2011’in En İyi Animasyonlarından Biri: Rango

2011’in En İyi Animasyonlarından Biri: Rango

  • Tür: Animasyon, Macera,
  • Yönetmen: Gore Verbinski,
  • Süre: 115 dk
  • Yapım: 2011, ABD

“‘Kişilik problemi yaşayan oyuncu bir bukalemun’un başrolde olduğu bu eğlenceli animasyon, tatsız ve kötü şeylerden hep sakınan ve sıradan bir evcil hayvan hayatı yaşayan bukalemun Rango’nun başından geçen dönüşüm hikayesini anlatıyor.

“Sonuçta hayattaki tek amacınız kalabalığa uyum sağlamaksa hedefiniz ne kadar yüksekte olabilir ki?” sloganıyla tanıtılan filmde Rango, kendini birden gözüpek kanunsuzların ve eşkıyaların olduğu, sakinlerini çölün en üçkağıtçı ve sahteler yaratıklarının oluşturduğu Toprak kasabasında bulunca, cesur diyemeyeceğimiz bu bukalemun dikkat çektiğini fark eder. Kasabanın yıllardır heyecanla beklediği umudu olarak sevinçle karşınan Şerif Rango, yeni rolüne uyum sağlamaya mecbur kalır. Fakat kendini aksiyon dolu durumlarla, ürkütücü karakterlerle yüzyüze bulması uzun sürmez. Eskiden numarasını yaparken şimdi kahraman olmaya başlayan Rango, kendini ve zamanla da kasabayı kurtaran bilindik klasik yabancı western efsanesine heyecan verici yeni bir boyut katıyor…

Bir hikayeyi gerçek karakterlerle, makyaj, ışık ve kurulan setlerde filmleştirmeyip, animasyon yapıyorsanız bir nedeni ve farklılığı olmalı diye düşünüyorum. Örneğin sanal karakterleriniz varsa ya da hikayeniz yalnız sanal olarak yaratılabilecek bir mekanda geçiyorsa veya animasyon ya da çizim tekniğiniz çok çok iyiyse ve hikayeniz bu şekilde daha iyi anlatılacaksa bu seçeneği seçersiniz.

Animasyon filmler bu üç nedenden en az birini karşılamıyorsa, bana pek zevk vermiyor.

Rango, çok başarılı karakterlerin yaratıldığı bir film. Hikayesi “bir takım talihsizlikler sonucu kendini “kahraman” ilan edilmiş olarak bulan” başrol karakteri Rango’nun başından geçenleri konu alan film, bu klasik konuyu klasikleşmiş western filmlere bol bol selam çakarak anlatıyor.

Hans Zimmer’in her zamanki gibi müthiş müzikleriyle desteklediği film, Karayip Korsanları filmleriyle tanınan yönetmen Gore Verbinki’nin ilk animasyon denemesi olmasına rağmen oldukça başarılı. Özellikle golf sahalarında kullanılan sularla ilgili verdiği önemli mesajla  takdiri hakeden filmi, büyük küçük herkesin izlemesini tavsiye ederim.

İyi seyirler,

Çılgın Hırsız – Despicable Me

Çılgın Hırsız – Despicable Me

  • Orjinal İsim: Despicable Me
  • Tür: Animasyon / Aile
  • Yönetmen: Pierre Coffin, Chris Renaud
  • Yapım: 2010 , ABD

Salon 5-10 yaşları arasında onlarca çocukla doluydu…

3D gözlüklerimizi taktık, çocuklarla çocuk oldum…

1 buçuk saat boyunca, gülümseyerek mutlu mesut filmimizi izledim…

Ata Demirer’in seslendirmesinde zaman zaman Eyvah Eyvah’taki şivesine kaymasını enteresan buldum, Yekta Kopan’a bir kez daha hayran kaldım..

Yetim kızlardan en küçüğü o kadar sevimliydi ki ben evlatlık almak istedim, minyonlar o kadar şekerdiler ki evimde 3-5 tane olsun istedim…

Gülümsemek ve çocuklaşmak isterseniz, tavsiye ederim.

Eylül 2010

Filmi 1 hafta sonra tekrar izledim. Hep ikinci izleyişlerde müziğe ilk seyrimde dikkat etmediğimi anlıyorum. Hans Zimmer imzası var yine ve yine muhteşem. Dinlemeli.

“Renk renk çiçeklerle çevrili, güleryüzlü komşuluk ilişkilerinin sürdüğü banliyöde, bu yaşantıyı bozacak bir sır saklıdır. Banliyönün en bakımsız ve çirkin evinde yaşayan Gru, küçük köleleri ile birlikte dünyanın kaderini değiştirecek bir plan yapmaktadır. Gru, dünyanın uydusu Ay’ı çalmaya karar vermiştir.

Üç küçük yetim olan Margo, Edith ve Agnes, bu kötü kalpli adamla karşılaştıklarında ise, hiç kimsenin göremediği bir ayrıntıyı fark ederler: Gru onlar için potansiyel bir baba adayıdır. “

Başlangıç – Inception

Başlangıç – Inception

  • Orjinal İsim: Inception
  • Tür: Bilim Kurgu / Gerilim / Dram / Gizem
  • Yönetmen: Christopher Nolan
  • Yapım: 2010 , ABD, İngiltere
  • Süre: 148 dk
  • Oyuncular: Leonardo Di Caprio, Ken Watanabe, Joseph Gordon-Levitt, Marion Cotillard, Ellen Page

Renk körü yönetmen Christopher Nolan, senaryosunu yazması 10 senesini alan baş döndürücü, kıştırcı, şaşırtıcı finalli bir filmle karşımızda.

