Civan Canova’nın Yazıp Yönettiği Oyun: Düğün Şarkısı / Akhilleus ile Ophelia
- Devlet Tiyatroları
- Yazan: Civan Canova
- Yöneten: Civan Canova
- Oyuncu: Berrin Akhasanoğlu
- Tek perde, 1 saat
Atların çektiği ışıltılı gelin arabasının zaman içerisinde bal kabağına dönüşmesini, ya da dönüşme ihtimalinin neden olduğu korkuları, tedirginlikleri anlatmaktadır, “Düğün Şarkısı”. Bütün bunları yaşamış ya da yaşamak üzere olan bir kadının diliyle…
Birçoğumuzun oyuncu olarak tanıdğı Civan Canova aslında oyunculuğunun yanı sıra sağlam bir oyun yazarı. Canova’nın Açelya Akkoyunlu ile evliliğinden yola çıkarak yazdığı Düğün Şarkısı / Akhilleus ile Ophelia daha önce İzmir Devlet Tiyatrosu tarafından Işıl Kasapoğlu’nun yönetmenliğinde oynanmış. Bu sezon ise Civan Canova’nın kendi tekstini yönetmesiyle yeniden hayat bulmuş.
Bir otel odasında başlayan ve zaman zaman geçmişe giderek bize hikayesini anlatan tek kişilik oyun, Berrin Akhasanoğlu’nun inanılmaz performansı ile herkesi içine çekiyor. Bazılarına aşırı melankolik bir hikayeymiş gibi gelse de, kadınlar aslında bu dozda hüznün ve acının kendilerine yabancı olmadığını bilirler.
Her seferinde tek kişilik oyunlara giderken çok tedirgin olduğumu söyler, müzikallerde bile sıkıldığım olmuşken tek kişiye odaklanmanın zorluğunu filan anlatırım ama bu sefer, özellikle sonuna doğru, göz yaşları içinde izledim oyunu. Gerek ışık, dekor, kostüm, gerekse dış sesin kullanımı ile birlikte, Berrin Akhasanoğlu oyundan kopmamıza izin vermedi, aksine onun aşkına sonuna kadar ortak olduk.
Bu noktada bir ilişkiyi kadının gözünden yazabilme başarısı açısından Civan Canova’nın önünde saygıyla eğilmek gerekir. Zira ilişkilerde kadınların gelgitleri, duygusal çıkmazları, ufak şeyler mutlu olmaları ya da derin üzüntü duymaları çok güzel işlenmişti. Bir tek oyunun sonunda ‘keşke adamın gözünden de olanları görebilseydik’ diye diledim. O kadar. (belki ilerde ?)
Aşağıda Civan Canova’nın sitesinden oyunu yazma hikayesini alıntılıyor ve oyunu izlemenizi tavsiye ediyorum.
İyi seyirler,
“Nereden başlasam bilmem ki? Duygular diyelim. Korkular mesela. Korkular değişmiyor. Cinsiyeti yok korkularımızın. Mutluluklarımız da öyle. Ben bu oyunu kaleme aldığım dönemde, bir kadının gözlerinde ?mutluluğu? ve de ?o mutluluğu yitirme korkusu? nu görmüştüm, aynı anda. Ve de o sıralar onun yüreğini aralayabilmem ya da kendimi onun duygu süzgeçinin ağzında bulabilmem için, aşırı bir empati gayreti içersine girmem de gerekmiyordu. Çünkü o sıralarda yüreklerimiz aynı şarkının ritmini tutuyordu birlikte. ?Düğün Şarkısı?
İlk yazma isteği, o iki korkuyu, o gözlerde yakaladığım an başladı işte. O noktadan sonra benim için en önemlisi, sahnede gördüğümüz ve de görmediğimiz oyun kişilerini ve yeni atmosferi oluşturmaktı. Bütün bir yazımı bu işe ayırdım. Sonbahar bitiminde doğru bu oyun çıktı. O zamanki hayat arkadaşım ve ilham kaynağıma teşekkür ediyor, saygı ve sevgilerimi yolluyorum. Bütün bir yaz destek olmuştu bana. Bu oyunu günün birinde onun oynamasını tasarlıyordum ama hayat bizim tasarılarımızı kaale almıyor pek. Korkularımız da bu yüzden işte. Tasarılarımızı yarım bırakma korkusu. Planlarımızın allak bullak olması ihtimali…”
kaynak: civancanova.net