“Kurtuluş Son Durak” Kadınların Sesini Duyurmaya Çalışıyor.
- Tür: Dramatik komedi
- Yönetmen: Yusuf Pirhasan
- Yapım: 2011, Türkiye
- Süre: 106 dk
- Oyuncular: Belçim Bilgin, Demet Akbağ, Nihal Yalçın, Damla Sönmez, Asuman Dabak, Ayten Soykök, Mete Horozoğlu, Yavuz Bingöl, Ahmet Mümtaz Taylan, Hüseyin Soysalan
“Psikolog Eylem (Belçim Bilgin) yakın zamanda evlilik hazırlıkları yapan, beraber olduğu sevgilisini çok seven bir kadındır. Fakat nişanlısı Okan ile beraber oturmak için Kurtuluş semtinde aldıkları eve sürpriz biçimde yalnız başına taşınır; zira Okan evlilik hazır olmadığını söyleyerek Eylem’den ayrılır. Eylem yeni taşındığı Saadet apartmanında aşk acısı ile depresyona girer. Apartmanda sıradan hayatlar yaşıyor gibi görünen 5 komşusu Eylem’e yardımcı olmaya çalışırken, kendi hayatlarını çok baştan aşağıya değiştirecek olaylar yaşayacaklardır…
Ömrü boyu yatalak babasına bakmış olan Vartanuş (Demet Akbağ); mafya babası sevgilisinin kendisini sürekli oyladığını fark eden Goncagül (Nihal Yalçın); çocukları için kendisini koca dayağına iyice alıştırmış olan Gülnur (Ayten Soykök) ve onunla aynı acıyı çeken kızı Tülay ( Damla Sönmez) ve bütün bunların içerisinde hayata pembe gözlüklerle bakmaya çalışan kuafor Füsun (Asuman Dabak), psikolojisini toplamaya çalışan Eylem’i Kurtuluş son durakta bulacaktır…Şiddettin ister psikolojik, ister fiziksel her türlüsüne karşı olan bu kadınlar beraber daha da güçlü olduklarını keşfedeceklerdir….”
Film her yerde reklam edilerek gözümüze sokulunca merakıma yenik düşerek seyretmeye gittim. “Ademin Trenleri” gibi Türk sineması için ortalamanın üstünde sayabileceğim bir senaryonun yazarı Barış Pirhasan’ın yazdığı, oğlu Yusuf Pirhasan’ın yönettiği “Kurtuluş Son Durak”, Kurtuluş’ta bir apartmanda yolları kesişen kadınların hikayesini anlatıyor.
Kara komedinin hakkıyla işlenmesine tiyatrodan aşikar olan bünyem, bu filmden ağır bir dram bekliyordu fakat öyle olmadı. Hatta tam tersi bir şekilde, izleyemeye doyum olmayan bir kara komedi çıkmıştı ortaya.
Filmin konuya mizah penceresinden bakmasını destekleyen en önemli unsur görselliğiydi. Neredeyse tamamına yakını bir apartmanda geçen film için tüm mekanlar öyle güzel ve renkli hazırlanmıştı ki, ilk sahnelerden itibaren inandırıcılığı sağladı ve filmin içine girmemiz kolay oldu. Belçim Bilgin’in kötü bir oyuncu olduğuna artık emin olduğum filmde, kendisinin kötü performansına rağmen inandırıcılık başarıyla sağlanmıştı.
Bu konuyu özellikle önemsedim, çünkü kara komedi yapmaya çalışırken ortaya tamamen absürd bir şey çıkmaması için çok ince bir denge kurulması gerekiyor bana kalırsa. Filmin bu dengeyi tutturması çok önemliydi. Nedeni ise konunun absürd bir şekilde ele alınamayacak kadar gerçek ve acılı olması. Ve bu acı dolu gerçekliği, duygu sömürüsü yapmadan anlatabilmek adına kara komedi yapmak çok doğru bir seçim.
Belçim Bilgin’in kötü oyunculuğunu saymassak tüm oyuncular müthişti. Demet Akbağ her oynadığı karakterde kendini bir nokta daha üste taşımayı başarıyor malum. Geçenlerde bir televizyon programında Türkiye’nin Meryl Streep’i dediler kendisi için, ki çok doğruydu. Ve Demet Akbağ’dan sonra Ahmet Mümtaz Taylan… Çok çok başarılıydı. Benzer şekilde Asuman Dabak, Nihal Yalçın, Hüseyin Soysalan başta olmak üzere kalan tüm oyuncular görevlerini en iyi şekilde yerine getirmişti.
Kimi zaman sahne geçişleri kopuktu ve ilk yarı gereğinden uzun tutulmuştu fakat mizah unsurunun bol olması sıkmadan izlettirdi. Bir de son olarak filmin sonu, tüm filmdeki senaryo oyunlarına benzer şekilde daha oyuncaklı ve alengirli bitse, sanki daha çok yakışırdı.
İyi seyirler,