Kısa Kısa #4 – Oscar’14 Adayları: All is Lost, The Great Gatsby, Star Trek ve Prisoners

Kısa Kısa #4 – Oscar’14 Adayları: All is Lost, The Great Gatsby, Star Trek ve Prisoners

Henüz adaylar açıklanmamışken tahminler üzerinden izlediğim bazı filmler vardı. İzledikten sonra önemli dallarda aday olamayacaklarını anlamıştım ve düşündüğüm gibi bazı yan dallarda aday oldular. Bu yazıda sıra onlarda:

All Is Lost / Sona Doğru

  • allislostYönetmen: J. C. Chandor,
  • Tür: Gerilim, Dram, Macera,
  • Yapım: 2013, ABD
  • Oyuncular. Robert Redford
  • Süre: 136 dk

“Hint Okyanusu’nda tek başına gezinti yapan bir adam, yatının bir gemi konteynırına çarpması üzerine bilincini kaybeder. Uyandığında bilinci yerinde değildir ve kazayı yavaş yavaş hatırlamaya başlar. Telsiz, radyo ve navigasyon ekipmanını kaybetmiştir ve vahşi bir fırtınanın tam ortasında kalmıştır. Teknik donanımları olmadan bir hiç olan adam direnişi ve tecrübeli denizcilik geçmişi sayesinde hayatta kalacağına inanmaktadır. Okyanusun ve dalgalarının sesine kulak verir ve planlarını bu dalgalara göre yaparak yakınlarından bir geminin geçmesini dilemeye başlar. Ancak bu direniş hali zannettiği kadar kolay olmayacaktır. Zira okyanus son derece tehlikeli köpekbalıklarıyla doluyken doğal kaynakları da tükenmek üzeredir.”

77 yaşındaki aktör Robert Redford’un başrolünde ve hatta tek rolünde yer aldığı film, tek başına gezinti yapan bir adamın yaşadığı kaza sonrası okyanusta geçirdiği 7 günlük hayat mücadelesini gösteriyor. Tek oyunculu bir film için süresi biraz uzun gelse de ben sonuna kadar ilgiyle izledim. İsmine, geçmişine, hayatına dair herhangi bir şeyi bilmediğimiz bu adamın ağzından tüm film boyunca sadece bir iki kelime duyuyoruz fakat senaryo gücünü diyaloglardan değil görüntülerden alıyor. Ayrıca eleştirmenler pek beğenmemiş olsa da, ben Redford’un performansını da beğendim. İzlemeye değer,

The Great Gatsby / Muhteşem Gatsby

  • the great gatsbyYönetmen: Baz Luhrmann,
  • Tür: Dram, Romantik,
  • Yapım: 2013, ABD, Avustralya,
  • Oyuncular. Leonardo DiCaprio, Tobey Maguire, Carey Mulligan
  • Süre: 142 dk

“Yazar olma basamaklarını tırmanan Nick Carraway 1920’lerde eğlence hayatının gözdesi konumuna yükselen New York’a gelir. Kendi Amerikan rüyasının peşindeyken tesadüfen milyoner Jay Gatsby ve onun çevresiyle yolları kesişir. Carraway’nin alkolün su gibi aktığı, göz kamaştırıcı partilerle tanışması fazla zaman almaz. Öte yandan bu büyülü Amerikan rüyasının çöküşü de yaklaşmaktadır. Dışarıdan görkemli görünen bu hayatın örtbas etmeye çalıştığı gerçekler su yüzüne çıkacaktır…”

5-6 yılda bir film yöneten Baz Luhrmann’ın oldukça ses getiren çalışması The Great Gatsby gerçekten büyük bir görsel şölen vadediyor. O şaşalı dönemi tüm rengi, coşkusu, şatafatı ile sonuna kadar seyirciye hissettirmek konusunda Luhrmann kesinlikle çok başarılı. Müzikleriyle ve karnaval havasıyla büyüleyen film, aslında dramatik bir aşk hikayesini anlatıyor ve başroldeki Leonardo Di Caprio, son senelerde hep olduğu üzere, çok başarılı bir performans sergiliyor. Fakat filmi izlerken, ki süresi biraz uzun geldi, sürekli bir tat eksik geldi bana. O denli şatafatlı görüntüleri izlerken anlamamıştım ama sonradan düşününce o eksikliğin senaryodan kaynaklandığını anladım. Hikaye biraz sıradandı.

