerek mekan seçimleri, gerek müzikleri, gerek oyunculuklarıyla bir Ferzan Özpetek filmi olan Bir Ömür Geçmez-Saturno Contro’yu çokça hatırlattı bana. Senaryosu arkadaşlık ilişkileri temelinde dostluk, güven ve sadakat başlıklarına dokunan film, uzun ve müthiş açılış sekansıyla oldukça sarsıcıydı.
Mekanlar tıpkı Ferzan Özpetek filmlerindeki gibi yemek masaları ve yazlık yerlerdi.
Oyunculuklardan ise; güzelliğiyle ve gözleriyle Marion Cottilard ve takıntılı arkadaş rolüyle François Cluzet (Dustin Hoffmanımsı?) akılda kalıcı rollerdelerdi ve çok başarılılardı.
Uzun olmasına ve yer yer sıkıyor gibi görünmesine olmasına rağmen duygusundan bir şey kaybetmeden akıp giden filmde, beni konunun gerçekçiliğinden uzaklaştıran tek konu, arkadaşları yoğun bakımdayken tatile gitme kararı alan arkadaşların, bu kararı alma sahneleriydi. Yani ben onların yerinde olsam, “Yakın arkadaşım kaza geçirmiş ve yoğun bakımdayken tatile gider miydim?” sorusunun muhakemesini bu kadar çabuk yapıp, bu kadar hızlı karar veremezdim. O nedenle benim açımdan o sahne, çok ayaküstü ve çok hızlı geldi.
Tüm bunların yanında müzikleri ve şaraplarıyla aklımda kalacak filmin geneline bakınca kalabalık arkadaş gruplarıyla izlenmesini özellikle tavsiye ediyorum.
İyi seyirler,