Milano Merkez

 İtalya’ya hoş bulduk!

İlk İtalya seyahatimin macerası Milan Bergoma’ya inmemizle başlıyor demek isterdim ama uçağa henüz binmeden başladı. Üniversiteden arkadaşımızın Torino’daki düğünü için 6 kişi hava alanındaydık fakat 3ümüz uçabildik. Benim valizim kalan 3lüde İstanbul^da kaldı…vs.vs. 

Velhasıl sabah saatlerinde Milan’a kalanlarımız vardık ve akşam Torino’ya gidene kadar şehri turlayacak 4-5 saatimiz vardı. 

Havaalanının hemen dışından kalkan otobüslere binip (7 Euro) yarım saatte tren istasyonuna (A) vardık. Bagajlarımızı istasyondaki KiPoint emanetçisine bıraktık. Bu servis tüm tren istasyonlarında var ve her bagaj parçası için 5 saati sabit 6 Euro, ilave her saat için de artı 1 Euro alıyorlar. 

Ülkenin 2. büyük merkezi ve modanın başkenti olarak anılan şehri keşfetmek için tren istasyonundan yola çıkıp ünlü markalarıyla meşhur alışveriş caddesi Via Montenapoleone‘ye (B) doğru yürüdük. Caddeyi birbirinden değişik vitrinlerine baka baka ve tabi ki asla hiç birinin içine girmeye cesaret edemeyerek baştan aşağıya yürüdük. Cadde boyunca çok, hatta zaman zaman aşırı, şık kadınlar ve erkeklerle karşılaşıp, sırt çantalarımız ve kotlarımızla onlar değil biz dikkat çekmeyi başardık. Çünkü Milano gerçekten İtalyan şıklığının gerçek hayatta yaşandığı yermiş!

Caddenin sonundan sonra şehrin en meşhur meydanı Piazza del Duomo‘ya doğru yolumuzu çevirdik (C). Hem uçak yolcuğu hem de sıcak havada 45 dakikaya yakın yürüyüşten sonra meydana bakan restoranlardan birinde mola vermek istedik. Corso Vittorio Emanuele II üzerindeki Bar Madonnina‘da makarna ve bira molası verdik. Oldukça lezzetliydi ve meşhur Duomo Katedrali’ne bakarak dinlenme fırsatımız oldu. 

Yapımına 1386’da başlanan ve gotik tarzda tasarlanan katedral, gotik mimari modasının geçmesinden 300 yıl sonra ancak 1813’te tamamlanabiliyor.  Cephesinde yaklaşık 3500 mermer heykel bulunan bina, süslü ön cephesiyle gerçekten göz kamaştırıyor. İtalya’nın en büyük, Avrupa’nın ise 4. dünyanın ise 5. büyük katedrali olan Duomo di Milano (D), 11.700 m2lik bir alana sahip.

Çatısına asansörler veya merdivenle (250 basamak) çıkılabilen bu gotik katedrali, biz öğlen sıcağında ziyaret ettiğimiz için sadece içini gezmek istedik. Yandaki binadan alacağınız biletlerle 3 Euro’ya katedrali gezebilirsiniz.

Hala cephesindeki temizlik ve tamirat çalışmaları, dolayısıyla inşası devam eden katedralde şimdiye kadar en az 78 mimar çalışmış. Üzerinde bu kadar çok çalışılan binanın dışının görkemi gibi içi de ayrı bir güzellikte. Vitraylardan gelen renkli ışıklar, uzun sütunların gotik tarzdaki zarifliği, heykeller, süslemeler, kubbeler… Gerçekten o mermer ve etkileyici büyüklükteki ön cepheden sonra içerideki o koyu gri hava ve estetik ve ince gotik sütunlar insanı çok etkiliyor.

Ayrıca katedralin içinde bulunan, 1562 yılında heykeltraş Marco d’Agrate tarafından yapılmış olan Aziz Bartholomew Heykeli oldukça dikkat çekici. Rehbersiz gezenler için (ki bu katedral mutlaka rehberli gezilmeliymiş, biz hata yaptık) anlatmak isterim:  Elinde tuttuğu bıçağıyla derisini tamamen sıyırıp üstüne bir örtü gibi almış olan bu aziz, Hristiyan inancı için şehit olan 12 havariden biriymiş. Hindistan’daki görevinde, insanları Hristiyanlığa çektiği için cezalandırılmış, canlı olarak öldürülürken tüm cildi acı çekişini izlemiş. Bu olayı mermer bir heykelde inanılmaz bir biçimde anlatan sanatçı, gerçekten taşın içinden o hisleri size geçirip tüylerinizi diken diken ediyor.