Yine de izlemesi keyifli bir seyirlik,

Star Trek Into The Darkness / Bilinmeze Doğru Star Trek

  • startrekYönetmen: J.J. Abrams,
  • Tür: Bilimkurgu, aksiyon, macera
  • Yapım: 2013, ABD,
  • Oyuncular. Chris Pine, Zachary Quinto, Benedict Cumberbatch
  • Süre: 130 dk

“Atılgan gemisi mürettebatıyla dünyaya geri çağrılır. Ama karşılaştıkları manzara, çok güçlü bir terör örgütünün donanmalarını ve ona bağlı olan her şeyi yerle bir ettiği bir faciadır. Kaptan Kirk’ün bitirmesi gereken şahsi bir kavgası vardır ve bu tek kişilik kitle imha silahını bulmak için aramaya koyulur. Hayatta kalmak ile ölüme teslim olmak arasında mekik dokuyan kahramanlar, bu macerada aşk, dostluk ve fedakarlıklar sınavlarından geçeceklerdir. Kirk tek ailesi olarak nitelendirdiği müretebatı için fedakarlığın anlamını yeniden sorgulayacaktır.”

Filmi aslında TV’de görünce tesadüf eseri izledim. Bilimkurguyla aram pek iyi değil ve ilkini de izlememiştim ama bir kere başlayınca sardı ve sonuna kadar seyrettirdi. Gişede büyük başarı elde eden, listelerde “top” sıralarda yer alan film teknik açılardan başarılıydı ama senaryo tartışılır. Pek bilgi sahibi olmadığımdan üzerinde çok konuşamayacağım ama bana herhangi bir şey katan filmlerden olmadı diyebilirim.

Prisoners

  • prisonersYönetmen: Denis Villeneuve,
  • Tür: Gerilim,
  • Yapım: 2013, ABD,
  • Oyuncular. Hugh Jackman, Jake Gyllenhaal, Viola Davis 
  • Süre: 153 dk

“Maccachusetts eyaletinin Brockton bölgesinde, Şükran Günü’nü kutlamak için bir araya gelen Dovers ve Birches aileleri her şeyin yolunda gittiği bu yemek esnasında korkunç bir haberle altüst olurlar. Gecenin ilerleyen saatlerinde ailelerin iki küçük kızlarının kaybolması sonrasında panik dolu anlar yaşanır. Saatler ilerler, ancak kızlar halen daha ortada yoktur ve durum kaçırılmış oldukları gerçeğini kuvvetlendirir. Polise başvursalar da hızlı ve nitelikli bir sonuç alamazlar. Keller Dover ise bir hayli panik içerisindedir ve polisin çabalarını yetersiz bulup adaleti kendi elleriyle aramaya karar verir. Genç ve başarılı dedektif Loki’den de yardım isteyen genç adam, kendini suçlu ve masumun birbirine karıştığı oldukça şaibeli bir davanın içerisinde bulur.”

Bu yazıyı hemen film biter bitmez yazsaydım, içimin karartısından başka bir şey anlatamazdım. Yine karartıdan başlayayım: Filmin karanlık atmosfer mükemmel. Görüntüler, renkler, mekanlar harikulade seçilmiş. Aynı şekilde cast çok başarılı oluşturulmuş. Jackman azıcık abartılı oynamış gibi gelse de, tüm oyuncular gerçekten gergin bir iki buçuk saat geçirtmeyi başardılar fakat film benim için senenin iyileri arasına giremedi. Nedenlerden birincisi kurgusal hataların çok fazla oluşu, ikincisi ise senaryonun zayıflığıydı. Her ne kadar yarattığı gerilim dolu atmosfer başarılı olsa da hikaye bir yerden sonra tıkandı ve sona kadar yarattığı gerilimin rüzgarıyla gidebildi.

Başlangıç – Inception

Başlangıç – Inception

  • Orjinal İsim: Inception
  • Tür: Bilim Kurgu / Gerilim / Dram / Gizem
  • Yönetmen: Christopher Nolan
  • Yapım: 2010 , ABD, İngiltere
  • Süre: 148 dk
  • Oyuncular: Leonardo Di Caprio, Ken Watanabe, Joseph Gordon-Levitt, Marion Cotillard, Ellen Page

Renk körü yönetmen Christopher Nolan, senaryosunu yazması 10 senesini alan baş döndürücü, kıştırcı, şaşırtıcı finalli bir filmle karşımızda.

District 9 kadar olmasa da etkiyeci bir “gerçeğe yakın hissettiren bilimkurgu” idi Başlangıç. Bu sefer olay yeri zihnimiz, kahramanımız ise insanların zihinlerinden bilgi çalan bir hırsız… Hikaye, son işinde zihinden bir bilgiyi çalması değil yerleştirmesi gereken Cobb’un işi başarıp başaramayacağını anlatıyor bize. Fakat bu durum bir cümle ile özetlenecek kadar basit değil. Filmin ilk yarısında Cobb’u ve ekibindekileri yakından tanıyor, bilgi yerleştirme işleminin nasıl yapılacağını çözerlerken kahramanlarımızı izliyor, bilgileniyoruz.

