26 f 2012 | Sinema
- Tür: Casusluk, Gerilim, Gizem
- Yönetmen: Tomas Alfredson
- Yapım: 2011, Fransa, Almanya, İngiltere, Türkiye
- Süre: 127 dk
- Oyuncular: Gary Oldman, Mark Strong, John Hurt, Toby Jones, David Dencik, Ciarán Hinds, Colin Firth, Benedict Cumberbatch, Stephen Graham, Simon McBurney, Tom Hardy
“Birimin başındaki isim olan Control’ün sağ koluyken, görevden uzaklaştırılan İngiliz casusu George Smiley (Gary Oldman), hükumet tarafından gizlice tekrar kiralanır. Zira, İngiliz Gizli İstihbarat Servisi, Sirk’in içinde Sovyetler Birliği için çalışan ‘köstebek’ bir ajan olduğu şüphesi tüm örgütü sarmıştır… Smiley şimdi gözden çıkartılan kafatası avcılarını himayesine alma pahasına Budapşte’den İstanbul’a uzanan bir ihanet hikayesini çözerek itibarını geri kazanmaya çalışacaktır…
Klasikler arasına girmiş aynı adlı romanın uyarlaması ve televizyon için çekilen dizinin yeniden çevrimi olan yapım 1950’li yıllarda yaşanan soğuk savaş döneminin en keskin günlerine odaklanıyor.“
İzlediğim yüzlerce filmden sonra casusluk hikayelerine bayıldığıma kesin olarak emin oldum. Köstebek, hayatımda izlediğim en sakin casus filmiydi sanırım. O sakinlik içinde köstebeği bulmaya giden yolda ağır ama emin adımlarla ilerleyen bir kurgusu vardı.
Aslında başa dönmek gerekirse, filme girmeden elimize bir broşür verilmesi ve İngiliz Gizli İstihbarat Servisi Sirk’in organizasyon şemasını ve karakterlerini filme girmeden çalışmak değişik bir deneyimdi. Filmde gececek belli başlı tanımlamaları (örneğin Sirk, İngiliz Gizli İstihbarat Servisinin genel merkezi …gibi) açıklayan bu broşürü çok sevdim.
Sonra film öyle detaylı bir şekilde olayları incelemeye başladı ki, ara verilene kadar çoktan soğuk savaş dönemine girmiştik. Sirk’in olduğu bina müthişti. O dönemin atmosferi çok başarılı yaratılmıştı. Tüm karakterler çok derin ve incelikliydi. Kurgu, diyaloglar,müzikler ve ışıklar çok başarılıydı. Gary Oldman çok çok etkileyici bir performansa sahipti. İstanbul ve Budapeşte’de çekilmiş sahneler çok iyiydi.
Filmin bahsedebileceğim tek eksi yanı, en önemli karakteri, çok tahmin edilebilir bir oyuncuya oynatmalarıydı. Bunun dışında her şey çok çok iyiydi. Benim için bu senenin başarılı filmlerindendi.
İzlemenizi tavsiye ederim.
Not1: Kitabın/filmin adı bir İngiliz çocuk tekerlemesinden geliyor.
“tinker, tailor,
soldier, sailor,
rich man, poor man,
beggar man, thief”
Not2: Filmin Budapeşte sahnelerinde uzak çekimler çokça varken, İstanbul’da maalesef böyle çekimler yapılamamış. Çünkü silüetimiz 70li yıllardan beri çok değişmiş.
10 f 2011 | Sinema
- Orjinal Adı: The King’s Speech /
- Yönetmen: Tom Hooper /
- Yapım: 2010, ABD /
- Süre: 118 dk /
- Oyuncular: Colin Firth , Helena Bonham Carter , Derek Jacobi ,Robert Portal , Geoffrey Rush , Paul Trussell , Andrew Havill , Charles Armstrong , Guy Pearce /
İngiliz kraliyet ailesinin tüm entrikalarını öğrendik bunca filmden sonra. Bir tek kekeme kralı yakından tanıyamamıştık. O da oldu, tam oldu. Şu anda İngiltere kraliçesi olan 2.Elizabeth’in babasının, kekemeliğiyle mücadelesini ve krallığa geliş öyküsünü anlatan “Zoraki Kral” , 12 dalda Oscar adayı.
