Açık Sahne Olayını Pek Bi Sevdim
Gazeteci Tolga Akyıldız‘ın düzenlediği Açık Sahne‘lerden aslında uzun zamandır haberderdim. Nedendir bunca zaman gidememiştim. 18 Aralık’ta 8. defa etkinliğin yapılacağını duyunca arkadaşlarımla biletleri kaptık. Sahne alacak 20 isim/gruptan bir kaçı hariç diğerlerini daha önce canlı dinlememiştim. (Sevinç Erbulak’la Özge Borak’ı tiyatroda izledim, o sayılmaz!) Bu isimlerimlerin/grupların bir kısmını normalde dinliyorum, bir kısmını merak ediyordum, bir kısmını da hiç duymamıştım. Sanırım bu etkinliği eğlenceli kılan da bu keşfetme merakı oldu.
Gecenin açılışını daha evvel adını duymadığım Kuytu grubu yaptı. Vokal ve gitarda Denizer Özveren, gitarlarda Cem Kurt, bas gitarda Taha Rıza Özmen, davulda Gökçe Kölüksüz?ün olduğu grubun bu sene yayınladığı “Düş İçime” adında bir albümü varmış. Hem performasları hem de şarkıları çok güzeldi. (Biz bir süre müziklerinden ziyade Kerem Bürsin’e pek benzettiğimiz solistleriyle ilgilendik!)
Kuytu’dan sonra sahneyi efsane grup Whisky aldı. (Sıralamaları şaşırabilirim, not almadım zira.) 1979 yılında kurulan grup, müzik aşklarından ve enerjilerinden bir şey kaybetmediklerini gösterir bir rock’n roll performans sergileyip kulaklarımızın pasını sildi. (özellikle Babaanne şarkısı!)
Sonrasında sahneye çıkan Alpay Erdem, kendisinin de içinde bulunduğu yazar ve sanatçılardan kurulu; Hayko Cepkin, Harun Tekin, Cansel Elçin, Emrah Serbes gibi isimleri kadrosunda bulunduran Ayazma Futbol Takımı’nı ve maçlarda yaşadıkları bazı eğlenceli olayları anlattığı mini stand up gösterisiyle bizi epey güldürdü.
Daha sonra sahnede yerini alan ve çok sevdiğim gruplardan biri olan Redd ve devamında Gece Yolcuları hep bir ağızdan eşlik ettiğimiz şarkılarını söyledi. (Redd bi Bahçelere Daldık söyleseydi ne güzel olurdu…) Devamında (ya da öncesinde) gençliğimin rock grubu Kargo, 25.yıllarında sahnedeydi. Artık kaç kere dağılıp, kaç kere grup üyelerinin değiştiğini bilmediğim ama müziklerini hala çok sağlam bulduğum grup, vokalinde; süper dansı, garip bakışları ve hareketleri (ki seyirci komple gözünü alamadı!), ama çok başarılı performansı ile dikkat çeken Haluk Babadoğan ile yeni albümlerinden bir parça seslendirdi.
Gecenin en efsane performansları ise; volkalde Pentagram’ın eski solisti Murat İlkan, gitarda yine eskiden Pentagram’ın ve şimdilerde Şebnem Ferah’ın gitaristi Metin Türkcan, kemanda Melisa Uzunarslan ve gitarda Alper İlkandan oluşan grubun “Murat İlkan & Metin Türkcan Akustik Proje”si kapsamında söyledikleri şarkılardı. Özellikle Metallica’dan Unforgiven… Efsaneydi… ( Bu proje kapsamında farklı yerlerde sahne alacaklarmış, kaçırmayın!) ( Ayrıca Murat İlkan’ın bu kadar sempatik biri olduğunu hiç düşünmemiştim. Tatlı tatlı gülümsedi performans aralarında. Metin Türkcan’ın ise gözüne gözüne giren saçları içimizi sıktı. Tokamız olsa dayanamayıp takıverecektik o derece! )
Saatler gece yarısına geldiğinde kalabalık bir müzisyen grubu ve önlerinde minicik bir kadın, Selin Sümbültepe sahneye çıktı. O minik kadından bir güzel ses çıkıyor… Saf, dupduru… Yeni bir Türkçe caz solisti kazandım şahsen. Açık Sahne’nin kendi adıma en büyük keşfi oldu kendisi. Devamında sahnesine Aslı Demirer eşlik etti. Radyoda bir kaç kez şarkılarını duymuştum Demirer’in, kendisini de izlemiş olduk. Ve sonrasında bu ikiliye Gökhan Türkmen eklendi. Kendisini yıllar evvel tesadüfen canlı olarak dinleyip ağlama krizlerine girmişliğim var (gençlik işte…), bir ince korkuyordum ama ters köşe yaptı ve hareketli parçalarından seslendirdi.( iyi ki!) Fakat gecenin (seyirciler tarafından da aşırı belli edildiği üzere ) en alakasız ikilisi sanırım Aslı Demirer ve Gökhan Türkmen oldular. Gerçi Açık Sahne’nin en güzel tarafı da bu farklılıkları içinde bulundurması sanırım. Bilemedim. (kafası karışmış.)