Oldukça etkilendiğimiz katedralden sonra bir başka etkileyici yapı olan Galleria Vittorio Emanuele‘ye geçiyoruz. (E) Günümüz alışveriş merkezlerinin ilk örneği sayılan bu artı biçimindeki arkadlı, cam ve çelik çatılı yapının içinde bir çok ünlü mağaza var. Duomo Meydanı’ndan buraya giriş yaptığınızda diğer karşı ucu meşhur Teatro alla Scala’nın ve Leonardo da Vinci’nin heykelinin bulunduğu Piazza della Scala‘ya çıkıyor. 

Bizim çok vaktimiz olmadığından binalara giremedik ancak meydanı şöyle bir görüp tekrar ana meydana döndük ve metro ile tren istasyonuna döndük. Hızlı Milano turumuz böylece sona erdi.  

Como Gölü

Talihsizliklerin peşini bırakmadığı bu ekip Pazar günü Torino’daki düğün sonrası erkenden, koşa koşa trene yetişip Milano’ya geçtik. (hızlı tren 20 Euro) Planımız hemen Como biletimizi alıp Como’ya geçmekti fakat olmadı çünkü önce bilet almak istediğimiz hızlı trenin biletleri bitti, sonra biz yeni bileti almaya çalışırken treni kaçırdık derken derken… Como’da geçirecek hepi topu 3-4 saatimiz olabildi. 

Milano’dan kişi başı 4,80 Euro’ya şehir içi trene bilet aldık ve Como’ya gittik. Como merkezde (A) hiçbir yeri gezemeden hemen iskeleye gidip göl turlarından birine katılmak istedik ama maalesef istediğimiz turlarda yer kalmamıştı.  Yapacak bir şey yoktu, Como’da bize karada hayat yoktu. =) Biz de uzunca süren (bütün koylara tek tek uğrayan) bir vapura bilet aldık (12 Euro) ve yaklaşık 2 saat boyunca gölün keyfini çıkardık. Yanaştığımız her durakta gördüğümüz inanılmaz lüks villalara, malikanelere, otellere iç geçire geçire, zenginin malı züğürdün çenesi dolaştık…

Como Gölü gerçekten oldukça büyük bir göl. Tatlı suyu olan bu gölde yüzmeye girilen bir çok plaj da mevcut. Biz Eylül’de gezdiğimiz halde hava çok güzeldi ve plajlar doluydu. 

İnsanın görene kadar fotoğraflardan çok da anlamadığı bir güzelliği var. Dağlarla çevrili bir göl, müthiş bir yeşillik, jetskiler, zenginlik, renkler, mis gibi doğa… İnsana 360 derecelik bir görsel tatmin yaşatıyor burası…

Uzun yolculuk sonrası Varenna‘da (C) indiğimizde göl kenarındaki yerleşimleri karada gezemenin de ne kadar güzel olduğunu farkettik. O güzel evler, güzel bahçeler ve göl manzarası müthiş iç açıcıydı fakat vaktimiz yoktu ve direkt Varenna’daki tren istasyonuna geçtik. 6,70 Euro’ya aldığımız Milano biletimiz ile trene bindik fakat tren tıka basa doluydu ve oksijensiz bir kabinde 1 saat yolculuk yaptık. Allahtan keyfimiz çok yerindeydi de bu oksijensizlik başımıza gülme krizleri olarak vurdu. =)

1 saatlik yolculuk sonrası Milano’ya vardık ve Venedik’e gideceğimiz trenimizi beklemeye başladık. Böylece Como ve Milano’daki kısa gezilerimiz son bulmuş oldu…

Gideceklere tavsiyeler:

1-Milano’yu çok kısa gezdik ama şehir merkezi pek ufak. Alışveriş yapmayacaksanız turistik gezi için 1 gün yeterli olacaktır. Alışveriş yapmak ve sanat galerisi turlamak isteyenler +1gün daha eklemeliler.

2-Como Gölü gerçekten çok güzelmiş. Kafa dinleme tatili isteyenler burada 2-3 günü dünyadan uzaklaşıp o müthiş evlerin ve bahçelerin içinde geçirebilirler. Fakat dünya gözüyle görsem yeter derseniz sabah 1-2 saati Como merkezde sonra vapurla koylarda gezerek 1 günde etrafı keşfedebilirsiniz.

 

 

 

Fotoğraflar: MimarcaSanat / Zeynep Yılmaz