ArtInternational’da Beğendiklerim ve Keşfettiklerim
Çağdaş sanat başlı başına ilgimi çeken bir konu olduğundan fuar haberini alır almaz gitmeyi düşünmüştüm. Taner Ceylan, Anish Kapoor, Maria Abromoviç isimlerini duyuncaysa gitmek görmek farz oldu.
Daha önce Haliç Kongre Merkezi’nde konserler izlemiştim fakat ilk defa bir fuar-sergi için mekana gittim. Öncelikle Haliç Kongre Merkezi’nin İstanbul’un benim için ulaşımı en keyifli mekanlarından biri olduğunu belirtmek isterim. Üsküdar’dan Haliç hattına binip Sütlüce İskelesinde indikten sonra 5 dakikalık yürüme mesafesinde ulaşılabiliyor. Üstelik Haliç kıyısında olduğundan fuar aralarında dinlenmek ve manzaraya karşı oturmak çok keyifli.
Fuarın ulaşım ve mekan seçimini övdükten sonra, ücretini de övmek isterim. Zira bu denli çok, kapsamlı ve güzel eseri bir arada görmek için makul bir fiyatı konulmuştu. Tek beğenmediğim yanı ise ışıklandırma oldu. Cepheye yakın galerilerde gün ışığının patlamaları rahatsız ediciydi. Diğer galerilerde ise bazı spotlar eserleri düzgün görmeyi engelliyordu.
Neyse bu detaylar mühim değil. Önemli olan konuya gelelim: Galeriler, sanatçılar ve eserler!
Uzun yıllardır gittiğim fuarlar arasında en çok eser beğendiğim fuar olarak aklıma kazıldı ArtInternational 2014. Gerçekten her galeri çok özenli parçalar getirmişti ve fuarı gezen kitlenin tüm bu özene ilgisi büyüktü. Ben de her seferinde olduğu gibi beğendiklerimi, araştırmak istediklerimi, gördüğüm detayları fotoğrafladım ve not aldım. İşte fuarda en beğendiklerim:
- Taner Ceylan‘ın ne büyük bir hayranı olduğumu artık blogumu takip edenler biliyorlardır. Fuarın iç mekan girişindeki ilk galeri, Taner Ceylan’ın 4 eserinin sergilendiği Paul Kasmin Gallery (Newyork) idi. Ceylan’ın ilk heykeli olan MoonTale küçük boyutları ve detaylarıyla çok ilgi çekiciydi fakat Ceylan’ın o müthiş yeteneği olan iç içe geçmiş geyik ve adamların olduğu Cyparissus adlı karakalem çalışmaya bakmaya doyamadım.
- Singapurlu sanatçı Donna Ong‘un kağıtlarla bir ışık kutusunun içine yaptığı Gift adlı eseri Galeri Krinzinger (Vienna) tarafından sergilenmekteydi. Japon sanatçı William Farquar tarafından 1800lü yıllarda yapılmış bir resimden yola çıkarak hazırlanan bu çok katmanlı ormanı oldukça sevdim.
- Bu sene fuara gelen işlerde ayna ve parlak malzemelerin kullanımı çok yaygındı. Ayna kullanımları içinde ise Barbarian Art Gallery (Zürich)’de sergilenen Irina Polin‘e ait eser çok ilgimi çekti. Sanatçının Manfredi serisinden olan bu fotoğraf baskının arkasına ayna konulmuştu ve açılan delikler esere çok değişik bir boyut katmıştı. (Ayrıca açılan deliklerden çıkan parçalar çerçevenin altında bırakılmıştı.)
- Hangi galeri kapsamında olduğunu bilmediğim fakat teknoloji-sanat kesişiminde beni çok etkileyen işlerden biri Pascal Haudressy‘e aitti. Sanatçının Narcissus adlı eserinde dijital ortamda yaptığı insan figürleri ekranda hareket ederken, çizgilerin değişimini izlemek keyifliydi.
- Yine dijital işlerden dikkatimi çeken bir diğeri Lisson Gallery (London, Milan, Newyork) ‘de bulunan Julian Opie‘ye ait çalışmaydı. Devam eden bir animasyon olan 55inç LCD ekranda gördüğümüz Imogen adlı çalışmadaki kızın yüz ifadeleri değişiyordu.
- Hosfelt Gallery (San Francisco) ‘de bulunan Emil Lukas‘a ait Moderate Cling isimli çalışmada, boyalı ahşap pano üzerinde iplerle oluşturulmuş bir doku çalışması vardı. Oldukça ince ve emekli bu eser boyamadan ötürü derinlikli, iplerden dolayı ise dokulu gözüküyordu. Bu çelişki oldukça hoş bir tezat oluşturmuştu.
- Yine Hosfelt Gallery (San Francisco) ‘nin bölümünde bulunan hiperrealist sanatçı Patricia Piccinini‘nin görünce dehşete düşüren, dokunmak-dokunmamak arasında gidip geldiğim eseri Atlas! Sinir bozucu derecede gerçek deriye benziyor ve canlı gibi geliyor.
- Artık herkesin tanıdığı, son dönemin en popüler sanatçılarından Liu Bolin‘in fon içinde kaybettiği adamları fotoğrafladığı serisi Hiding In The City ‘den bir eserinin de bulunduğu Galerie Paris-Beijing (Paris, Brussels & Beijing)’in bölümünde ayrıca Hwan-Kwon Yi’nin Ali & Zehra adlı çalışması da vardı. Bir açıdan bakıldığında 3 boyutlu gibi gözüken fakat aslında 2 boyutlu olan heykelleri gerçekten görülmeye değerdi.
- Edouard Malingue Gallery (HongKong)’de sergilenen ve fuarın dikkat çekici heykellerden biri olan Stone of Madness, sanatçı Fabien Merelle‘nin eseri.
- İsveçli sanatçı Assa Kauppi‘nin 7 çocuğu yüzme yarışına başlamadan önce heykelleştirdiği The Race is Over isimli çalışmasındaki gerçeklik ve enerji görülmeye değerdi.
- Deweer Galery (Otegem) ‘nin sergilediği eserlerden olan ve Stephan Balkenhol‘a ait ahşap-rölyef çalışmaların derinliği, işçiliği ve sadeliği oldukça hoşuma gitti.
- Tornabuoni Art Gallery (Florence, Milan & Paris)’de sanatçı Francesca Pasquali pipetler ve grapon kağıtları ile yaptığı tasarımları vardı. Bulunabilecek en basit malzemelerden oluşturduğu çalışmalar çok hoş görünüyordu.
- Son olarak Mario Mauroner Contemporary Art Gallery (Salzburg & Vienna)’de bulunan Jan Fabre‘nin kafataslarının dikkat çekici olduğunu belirtmeliyim. Bok böceğinin kanatları, polimer ve gerçek dondurulmuş hayvanlarla oluşan koleksiyon değişikti.
Bu senekine gidemediyseniz bile seneye mutlaka kaçırmayın derim.
Sanat dolu günler dilerim…