Gecenin en merak edilen performanslarından olan; Derin Design’ın sahibi ve İç Mimar Derin Sarıyer‘in, Oğuz Kaplangı‘nın gitar eşliği ile seslendirdiği akustik parçaları, bence dinleyicilerden beklenenin üstünde olumlu tepki aldı. Sarıyer’in parçalarını sosyal medyadan yayınladıkça görüyordum ve bir kaçını dinlemiştim. Canlı da dinlemiş oldum. Pek fikrim değişmedi. Kendisinin severek söylediği belli fakat ben pek beğenemedim.
Yine sonra ya da önce (ayy!), Neyse adlı grup sahne aldı. Tüm dinleyenlerin bildiği ve sanırım bi bizim bilmediğimiz şarkıları Hokkabaz da dahil olmak üzere şarkılarını söylediler. O gün bugündür Hokkabaz dinliyorum bangır bangır. Ben nasıl bu şarkıyı daha önce duymamışım yahu! Ayrıca grubun bıyıklı rockçu solisti Selim Kırılmaz’ın sesini gerçekten baya farklı ve güzel buldum.
Bu kadar performanstan sonra bizde hafiften yorgunluk belirtileri başlamıştı ama sahnede durmadan bir hareket, bir güzel müzik. Sıra çok eski yıllardan beri severek dinlediğim, ki 2004’teki albümü “O Gün” ü CD çalarımda bin kere dinlemişliğim vardır, Ogün Şanlısoy‘daydı. Enerjisi ve performansıyla sahneyi yıktı geçti. Peşinden rapper Sansar Salvo sahneye çıktı ve her sözcüğünü anladığım (!), inanılmaz net ve çarpıcı sözlü rap parçalarını söyledi. Rap dinleyicisi değilim ama kendisini pek beğendim.
Gecenin bu değişken akışında seyirciler de bir hayli değişti. Biz ön taraflarda ve sabit olarak aynı yerde durmayı başardığımızdan, örneğin Murat İlkan çıktığında ağır rockçı dinleyiciler yoğunlaşırken, Aslı Demirer sahneye çıktığında daha enteresan (açıkçası ortamla alakasını pek anlayamadığımız!?) bir grup dinleyici kalabalığı oluşurken, Gece Yolcuları ve Redd gibi gruplar sahnedeyken daha pop-rock karışık bir dinleyici grubu oluştu. Ayrıca dinleyiciler arasında benim gördüğüm Şebnem Ferah, Tuna Kiremitçi, Kanat Atkaya, Aylin Aslım gibi isimlerde vardı. Bir de, kulis girişinde, diğer müzisyenlerin sahnedeki performansları dinliyor oluşu (özellikle Metin Türkcan sahneye çıkana kadar çoğu performansı pür dikkat dinledi.) çok hoşuma gitti.
Saatler 01:30 olduğunda hala sahneler bitmemişti. Nuri Harun Ateş ve Sevinç Erbulak-Özge Borak ikilisinin performanslarını pek merak ettiğim halde, pilimiz bittiğinden çıktık. Dolayısıyla bu isimler ve Pamela, Sattas ve Çiğdem Erken’i dinleyemedik.
Açık Sahne’nin tek eleştirebileceğim yönü sunumları yapan hanımefendiydi. Sürekli kendisiyle ilgili bir şeyler anlattı, sahneye çıkanlarını tanıdığını gözümüze sokacak bir takım şeylerden bahsetti, anlayamadık kendisini. Yani olayın ev sahibi Tolga Akyıldız çıkıp kendiyle ilgili 1 cümle etti, etmedi; biz habire, her performans sunumu öncesi bu hanımı dinledik. Neyse Allah’tan çok güzel müzikler dinledik de, çok takılmadık.
İşte geceyle ilgili notlarım bunlar. Son olarak bu kadar başarılı müzisyenleri ve yorumcuları bir araya getirip, böyle güzel ve canlı Türkçe müzik performansları dinleyebildiğimiz bir gecenin biletlerini 30 TL gibi aşırı uygun bir rakama satmanın, önünde saygıyla eğilesi bir olay olduğunu belirtmeliyim. Tolga Akyıldız ve ekibi bunun için ayrı bir teşekkürü hak ediyor.
Yeni yıla, ruhumun gıdasını müzikten alarak (cidden diyetteyim, bütün bu müzikleri zero alkol dinledim! valla!) ve kulaklarımın pasını silerek girmiş oldum. Bundan sonra yeni açık sahneleri büyük bir keyifle takip ediyor olacağım.