District 9 kadar olmasa da etkiyeci bir “gerçeğe yakın hissettiren bilimkurgu” idi Başlangıç. Bu sefer olay yeri zihnimiz, kahramanımız ise insanların zihinlerinden bilgi çalan bir hırsız… Hikaye, son işinde zihinden bir bilgiyi çalması değil yerleştirmesi gereken Cobb’un işi başarıp başaramayacağını anlatıyor bize. Fakat bu durum bir cümle ile özetlenecek kadar basit değil. Filmin ilk yarısında Cobb’u ve ekibindekileri yakından tanıyor, bilgi yerleştirme işleminin nasıl yapılacağını çözerlerken kahramanlarımızı izliyor, bilgileniyoruz.

Nolan, bize hikayeyi anlatabilmek için ekibe, işi bilmeyen çaylak olarak yeni mezun bir kadın mimarı sokuyor. Cobb ona detayları anlatır ve hayallerdeki dünyayla tanıştırırken, bizler de olayları öğrenmiş oluyoruz. İtiraf etmeliyim ki yoğun diyologlarla bezeli ilk yarıyı izlemek gerçekten zorlayıcı.

İkinci yarı ise nefes almadan izlenecek 45 dakikalık operasyon-görsel şölen ile başbaşa kalıyoruz. Rüya içinde rüyalar, mimarın yarattığı mekanlar… Hepsi iç içe geçiyor ve aynı anda 4 farklı mekanda birden sürüklenen hikaye başımızı döndürüyor. Müthiş efektler, her bir dünyanın yıkılışı gerçekten çok etkileyici.

Filmi izlemeden önce okuduğum yorumlarda anlaşılması zor bir senaryosu olduğundan bahsedilmişti. Açıkçası “Anlayamayacak mıyım acaba?” korkusuyla gittim filme. Ama Nolan’ın senelerce çalışmasının hakkı olarak, ilk yarı allak bullak olan her şey filmin sonuna doğru tamamen netleşip yalınlaşıyor. Ta ki son sahneye kadar. =)

Oyunculara gelirsek, filmin tamamında en çok sahnesi bulunan Leonardo Di Caprio, Cobb’un yaşadığı sıkıntıları ve değişimi çok başarılı bir şekilde göz önüne seriyor. Araştırmacı rolündeki Joseph Gordon-Levitt hem çok iyi bir yardımcı oyunculuk sergiliyor, hem de yerçekimsiz ortamdaki dövüş sahneleri ile büyülüyor. Fransız aktris Marion Cotillard ise Cobb’un ölen eşi rolünde oldukça başarılı.

Film de eleştirebileceğim konulardan birincisi Cobb ve eşinin yarattığı rüyadaki dünyalarının ideallikten çok uzak, ızgara plan yapılı, yüksek yapılarla bezeli bir bina yığını olması. Bir şeylerin yanlış gittiğinin bir yansıması mıydı, açıkçası ben de soru işareti olarak kaldı.

Diğer bir konu ise ilk yarıda deha olarak tanıtılan genç mimarın yarattığı mekanlarda herhangi bir yaratıcılık yada zekice unsurlar bulamamış olmamız. Cobb mimarla ilk tanışmasında çizmesi 2 dakika sürecek çözmesi ise 2 dakikadan uzun sürecek bir labirent yaratmasını istemişti. Bu isteği iç içe geçen rüya dünyalarının mimarilerinde de benzer labirentler, zorlukla çıkılabilecek mekanlar yaratılması sonucuna götürür diye umuyordum. Fakat beklediğim gibi olmadı. Ve hatta neden karlar içinde bir mekan yarattığı merak konusuydu. Filmin içinde de esprili bir şekilde bu konuyu eleştirdiler.

Bu arada unutmadan filmin müziklerini yapan Hans Zimmer’in de başarısını kutlamak gerekir. Bir de Edith Piaf’ı duymak çok güzeldi.

Tavsiyem Vanilla Sky’ı sevdiyseniz ve aksiyon sahnelerinden hoşlanıyorsanız filme mutlaka gidiniz.

30/07/2010

Filmi bugün bir kez daha izledim. Görsellik ilki kadar etkilemese de diyalogları daha derinlemesine dinleyip, müziklere iyice konsantre oldum. Filmde müzik olmayan sahne neredeyse yok, ve inanılmaz bir iş çıkarmışlar. Hans Zimmer’i tekrar tekrar alkışlıyorum.

“Dom Cobb (Leonardo DiCaprio) çok yetenekli bir hırsızdır. Uzmanlık alanı, zihnin en savunmasız olduğu rüya görme anında, bilinçaltının derinliklerindeki değerli sırları çekip çıkarmak ve onları çalmaktır. Cobb?un bu ender mahareti, onu kurumsal casusluğun tehlikeli yeni dünyasında aranan bir oyuncu yapmıştır. Ancak, aynı zamanda bu durum onu uluslararası bir kaçak yapmış ve sevdiği herşeye malolmuştur.

Cobb?a içinde bulunduğu durumdan kurtulmasını sağlayacak bir fırsat sunulur. Ona hayatını geri verebilecek son bir iş; tabi eğer imkansız ?başlangıç?ı tamamlayabilirse.Mükemmel soygun yerine, Cobb ve takımındaki profesyoneller bu sefer tam tersini yapmak zorundadır; görevleri bir fikri çalmak değil onu yerleştirmektir. Eğer başarırlarsa,mükemmel suç bu olacaktır.”