Nolan, bize hikayeyi anlatabilmek için ekibe, işi bilmeyen çaylak olarak yeni mezun bir kadın mimarı sokuyor. Cobb ona detayları anlatır ve hayallerdeki dünyayla tanıştırırken, bizler de olayları öğrenmiş oluyoruz. İtiraf etmeliyim ki yoğun diyologlarla bezeli ilk yarıyı izlemek gerçekten zorlayıcı.

İkinci yarı ise nefes almadan izlenecek 45 dakikalık operasyon-görsel şölen ile başbaşa kalıyoruz. Rüya içinde rüyalar, mimarın yarattığı mekanlar… Hepsi iç içe geçiyor ve aynı anda 4 farklı mekanda birden sürüklenen hikaye başımızı döndürüyor. Müthiş efektler, her bir dünyanın yıkılışı gerçekten çok etkileyici.

Filmi izlemeden önce okuduğum yorumlarda anlaşılması zor bir senaryosu olduğundan bahsedilmişti. Açıkçası “Anlayamayacak mıyım acaba?” korkusuyla gittim filme. Ama Nolan’ın senelerce çalışmasının hakkı olarak, ilk yarı allak bullak olan her şey filmin sonuna doğru tamamen netleşip yalınlaşıyor. Ta ki son sahneye kadar. =)

Oyunculara gelirsek, filmin tamamında en çok sahnesi bulunan Leonardo Di Caprio, Cobb’un yaşadığı sıkıntıları ve değişimi çok başarılı bir şekilde göz önüne seriyor. Araştırmacı rolündeki Joseph Gordon-Levitt hem çok iyi bir yardımcı oyunculuk sergiliyor, hem de yerçekimsiz ortamdaki dövüş sahneleri ile büyülüyor. Fransız aktris Marion Cotillard ise Cobb’un ölen eşi rolünde oldukça başarılı.

Film de eleştirebileceğim konulardan birincisi Cobb ve eşinin yarattığı rüyadaki dünyalarının ideallikten çok uzak, ızgara plan yapılı, yüksek yapılarla bezeli bir bina yığını olması. Bir şeylerin yanlış gittiğinin bir yansıması mıydı, açıkçası ben de soru işareti olarak kaldı.

Diğer bir konu ise ilk yarıda deha olarak tanıtılan genç mimarın yarattığı mekanlarda herhangi bir yaratıcılık yada zekice unsurlar bulamamış olmamız. Cobb mimarla ilk tanışmasında çizmesi 2 dakika sürecek çözmesi ise 2 dakikadan uzun sürecek bir labirent yaratmasını istemişti. Bu isteği iç içe geçen rüya dünyalarının mimarilerinde de benzer labirentler, zorlukla çıkılabilecek mekanlar yaratılması sonucuna götürür diye umuyordum. Fakat beklediğim gibi olmadı. Ve hatta neden karlar içinde bir mekan yarattığı merak konusuydu. Filmin içinde de esprili bir şekilde bu konuyu eleştirdiler.

Bu arada unutmadan filmin müziklerini yapan Hans Zimmer’in de başarısını kutlamak gerekir. Bir de Edith Piaf’ı duymak çok güzeldi.

Tavsiyem Vanilla Sky’ı sevdiyseniz ve aksiyon sahnelerinden hoşlanıyorsanız filme mutlaka gidiniz.

30/07/2010

Filmi bugün bir kez daha izledim. Görsellik ilki kadar etkilemese de diyalogları daha derinlemesine dinleyip, müziklere iyice konsantre oldum. Filmde müzik olmayan sahne neredeyse yok, ve inanılmaz bir iş çıkarmışlar. Hans Zimmer’i tekrar tekrar alkışlıyorum.

“Dom Cobb (Leonardo DiCaprio) çok yetenekli bir hırsızdır. Uzmanlık alanı, zihnin en savunmasız olduğu rüya görme anında, bilinçaltının derinliklerindeki değerli sırları çekip çıkarmak ve onları çalmaktır. Cobb?un bu ender mahareti, onu kurumsal casusluğun tehlikeli yeni dünyasında aranan bir oyuncu yapmıştır. Ancak, aynı zamanda bu durum onu uluslararası bir kaçak yapmış ve sevdiği herşeye malolmuştur.

Cobb?a içinde bulunduğu durumdan kurtulmasını sağlayacak bir fırsat sunulur. Ona hayatını geri verebilecek son bir iş; tabi eğer imkansız ?başlangıç?ı tamamlayabilirse.Mükemmel soygun yerine, Cobb ve takımındaki profesyoneller bu sefer tam tersini yapmak zorundadır; görevleri bir fikri çalmak değil onu yerleştirmektir. Eğer başarırlarsa,mükemmel suç bu olacaktır.”