• Borusan Contemporary 
  • 15 Eylül 2018 – 17 Şubat 2019
  • Küratör: Conrad Bodman

” Universal Everything, Birleşik Krallık’ta çalışmalarını sürdüren Yaratıcı
Direktör Matt Pyke’ın liderliğinde, sanatçı, tasarımcı, animasyoncu,
müzisyen ve yazılımcılardan oluşan küresel bir kolektiftir.

Bu sergide, Universal Everything’in insan biçimine duyduğu ilgi, bireyin
karakteristik özellikleri ve daha büyük bir yapı olan kolektifin parçası olarak
davranışlarımız üzerinden inceleniyor.”

Üvercinka sergisi ile birlikte aynı tarihler arasında Borusan Contemporary’de görülebilecek Akışkan Bedenler Sergisi, çoğunlukla içine giremekten ve duygusunu hissedememekten yakındığım çağdaş video sanatına beni yaklaştırdı.

Gittiğimiz saat itibariyle rehberli tura denk gelince, iki sergiyi de rehber eşliğinde gördük. Haftasonu 10-19 saatleri arasında açık olan müzede her saat başı, ortalama 1 saat süren ücretsiz rehberli turlar olduğunu da bu sayede öğrenmiş olduk. 

Serginin ilk gördüğümüz işi olan “Makine Öğrenişi“, robotların ne zaman insanlar kadar kıvrak olabileceklerini sorguluyor ve aslında bir tür yapay zeka gibi görünen ve kendini geliştiren robotlara dansçılar yol gösteriyor.  Fütüristik mekanlarla bir tür “Black Mirror” etkisi yaratan bu çalışma, serginin diğer işleri gibi gözlerinizi ayıramayacağınız bir döngüsellik yaratıyor. 

Benzer işlerden olan, performans ve yeni teknolojiler üzerinden insan-makine işbirliklerini inceleyen “Akıllı Malzeme“, bir önceki kadar etki yaratmazken, yakın gelecekte görebileceğimiz bir takım bilimsel gelişmeleri gösteren ekranlar grubu “Geleceğin Ekranları” ilgi çekiyor. Tuvalde canlanan fırça darbelerinin hareketiyle oluşan “Portre II” ise hem tablo yaratım sürecine atıf yaparken hem de ortaya çıkan portreyi sanki kan akışı olan canlı bir yüz gibi görünüyor.

Serginin gözlerimi ayıramadığım ve bence en etkileyici işi olan “Yüce İnananlar II” bir yere ulaşmaya çalışanların mücadelesini, tıpkı hayat boyu devam eden savaşma hali gibi ortaya koyuyor. Sonucun hep yok olarak bitmesi, bütün o çabaya rağmen zerrelere bölünerek kayboluş, bazı anlarda yalnız bazı zamanlarda kadın erkek bir arada o mücadele aslında hayatın kısa bir özeti sanki.

Durmadan yürüyen ve yürüdükçe karşılaştığı ortama göre hareketini değiştiren video heykel “Yürüyen Şehir“, görüntüye eşlik eden sesleri ile dikkat çekerken, “Oluşum” adlı interaktif sanal ortamda, binlerce kişilik bir ortamda bir joystick yardımıyla dolaşarak adeta günümüz popüler “influencer”ları gibi etrafınızdaki insanları etkileyip kendi kitlenizi yaratabileceğiniz bir dünya oluşturuyor.

Yüce İnananlardan sonra en etkileyici bulduğum “Kabileler” ise insan davranışlarının koreografisini, tavana asılı projektörle yerdeki yuvarlak platforma aktarıyor. Aşağıda bulunan kitapçık açıklamasındaki gibi videoyu bütününe bakarak izlediğinizde tıpkı sürüler gibi hareket eden insan toplulukları görürken, detaylı bakıp bir kişiyi takip ettiğinizde o kişinin bazen farklı farklı gruplara entegre olduğunu, bazen birlikte hareket ettiği gruptan hiç ayrılmadığını, bazense başka insanları peşinden sürükleyen birini olduğunu görüyorsunuz.

“Birbirlerine senkronize olmuş bir şekilde hareket eden binlerce insan, peyzajda kolektif desenler oluşturarak ortak bir amaçları varmış gibi gözükür. Yukarıdan bakıldığında birbirinden ayırt edilemeyen insanlar, bir kütle oluşturarak, akışkan bir renk hareketi oluşturur. Yakından bakıldığında kalabalığı oluşturan bireyler kendini belli eder, her biri özgün bir gidişata sahipmiş gibi gözükür.

Otonomi, öz organizasyon ve grup içi ilişkileri inceleyen çalışma, grubun birey üzerindeki etkisini sorgular.” 

Aslında çoğunlukla video sanatını, hatta neredeyse her zaman animasyon-video sanatını, içine girmesi/anlaması zor ve duygusuz bulan biri olarak bu çoğunluğu fütüristik ve tamamı animasyon işleri oldukça etkileyici buldum. O nedenle şahsi sanatseverlik tarihimde bu serginin kıymetli bir yeri oldu. 

Keyifli bir hafta sonu planına bu sergiyi dahil etmenizi tavsiye ederim.