Anita’nın Aşkı – Antigone NewYork’ta
- Devlet Tiyatroları
- Yazan: Janusz Glowacki
- Yönetmen: Faik Ertener
- Oyuncular: Özden Çiftçi, Mehmet Ali Kaptanlar, Şamil Kafkas, Ali Düşenkalkar, Adnan Kürkçü, Ethem Tuncay
“New York?un Parklarından birinde dünyanın bir çok yerinden Amerika?ya göç etmiş insanların bazıları hayatlarını sürdürmeye çalışırlar. Evsizlerin, sokaklarda yaşamanın kuralları, normal evi olan insanlarınkinden çok farklıdır, ama sokaktakiler arasında da aynı önyargılar paylaşılmaya devam eder. Bu ortamda dostluk, aşk, sadakat ve arkadaşlık başka tanımlara girer ve sınanır. İşte kaybolan bir cesedin peşinden bir maceraya atılan evsizlerin öyküsü, hem toplumsal düzeni, hem de ?normal ve doğru? olanı tekrar sorguladığımız bir kara komediye dönüşür.
Sofokles?in Antigone?si, Kral Kreon?un buyruklarına karşı direnen soylu bir kadındı. New York?lu Antigone ise Puerto Rica?lı, hayatını Manhattan?daki Central Park?ta geçiren, geceleri park kanepelerinde uyuyan ?bir tahtası eksik? göçmen kız Anita?dır. Ölünün saygınlığını korumak, her iki Antigone?nin de kaygısı. Sofokles?in Antigone?si, Kreon tarafından hain ilan edilen kardeşinin cenazesini kaldırmak için direniyor.Ailesinin değerlerini, Kral?ın kanunlarının ve buyruklarına önceliyor. New York?lu Antigone?nin ise bir ailesi yok. Bu Antigone, kimsesiz, yarım akıllı bir kız ama tıpkı Sofokles?in kahramanı misali, hayatının uğruna mücadele etmeyi gerektiren yüce bir anlamı olması gerektiğine inanmakta direniyor. Parkı evi biliyor ya, iki Doğu Avrupalı göçmen arkadaşıyla, bir iki gün içinde kimsesizler mezarlığına gömülecek olan platonik aşkla bağlı olduğu gencin cesedini bulunduğu hapishaneye ait bir mekandan çalarak parka getirmeye ve bir ağacın altına defnetmeye karar veriyor. Onun için sadece iki kişinin katıldığı bir cenaze töreni bile hazırlıyor. (dunyabulteni.net)”
Hafta içi büyük bir hevesle gidip en öndeki koltuklarımıza kurulup izlemeye başladık oyunu. Fakat hayatımda ikinci defa bir oyunun ikinci yarısını izleyemeden çıktım.
Ve ilk yarısında çıktığım iki oyun için de aynı hatayı yaptığımı fark ettim. İkisinde de konuya doğru düzgün bakmamıştım. Birincisine arkadaşlarımla ayarladığımız zamana denk geldiğinden, ikincisine de arkadaşım davet ettiğinden gittim. Bunu kendime not olarak düşüyorum.
Oyuna gelince…
Ya oyun hakikaten çok yavaş ilerliyordu, ya o gün bir arkadaşlarını kaybeden oyuncular (Ali Düşenkalkar dışında) çok tutuktu ya da ben uygun bir günümde değildim. Bilemiyorum. Fakat en önde, içimdeki esneme isteğini bastırmaya çabalayan kötü enerjim ile oyunu seyretmeye devam edip hem kendime hem emek veren oyunculara saygısızlık etmek istemedim. Tamamını izlemediğim bir oyun hakkında da yorum yapmayı uygun bulmuyorum.