Kralın insani yanlarını fazlasıyla gözümüze sokan filmde, “Zoraki Kral”ın sürekli sigara içmesinin nedeni gerçek hayatta ölüm nedeninin sigara olması. Colin Firth kekeme birini canlandırmada çok başarılı, fakat o çekingen duruşunun kendisinin genel duruşu olduğunu düşünüyorum. Zira filmin sonunda dönüşmesi gereken karakteri başaramadı. Kendisine konuşma terapisti rolünde eşlik eden Geoffrey Rush ise yardımcı oyuncu rolünde çok başarılı. Filmin açılışındaki konuşma sahnesinden sonraki 15-20 dakikası çok ağır geçse de sonlarına doğru tempoyu hızlandırıp güzel bir kapanışla bitiyor. Gerçek bir hikayeyi anlatıyor oluşu etkisini oldukça arttırıken, sahne, renk ve atmosfer seçimleri ile başarısını konuşturuyor.
Film, oyunculuklar, sahne ve görsel tasarım dallarında iddialı olabilirler fakat açıkcası en iyi film ödülüne layık olacak kadar beni heyecanlandırmadı. Diğer adayların tamamını izlemek lazım.
Bu kadar dalda Oscar adayı bir filmi, arşive koymak adına izlemek gerek. İyi seyirler.
Not: Filmin adını neden “Kralın Konuşması” şeklinde direk çeviri yapmayıp “Zoraki Kral”ı seçtiklerini de merak etmekteyim.
“İngiliz Kraliyet ailesine konuk olmaya hazır mısınız?
Babası 5.George’un ölümü ardından, ?Bertie? lakaplı Albert Frederick Arthur George, tarihin bildiği adıyla Kral George VI, mecburen Krallık makamını devralır. Zira, ağabeyi Edward, Amerikalı Wallis Simpson ile beraber olmak için tahttan feragat etmiştir. Fakat yeni kralın aşması gereken ciddi bir hitabet problemi vardır: Albert, İngiliz halkına konuşmakyapmak için çocukluğundan beri başına dert olan kekemeliği yenmek zorundadır.
Bu noktada Albert’i halkına ve Kraliyet makamına hazırlamak için Avustralyalı, ‘çılgın’ konuşma terapisti Lionel Logue devreye girer…
Gösterildiği festivallerde beğeni toplayan film, 2010 İngiliz Bağımsız Film Ödülleri’nde En İyiErkek Oyuncu, En İyi Erkek ve Kadın Yardımcı Oyuncu, En İyi Senaryo ve En İyi Film dahil olmak üzere 5 ödülle uzandı. Film Oscar’ında iddialı isimleri arasında...”
30 f 2010 | Sinema
- Tür: Dram/ Romantik/ Komedi
- Yönetmen: Beeban Kidron
- Yapım: 2004, İngiltere
- Süre: 108dk
- Oyuncular: Renee Zellweger ,Hugh Grant, Colin Firth,Jim Broadbent, Gemma Jones, Jacinda Barrett, Sally Phillips,Shirley Henderson, James Callis, JessicaStevenson, Neil Pearson
Yoğun iş ve tez temposunun içinde tüm modern kadınların okuduğu/izlediği Bridget Jones’un hikayesinden mahrum kalmayayım dedim. Önce kitabı okudum ,sonra devamını filmden izledim.
Keyifli vakit geçirmek , gülmek eğlenmek için izlemenizi tavsiye ederim.
“Nihayet hedefine ulaşan Bridget Jones Mark Darcy’ nin kız arkadaşı olmuştur. Herşeyinkusursuz olmasını beklerken, bu mutluluğu elinde nasıl tutacağı kaygısı yenimaceraları da beraberinde getirir.
Mark’ ın güzel meslektaşı Rebecca ve Bridget’ in eski çapkın patronu Daniel Cleaver? ın yüzünden mutlulukları gölgelenmeye başlar. Patlak veren kıskançlık krizleri ile ilişki yavaş yavaş bir kabusa dönüşür. Bridget’ in, tavsiyeleri ile ünlü arkadaşları da her zamanki gibi görev başındadır.
Kendini ve hayatı sürekli sorgulayan tavrının yanında mizah yönünü hiç kaybetmeyen ünlü bekar Bridget Jones bakalım bu serüveninde aradığı mutluluğu bulabilecek mi?”